ABD bankacılık krizi bulaşıcı mı?
Finansal piyasalarda ibrenin yönü sürekli değişmekte. Küresel ekonominin bir süredir bazı sorunları olduğu net. Elbette dış piyasalar incelenirken, ilk bakılacak yer herzaman ABD oluyor. Bir süredir ABD ekonomisine yönelik haberler ister istemez yeni bir dalga kapıda mı sorusunu sorduruyor. Küresel piyasa gündeminde en çok konuşulan konuların başında, banka iflasları gelmekte.
Bankacılık sektörünün, kuvvetli regülasyonlara tabi olduğu bilinse de sektördeki olumsuz gelişmelerin tasarruf sahiplerinin panik davranışları nedenli bir domino etkisiyle, finansal piyasalara bir kriz yaşatma olasılığı korkutuyor. Bilindiği gibi Amerikan ekonomisi için için en sağlıklı enflasyon oranı yüzde 2 olarak kabul edilmekte.
Pandemi öncesinden bu yana ABD enflasyon verisi ile Fed faiz kararları beraber incelendiğinde, Fed’in fiyat istikrarını tutundurma politikalarının faiz kararlarına yansıdığı gözlenmekte. Örneğin, pandeminin başlangıcı 2020 Ocak ayı verisine göre, ABD’de tüketici enflasyon verisi yüzde 2.5 iken, Fed politika faizini yüzde 1.55 olarak sürdürmekteydi.
Aynı yılın mayıs ayında ABD’de enflasyon oranı pandeminin de etkisiyle birkaç ay içerisinde yüzde 0.2’lere kadar gerilerken, Fed’de buna karşı politika faizini yüzde yarım seviyesine çekmişti. Düşük faiz ortamı, ABD’de enflasyonun dozunun kaçmasına neden olan faktörlerin başında geldi. 2022 yılının başına kadar Fed faiz politikasında bazı değişikliklere gitmiş olsa da, bu adımlar ABD enflasyonunu dizginlemek için yeterli olmadı.
Enflasyon rakamının yüzde 9.1 ile zirve yaptığı Haziran 2022’de Fed faizi yüzde 1.21’e kadar yükseltmiş, birinci önceliğinin enflasyonla mücadele olacağı açıklamasıyla, gerekli koşullarda faiz silahını daha sert kullanacağını duyurmuştu.
Nitekim bu politika faiz artışları ile bareber nispeten düşen enflasyon görünümü, Fed’in faiz artış kararını bir müddet daha koruması için elini güçlendirmişti. En son açıklanan enflasyon verisi yüzde 6 ve Fed politika faiz oranı yüzde 4.75-5.00 seviyelerinde gerçekleşti.
ABD’de son birkaç yılda yaşanan faiz artışları, finansal piyasalarda zaten yüksek kaldıraç ile çalışan bankacılık sektöründe faiz riski oluşumunu tetikledi. Zaten kısa vadeli olan mevduatlar yenilendiğinde, müşterilere daha yüksek oranlar teklif edilmek zorunda kaldı.
Daha uzun vadeli olan krediler portföyünün likiditeye dönüşmesi de elbette biraz zaman alacaktı. Ellerindeki uzun vadeli hazine kağıtları da yükselen faiz ile değer kaybedince, bankalar için önemli bir aktif riski gündeme gelmiş oldu.
Bu süreçte adını son haftalarda duymaya başladığımız SVB ve Signature Bank başta olmak üzere ve muhtemelen daha adını duyacağımız başka bankalar da bilanço risklerini yönetmeyi beceremedi. Peki acaba burada tek suçlu faiz artışları mı?
Özellikle son 1 yıldır Fed’in faizlerde artışa gideceği zaten tüm küresel piyasalarda fiyatlanmış bir durum değil miydi? Bankacılık sektörünün küresel düzende regülasyonu en kuvvetli sektör olması, bir ilizyon mu?
Öyle ya, bir şirket batar ama ilgili sektörü teğet geçebilir. Ama bir bankanın iflasını açıklaması, panik olan hanehalkının paralarını çekmek üzere piyasaya hücum etmesine neden olabilir.
Nitekim finansal kırılganlıklarda nedensel olarak farkları bulunmasına karşın, Credit Suisse ve Deutsche Bank gibi devasa yapılara bile sıçrayan bu negatif görünüm, sıradaki banka hangisi demekten bizleri alıkoyamıyor.
Bazı yorumlar dış piyasalarda yaşanan bu olayların ilgili bankalara özel bir durum olabileceğini ve bir virüse dönüşmeyeceğini vurgulamış olsa da, küresel piyasalarda uzun zamandır süregelen yüksek enflasyon ve negatif reel getiri ortamı faiz artışlarına daha hassas bir bankacılık sektörünü karşımıza çıkardı.
Her ne kadar ABD’de başlamış olsa da Avrupa ve Asya Bankalarında olduğu gibi, çoğu gelişmekte olan ülke ekonomileri için de bir tehtid olasılığı olduğunu kenara yazmak gerekir