ABD küreselleşmeden zararlı mı çıktı?

Prof. Dr. İbrahim ÜNALMIŞ
Prof. Dr. İbrahim ÜNALMIŞ EKONOMİ NOTLARI ibrahim.unalmis@dunya.com

1980’lerin ba­şından iti­baren küresel­leşme dalga­sı bütün dünya ekonomisini et­kisi altına aldı. 1970’lerde yaşa­nan petrol kriz­leri sonucunda artan enflasyon, gerileyen ekono­mik büyüme oranları ve iki kutuplu siyasal yapı yeni politikalara ihtiyaç duyu­yordu. Kapitalizm toplum­lara sağladığı refah itiba­riyle daha iyi bir ekonomik yapı olduğunu ispat etmek çabasındaydı.

Böyle bir ortamda kapi­talist sistemi benimsemiş ekonomiler küreselleşme ve serbest piyasa ekono­misi rüzgarına kapıldılar. İkinci Dünya Savaşı son­rasında kapitalist düzenin korunması amacıyla kuru­lan IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların da deste­ğiyle gelişmekte olan ülke­ler ve gelişmiş ülkeler ara­sında entegrasyon giderek artmaya başladı. İkili iliş­kilerdeki artış önce tica­ret kanalından gerçekleşti.

Türkiye de 1980’lerin orta­sında ticarette liberalleş­meyi seçti. Ticaretteki li­beralleşmeyi finansal libe­ralleşme takip etti. Türkiye sermaye hesabını Ağustos 1989 yılında alınan 32 sa­yılı karar ile liberalleştirdi. Diğer gelişmekte olan ül­keler de benzer bir süreci takip ediyorlardı.

Atılan bu adımlar maliyetsiz olma­dı. Makroekonomik den­gesizliklerin olduğu, ban­kacılık sisteminin zayıf, bütçe açıklarının yüksek olduğu gelişmekte olan ül­keler 1990’lar boyunca bir dizi finansal kriz ile karşı karşıya kaldılar. Bu süreçte alınan dersler, IMF prog­ramları ile desteklenen ye­niden yapılanma çabala­rı ile birleşince gelişmek­te olan ülkeler 2000’lerde uyguladıkları politikaların ekonomik büyüme anla­mında meyvelerini almaya başladılar.

Gelişmiş ülkelerin payı azalıyor

1998-2007 döneminde Türkiye’nin reel milli ge­liri 3 kat artarken, Brezil­ya’nın 1.6 kat, Meksika’nın 1.9 kat, Endonezya’nın 4.5 kat, Çin’in 3.4 kat, Rus­ya’nın 4.8 kat artmış­tı (Grafik 1). Çin’in Aralık 2001’de Dünya Ticaret Ör­gütü’ne üye olması küre­sel ekonomiye entegrasyo­nunu hızlandırdı. Maliyet avantajı ve üretime sağla­dığı destekler sayesinde zaman içerisinde Çin dün­yanın imalat sanayi merke­zi haline gelmeye başladı.

ABD, Avrupa ve diğer ülke­lerden şirketler üretimle­rinin en azından bir kısmı­nı Çin’e kaydırma yarışına girdi. Çin’in tedarik zinci­rinde ne kadar kritik öne­me sahip olduğu pandemi döneminde daha iyi anla­şıldı. Çin’in 1998-2023 yıl­ları arasında performan­sı göz kamaştırıcı. Bu dö­nemde Çin’in milli geliri 17 kat arttı. Aynı dönemde reel milli gelir Türkiye’de 4.3, Brezilya’da 2.5, Meksi­ka’da 3.2, Endonezya’da 14, Rusya’da 7.4 kat arttı.

Bütün bunlar olurken gelişmiş ülkelerin de refah seviyesinde kayda değer artışlar oldu. Fakat küre­selleşme sonunda ABD’nin küresel ekonomideki gö­reli konumu nasıl değiş­ti? Günümüzü anlamak için bu sorunun cevabının önemli olduğunu düşünü­yoruz.

Öncelikle küresel ekonomide gelişmiş ülke­lerin payı azaldı. ABD ha­la küresel ekonomide en yüksek paya sahip. Fakat IMF’nin yayınladığı “satın alma gücü paritesine göre milli gelir hesapları” 1990 yılında ABD’nin küresel ekonomi içindeki payının %21 iken şu anda %15 ol­duğunu gösteriyor.

1990 yılında G7’nin küresel eko­nomideki payı %50 iken şu anda %30. ABD doları hala küresel ekonomide en çok kullanılan para birimi. Fa­kat, 2000 yılında ABD do­larının merkez bankala­rı rezervleri içindeki payı %72 iken şu anda %58. On yıl önce Çin neredeyse tüm ticaretini gelişmiş ülke pa­ra birimleri cinsinden ya­parken şu anda dış ticareti­nin dörtte birini kendi para birimi cinsinden yapıyor.

G20 eksi gücünde değil

ABD’nin sadece ekono­mik anlamda baskın po­zisyonu erozyona uğramı­yor. Siyasi anlamda da güç kaybettiğini iddia edebi­liriz. G20 içerisinde artık eski gücünde değil. Çin ve Rusya’nın yakınlaşması, BRICS gibi oluşumlar si­yasi anlamda ABD’nin gü­cünü zayıflatıyor. Hin­distan kendi dinamikleri ile hızlı büyümeye devam ediyor. ABD siyaseti yap­tırımlar yolu ile Rusya’yı cezalandırmaya çalışırken Rusya petrol ihraç etmeye ve ihtiyaçlarını karşılama­ya devam ediyor. Tüm yap­tırımlara rağmen 2024 yı­lı sonunda Rusya’nın mil­li gelir büyümesinin %3.5 civarında olacağı tahmin ediliyor.

Bütün bunları bir ara­ya getirdiğimizde 1980’ler başında uygulamaya konu­lan küreselleşmenin ABD için beklenmeyen sonuç­lar doğurduğu söylenebi­lir. Fakat Başkan Trump’ın uygulamayı taahhüt ettiği politikaların ABD’yi eski günlerine götüreceği ko­nusunda kaygılarımız var. Bu tartışmayı da sonraki yazılarımıza bırakıyoruz.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Siyaset ve ekonomi 24 Mart 2025