ABD, bankalar konusunda tutucu

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

MIT Profesörü ve IMF eski baş ekonomisti Simon Johnson, "Normalde, bir sanayi krize girerse, ciddi bir yeniden yapılanma beklersiniz. Eğer şirketinizin devlet tarafından kurtarılmaya ihtiyacı varsa, üst yönetimin değişmesi gerekir.  ABD, diğer ülkeler krize girdiğinde gerek doğrudan gerekse IMF yoluyla bu prensipleri savundu. Fakat kendi bankacılık sektöründe, şu ana kadar olup biten hiçbir şey yok" eleştirisinde bulunuyor.

ABD Başkanı Barack Obama bankaların pazar operasyonlarını daraltmayı ve perakende bankacılığındaki yoğunlaşmaya yeni sınırlamalar getirmeyi önerdi. Geçtiğimiz bir hafta içinde ilk kez ülkesinin büyük bankalarına yüklenen Obama, kriz sonrasında uygulanan kuralların, kriz öncesinden farklı olmadığına da dikkat çekerek, iki yeni öneride bulundu: Büyük bankaların boyutunu küçültmek ve spekülasyon faaliyetlerini sınırlamak. Obama'nın hedefi devlet desteklerinden faydalanan bankaların, kendi çıkarları için spekülasyon yapmalarını engellemek. 

MIT Profesörü ve IMF Eski baş ekonomisti Simon Johnson'un eleştirileri de bu yönde.  İngiliz basını tarafından finans krizinin en önemli 25 beyninden biri olarak değerlendirilen Johnson,  "Eylül 2008'den 2009 başlarına kadar, krizin ve kurtarma operasyonlarının en kritik anında, Bush ve Obama hükümetleri gözlerini yumdular. Krizin yaşanmasına katkıda bulunan bankacılara yönelik gerçek anlamda katı bir uygulama gündeme gelmedi" diyor Johnson.

Johnson, Obama'nın bankaların büyüklüklerine sınır getirme ve hedge fonlar gibi riskli yatırımlara girmelerini yasaklama önerilerinin Massachussets seçim yenilgisinin hemen ardından gelmesinin de oldukça dikkat çekici olduğunu söylüyor.

Johnson'un bu konuya yönelik ilginç yorumları şöyle: "Normalde, bir sanayi krize girerse, ciddi bir yeniden yapılanma, değişiklik beklersiniz. Çoğunlukla uygulama şöyledir: Eğer şirketinizin devlet tarafından kurtarılmaya ihtiyacı varsa, üst yönetimin değişmesi gerekir.  ABD Hazinesi, yıllar boyunca diğer ülkeler krize girdiğinde gerek doğrudan gerekse IMF yoluyla bu prensipleri savundu. Fakat ABD bankacılık sektöründe, şu ana kadar olup biten hiçbir şey yok."

ABD hükümeti neden bu kadar tutucu?

ABD bankalarının büyük bir bölümünde kriz öncesi yönetimlerin hala yerinde olduğunu, çok azının ise yüksek primler veya yanlış risk kontrol yöntemleri yüzünden değiştiği dile getiren Johnson, şu soruyu gündeme getiriyor: "ABD hükümeti bu konuda neden bu kadar tutucu?"

Bankacılık sisteminin tamamen çökebilecek olmasının korku nedenlerinden biri olabileceğini söyleyen Johnson, siyaset ve finans dünyasının elit isimleri arasındaki aşırı yakınlığın da bunda rol oynamış olabileceğini ifade ediyor. Hatta "Hükümetin üst düzeylerinde Goldman Sachs ve Citigroup'a yönelik gerçek bir bağlılık vardı" yorumunda bulunuyor. 

Mevcut durum bankaların çıkarına

"Her durumda, aşılmış olan fırsat penceresi değerlendirilemedi" diyen Johnson, ekonomiyi istikrara kavuşturmak için alınan önlemler çalışmaya başladığında, bankaların yeniden para kazanmaya başladıklarına; Bear Stearns ve Lehman Brothers gibi dev rakiplerin yok olmasının ardından büyüyen pazar payının daha büyük kar anlamına geldiğine dikkat çekiyor.

Johnson'a göre fırsat penceresinin değerlendirilememesinin nedenleri şöyle: "Hükümet 2009 yaz döneminde, müşterilerin korunması, finansal istikrar sağlanmasına yönelik yeni önlemler önererek ılımlı bir düzenleyici reform girişimi başlatmadı. Bu önlemler her defasında bankaların direnci ile karşılaştı. 2010 yılı başında, on yıl içinde 90 milyar dolara ulaşması hedeflenen yeni bir bankacılık vergisi gündeme geldi. Fakat bu oran bankaların karının sadece yüzde 1'ine denk geliyor. Bankaların reforma tepkili olmaları şaşırtıcı değil. Mevcut iş modeli, her şey iyi olduğunda kazanmalarını, her şey kötü olduğunda ise faturayı vergi mükelleflerine yüklemelerini sağlıyor. Bu da aşırı risk almalarını ve ekonomide iniş çıkışları destekliyor."

Massachusetts malubiyeti bankalara yaramadı

Yani bankalar kendi uzmanlıkları dahilinde olmayan alanlarda çok fazla risk alarak, kar etmeyi amaçladılar. Fakat riske atılan para mevduat sahiplerinin parasıydı ve kaybeden de mevduat sahipleri oldu. Uluslararası finans krizlerinin ender olarak birbiri ardına gerçekleştiğini söyleyen Simon Johnson, bu yanlış uygulamaların devam etmesi durumunda ciddi sorunların gündeme gelebileceğini belirtiyor.

Massachusetts seçim yenilgisinin ardından ise önemli bir değişim yaşandığını kaydeden Johnson, bankaların pazar operasyonlarının daraltması ve perakende bankacılığındaki yoğunlaşmanın sınırlandırılmasının dışında, Obama'nın alması gereken iki önleme daha dikkat çekiyor. Bunlardan birincisi bankaların sermaye tutarının üç katına çıkartılması. Johnson'a göre bunun sadece ABD'de değil aynı zamanda G20 ülkelerinde de uygulanması gerektiğini söylüyor.

İkinci önlem de, "batmak için çok büyük olan" bankaların, küçültülmesi. Büyük bankaların ekonominin tamamını etkileyecek boyutlara ulaşmasının engellenmesi gerektiğini ifade eden Johnson, böylece her kriz yaşandığında vergi mükelleflerinin bankaları kurtarmak zorunda kalmayacaklarını söylüyor. Bugün Bank Of America, JP Morgan Chase, Citigroup ve Wells Fargo'daki mevduatlar ABD'deki toplam mevduat oranın yüzde 35'ine ulaşıyor. Bu oran bundan iki yıl öncesine kadar yüzde 28 civarındaydı.

Johnson'un bundan yüz yıl öncesinde ABD'nin 26. başkanı Teddy Roosevelt'in yorumlarına yaptığı gönderme de oldukça dikkat çekici: "JP Morgan Chase, Goldman Sachs, Citigroup ve Bank of America'nın da dahil olduğu en büyük altı ABD bankasının varlıkları, GSYİH'nin yüzde 6o'ına denk geliyor. Bu benzeri olmayan bir yoğunlaşma. Teddy Roosevelt'in bundan 100 yıl öncesinde söylediği gibi, yoğunlaşmış ekonomik güç, siyasi gücü yener. Bu da demokratik geleneğe ters düşer. Biz bunun, sağlam bir ekonomi politikasına da ters düştüğünü öğrendik."  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar