ABD marjinalliğe mi sürükleniyor?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

 İran geçtiğimiz hafta, 2015'de imzaladığı nükleer anlaşma kapsamındaki "bazı taahhütleri" uygulamadan kaldıracağını duyurdu. Bunların başında İran’ın enerji üretmek için ihtiyaç duymadığı zenginleştirilmiş uranyumu ihraç edeceği vaadi bulunuyor. Tahran yönetiminin kararının ABD'nin anlaşmadan çekilmesinin ardından uygulamaya soktuğu finansal kısıtlamaları aşmak için bir mekanizma kurma yönünde AB’ni zorlamayı amaçladığı tahmin ediliyor. Bu hamlenin temelinde ise, ABD’nin artık uluslararası düzende tek hakem olmadığı ve diğer ülkelerin onun yerini almaya çalıştığı derin değişim beklentilerinin yer alması yatıyor. Dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor?

Başlangıçta, ABD’nin İran ile yapılmış nükleer anlaşmadan çekilmesindeki hedefi İran’ı tecrit etmekti. Fakat tam tersi oluyor gibi görünüyor...

Aslında, bazen kendi hedeflerinize ulaşmak için aldığınız önlemler, arzu ettiğinizin tersi yönünde sonuçlar doğurabiliyor. Amerikalıların davranışları karşısında, diğer ülkeler Amerika’nın talimatlarına kararlarına uymak zorunda kalmasınlar diye rakip veya alternatif düzenlemeler oluşturma yolları arıyor. Daha önceki mülakatlarımızda, AB'nin İran'a yapılan ödemelerin Amerikan bankacılık sisteminin dışında gerçekleşmesi için bir ödeme sistemi geliştirmeye çalıştığından bahsetmiştik. Çin’in de Amerikan yaptırımlarından kaçınmak için benzer tedbirler almayı düşündüğünden kuşkum yok. Dünyanın geri kalanının çoğu da gelişmeleri merakla izliyor. Böylelikle, ABD dünyanın diğer ülkelerine İran’a, Çin’e veya başkalarına karşı nasıl davranmaları gerektiğini dikte etmeye çalışırken, muhtemelen kendi nüfuzu zayıflıyor.
 
Türkiye’nin bu konuda tecrübesi de bulunuyor. 1980'lerde, Atatürk Barajı’nın inşası sırasında, büyük güçler, Türk hükümetinden finansal ve teknolojik desteği esirgeyerek baraj yapımını önlemeye çalışmışlardı. Ancak, bu sayede Türkiye büyük barajlar yapma kapasitesi kazandı ve şu an dünyada bu yeteneğe sahip az sayıda ülkeden biri haline geldi.

Zorunluluk buluşların anasıdır ve İran, diğer ülkelerin dünya lideri rolündeki ABD’nin getirdiği kısıtlamaları aşma arzusunu bir fırsat olarak değerlendirmek istiyor. Aslında bu krizi ABD yarattı. Eskiden uluslararası düzenin merkezinde idi ama şimdi bu pozisyondan uzaklaşıyor. Bu değişim uluslararası sistem ve özellikle de ABD için ne anlama geliyor?

-Günümüzde ABD'nin, daha önceleri uyguladığı işleri müttefikleri ile mutabakat sağlayarak yürütmeye çalışmak stratejisi yerine yoluna yalnız devam etmeyi seçtiği anlaşılıyor. Bu son derece sorunlu bir yaklaşım çünkü uygulamada sadece Amerikan çıkarları gözetilmiş ve Amerika’nın müttefiklerininki ise tamamen göz ardı edilmiş oluyor. Ayrıca İran’ın anlaşmanın şartlarını ihlal ettiğine dair yeterli kanıt bulunmadığından, karşımıza bir de Amerika’nın inandırıcılığı sorunu çıkıyor.

Güvenirlilik sorununun geçmişte de örnekleri var: ABD, Irak’ın nükleer silahlar geliştirdiğini ileri sürerek bunu Irak’a müdahalesini meşrulaştırmak için kullandı fakat bilahare bu bilginin tamamen yalan olduğu ortaya çıkmıştı. Şu anda, ABD’nin kendi çıkarlarının peşinde koştuğu ve müttefiklerini istenmeyen çatışmacı ilişkilere sürüklemeye çalıştığı yönünde genel bir endişe var.

İran ile nükleer anlaşmasının sona ermesinin ve yeni bir “Batı İran'a karşı” hareketinin Ortadoğu'da oldukça istikrarsız bir ortam yaratacağına şüphe yok. ABD’nin bölgedeki sayılı müttefiki de - İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri - İran konusunda kendi menfaatlerini güdüyorlar, ve ABD’nin İran’a baskı uygulamasına ne kadar ihtiyacı olduğuna bakmaksızın, ABD'yi sert bir politika izlemeye tahrik ediyorlar. Acaba bu, ABD’nin keyfi kararlar verebileceği ve ardından dünyanın geri kalanının uymasını talep etmeye devam edeceği anlamına mı geliyor?

Aslında bu ilginç bir durum çünkü Trump yönetimi Ortadoğu'daki bu tartışmalı liderleri, yani Suudi Arabistan'da Muhammed bin Salman, Mısır'da Sisi veya İsrail'de Netanyahu'yu dinliyor fakat Avrupa'daki ya da dünyanın diğer bölgelerindeki eski müttefiklerinin tavsiyelerini sanki görmezden geliyor.
 
Aslında, bu çok daha geniş bir paketin parçası. Trump yönetimindeki ABD, başından itibaren Batı ittifakının Amerika'nın çıkarlarına hizmet edip etmediğini sorgulamaya başladı. Selefi Obama, müttefikleri ile çalışmanın ABD'nin yararına olduğunu düşünüyordu. Yalnız başına hareket etme zihniyetiyle hareket eden Başkan Trump, Avrupa’nın kendi savunmasına daha fazla katkıda bulunması gerektiğini düşündüğü için, Avrupa’ya fazla bir destek sağlamak taraftarı değil. Şüphesiz, bu pek çok açıdan yanlış bir tutumdur. Avrupa, ABD’nin de en öndeki savunma hattıdır. Ayrıca, Avrupa’yı korumak Amerikan çıkarlarına hizmet eder çünkü Avrupa, Amerika’nın en büyük ticaret ortağı ve küresel liberal iktisadi-siyasi düzenin güçlü bir direğidir. Açıkçası, Avrupa ile çatışmaya girmenin ABD'ne nasıl bir fayda sağlayacağını anlamış değilim.

Chicago Küresel İşler Konseyi’nden Daniel Drezner, bugün yaşanmakta olanlarla II. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında gerçekleşenler arasında bazı rahatsız edici benzerlikler olduğunu savunuyor. Uluslararası düzenin çöküşünün - o dönemde de küreselleşmeye ve teknolojik gelişmelere olumsuz tepkiler artmaya başlamıştı - doğrudan savaşa yol açtığını ve benzer bir sürecin şu an gerçekleşmekte olduğundan endişelendiğini dile getiriyor. Drezner'in savunduğu gibi 'dünya alarm veriyor' diyebilir misiniz, yoksa bu fazla karamsar bir manzara mı?

Tarihte her zaman benzerlikler bulabileceğimizi düşünüyorum ama tarih asla aynı şekilde tekerrür etmez. Bununla birlikte, bu tartışma içinde önemli bir noktayı barındırıyor. Amerikan yüzyılının, ya da bir başka deyişle, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD tarafından inşa edilen dünya düzeninin sona ermekte olduğu bir döneme geldik. Bilmediğimiz şey değişimin barışçıl mı olacağı yoksa savaş yoluyla mı gerçekleşeceğidir.

O zaman sorulacak soru şu: Yeni bir dünya düzenine geçişte, bir kaos dönemi olacak. Peki bu kaos ne kadar yıkıcı olacak?

Evet ve bu kaos üçüncü bir dünya savaşına yol açacak mı? Nükleer silahlar küresel yıkıma mani olan mı yoksa yıkımı gerçekleştiren araçlar mı olacak?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019