ABD geri adım attı, acaba ne kadar samimi? Dış ticaretimizi ve doları neler bekliyor?
ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray'da, dün sona eren Barış Pınarı Harekatı'na 120 saatliğine ara verilmesine ilişkin anlaşmanın ardından, Türkiye'ye 14 Ekim'de getirilen yaptırımların kaldırılması için Hazine Bakanlığına talimat verdiğini açıkladı. Menfaat dünyası deriz ya bazen, bu örnek tam da ona uydu sanıyorum. Gerekçenin Türkiye ve Suriye sınırındaki son durumla ilgili olduğunu hepimiz bildiğimiz için bu konuya tekrar girmeyeceğim. Ama bu durum bize nasıl yansıyacak ona bakmak daha öncelikli olsa gerek. ABD Hazine Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Türkiye'ye Barış Pınarı Harekatı nedeniyle uygulanan yaptırımların kaldırıldığı bildirildi. Buna göre, Milli Savunma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ABD'nin yaptırım listesinden çıkarıldı.
ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımları deyince ekonomik olarak uyguladığı kısıtların kaldırılacağı sonucunu da çıkartmak gerekiyor. Bu konudaki adımları önümüzdeki günlerde görüyor olacağız, beklentimizi bu yönde tutmak durumundayız elbette. 2017 yılında Türkiye olarak ABD’ye ihracatımız bir önceki yıla göre %30,7 oranında artış göstermiş ve 8.7 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, 2008’e de iyi başlanılmıştı. Ülkemizden ABD’ye en çok ihracat gerçekleştirdiğimiz ürünler, demir-çelik ürünleri ile otomotiv aksam ve parçaları olup, yanı sıra tekstil ve hazır giyim, tarım ürünleri, makine ve hava taşıtları ile bunların aksam ve parçaları da ABD’ye ihraç ettiğimiz diğer ürünler arasında yer almakta. Öte yandan ABD’den gerçekleştirdiğimiz ithal ürünlerini incelediğimizde, yine demir çelik ürünleri, hava taşıtları, uzay araçları, pamuk, turbojetler, yatlar, taş kömürü, ilaç başta olmak üzere, pek çok ürünü ithal ettiğimizi gözlemlemekteyiz.
Türkiye-ABD arasındaki ticari ilişkilerin boyutu çok da yüksek olmasa da ABD’nin ekonomimiz üzerindeki etkisinin her zaman yüksek olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde ABD'nin korumacı ekonomi politikaları ve ticari kararlarının geleneksel müttefiki konumunda olan AB'yi de etkilemesiyle yaşanan rahatsızlık ve soğuk savaşlar direk ve endirek olarak bizi de etkilemeye başlamıştı. ABD'nin, Trump ile yürürlüğe koyduğu ithal çelik ve alüminyuma ilave gümrük vergileri uygulama kararına AB ülkelerini de dahil etmesi son olarak otomobili da buna ilave etmesi, karşı hamle olarak AB’nin, 22 Haziran'dan itibaren ABD'den ithal edilen 25 farklı ürüne gümrük vergisi yürürlüğe koyması ve bu tarz tedbirleri arttıracağını işaret etmesi, ardından ABD’nin de bu karara istinaden Avrupa'dan ithal edilen tüm araçlara yüzde 20 ek gümrük vergisi uygulama tehdidinde bulunması ile bu savaş bir süredir devam etmekte idi. Ardından Türkiye’nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemlerini teslim alması durumunda yürürlüğe koymak üzere üç yaptırım paketi devreye alması halen hafızalarımızda. Otomotiv sektörü ve demir çelik sanayimize yönelik kısıtların yanı sıra, özellikle uçak sanayi ve savunma sanayi sektörlerinin de geleceğe dair belirsiz bir duruma düşmüş olması da başta dolar üzerinde olmak üzere ekonomimiz üzerinde bir olumsuzluk yaratmış idi. Ben bu olumsuzlukların tümünün yeniden olumlu yöne kayacağı görüşünü taşıyanlardanım, izleyip birlikte göreceğiz.
Dün Merkez Bankası aldığı bir kararla, politika faizini 250 baz puan düşürerek yüzde 14'e çekti. TCMB'nin bu kararının arkasında muhtemelen enflasyon beklentilerindeki düşüşte yavaş yavaş kendisini göstermeye başlarken, kur üzerindeki etkisini ayrı ele almak gerekir. Merkez Bankası’nın bu tutumunun özellikle yıl sonu enflasyon üzerindeki indirim beklentisi olduğu bir hayli bariz. Ancak enflasyonun para politikalarına tepkisinin genellikle 1 yılın üzerinde bir zamana yayıldığını da unutmamak gerekiyor. Mevcut indirimin dolar üzerindeki etkisi aynı şekilde olmayabilir ve doların yukarıya doğru bir seyir göstermesine neden olabilir. Reel ekonomilerde genellikle bu tür enflasyon ve faiz üzerindeki etkilerin yabancı paranın artışına neden olduğuna dair sonuçlar maalesef biraz daha fazla. Dövizi yakından takip etmemiz gereken bir dönem, yukarı seyri ithalatı azaltırken, aslında ihracat üzerinde de beklenildiği gibi olumlu değil, daha çok olumsuz seyir yaratmakta.
Tabii iyi gelişmeleri daha çok beklediğimiz bir döneme girdiğimizi söylemek mümkün. Bu esnada gelen güzel bir haber daha oldu ve etkileri eminim yakında ortaya çıkacaktır. Dünya Bankası’nın hazırladığı İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde (Doing Business Index) geçtiğimiz yıl sağlanan 17 basamaklık yükselme ile 60. sıradan 43’üncülüğe çıkmış idik. Bu yıl açıklanan 2020 raporuna göre de 43. sıradan 10 sıra daha yükselerek 33. ülke konumuna geldik. Umuyor ve diliyorum ki yabancı sermayenin bu gelişme dikkatini çeker ve özlediğimiz sermaye akışı yeniden canlanmaya başlar.