AB'ye ihracatımız

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Pazartesi günü Moody's Yunanistan'ın kredi notunu dört basamak birden düşürerek 'yatırım yapılamaz' düzeyine indirdi. Bu, beklenen bir haber olmasına karşın, yine de ABD piyasalarında aşağıya doğru oynaklık yarattı. Avrupa Merkez Bankası (ECB), sorunlu ülkelerin tahvillerini bankalardan alarak bankaları rahatlatıyor. Ama bankaların eline geçen bu likidite, gelen haberlerden anlaşıldığı kadarıyla tekrar ECB'ye mevduat olarak park ediyor. Bankalar eskisine kıyasla birbirlerine kısa vadeli kredi açmakta biraz daha fazla nazlanıyorlar.

ECB'nin işlemleri tam bir sis perdesi arkasında yürütülüyor. Üstelik o yüksek tutardaki kurtarma planının nasıl işleyeceği hala piyasalara net biçimde açıklanmış değil. Öyle anlaşılıyor ki daha uzunca bir süre Avrupa Birliği'nde (AB) olan biten ile yatıp kalkacağız. Orada yaşananların öncelikle ihracatımız üzerine olumsuz etkileri söz konusu. İki doğrudan, bir de dolaylı etkiden bahsedebiliriz.

İlki 'fiyat' etkisi: Avronun değer kaybetmesi. İhracatımızın yaklaşık yüzde 50'si AB'ye yapılıyor. Otomotiv gibi sektörlerde bu oran çok daha fazla. Liranın zaten değerli olduğunu biliyoruz. Bir de bizim kontrolümüzün dışındaki nedenlerle avronun diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesi, lirayı avro karşısında daha da değerli hale getiriyor. Bu, sattığımız malların lira cinsinden fiyatı aynıyken, avro karşılığının yükselmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla, AB'deki tüketici açısından bizim mallar pahalılaşıyor. Bu durumda, bu ülkelere satabileceğimiz mal miktarı azalacak, ya da beklediğimiz kadar artmayacak.

AB'de yüksek düzeye varan bütçe açıkları ve kamu borçları maliye politikasında frene basmak zorunluluğunu doğuruyor. Hedef, önce bu göstergelerdeki bozulmayı durdurmak, sonra da tersine çevirmek. Bunun için kamu harcamalarını azaltacaklar ve vergi gelirlerini artırmaya çalışacaklar. Eğer mali disipline yönelik politikalar kamu borçlarının aksatılmadan ödeneceği yolunda güvence vermezse, avronun değer kaybının devam etmesini beklemek gerekir.

Ama bu politikalar kamu borcunun aksatılmadan ödeneceği hakkındaki şüpheleri azaltsa bile yine de avro değer yitirmeye devam edebilir. Zira bu sonuca yol açan sorun ortada duruyor: Para politikasının tek merkezden yürütülmesine karşılık çok başlı ve birbiriyle uyumsuz maliye politikası. Üstelik çok başlılık sorununu azaltmak için konulan mali kuralların etrafından dolaşılıyor; inandırıcı bir şeffaflık ve denetim yok. Bunun nasıl sağlanacağı da belli değil.

İkinci doğrudan etki 'gelir' etkisi. Şu: Bazı koşullar dışında sıkı maliye politikalarının uygulandığı ülkelerde iç talebin olumsuz yönde etkilenmesi beklenir. Ama bu tür politikaların iç talebi artırıcı etki yaptığı ülkeler de var. Ancak bu etki, genellikle kamu borcunun çok yüksek düzeyde olduğu ülkelerde ve keskin bir mali disiplin uygulaması altında ortaya çıkıyor. Ek olarak finansal sektörün rahat kredi açabilir halde olması gerekiyor. Son olarak da uygulanan politikaların ekonomiye duyulan güveni artırarak risk primini azaltması gerekiyor.

Ne yazık ki mevcut koşullar altında bu politikaların iç talebi artırıcı yönde etki etmesi güç: Birincisi, bir türlü güven sağlanamıyor. Sağlanamayınca da tüketim ve yatırım planları öteleniyor. Benzer biçimde bu ortamda bankalar kredi açmakta nazlanıyorlar. Yazının girişinde bankaların birbirlerine kısa vadeli likidite vermekte bile çekingen davrandıklarını belirtmiştim. Bu durumda, önümüzdeki dönemde bu ülkelerin iç talep açısından canlı olmalarını beklememek gerekiyor. Bu, bizden daha az mal alacakları anlamına geliyor.

Dolaylı etki ise şu: AB'deki krizin derinleşmesi halinde şirketlerimizin ve bankalarımızın hem dış kaynak bulma iştahlarının, hem de olanaklarının azalacağını dikkate almak gerekiyor. Zaten bu cephede işler arzulandığı gibi gitmiyor: Tablo 1'de, bankalarımızın ve şirketlerimizin 2004-2009 dönemine ve 2010'un ilk dört yılına ait net dış kaynak kullanımı değerleri yer alıyor.

'Toplam' sütunları yeni kullanılan dış kredi miktarı ile dış borç geri ödemesi arasındaki farkı gösteriyorlar. Farklı bir ifadeyle, hem uzun vadeli, hem de kısa vadeli krediler açısından net dış kaynak kullanımını öğreniyoruz. 'Uzun' sütunları ise bu farkı sadece uzun vadeli krediler için veriyorlar. En son sütundaki 'toplam', bankalar ve şirketler için toplam net dış kredi kullanımını gösteriyor. Tüm tablo için eksi işaretli rakamlar, o dönemde yurtdışına net dış kaynak aktarıldığını ifade ediyorlar. Bir not daha: Tüm bu değerler ödemeler dengesinin 'finansman hesabı' kalemindeki 'diğer yatırım' kaleminden alınma. 

Nisan ayında önemli bir değişiklik var: 2008'in kasım ayından başlayarak toplam net dış kaynak girişi (şirketlerin ve bankaların toplamı; son sütundaki değerler) hep eksi değerler almıştı. Bu gelişme, yani yurtdışından kaynak kullanmak yerine dışarıya kaynak aktarmak zorunda kalışımız, küresel krizin Türkiye'ye bir 'hediyesi' idi. Tam on yedi ay sonra yurtdışından net dış kaynak kullandığımız anlaşılıyor nisan ayında. Bu, olumlu bir gelişme.

Buna karşın, sektör ayrımına girince durum değişiyor. Bu olumlu gelişme bankacılık sektöründen kaynaklanıyor. Kaldı ki, bankacılık sektörünün kaynak kullanımında aydan aya büyük oynamalar olabiliyor. Şirketler açısından ise aynı olumlu gelişme söz konusu değil. Şirketler hala önemli miktarda yurtdışına kaynak aktarıyorlar. Farklı bir bakış da şu: Uzun vadeli krediler dikkate alındığında, krizin çok daha derin biçimde yaşandığı 2009'da yurtdışına ödenen dış borcun yüzde 72'si kadar yeni dış borç bulunabilmişken (ya da o kadar borçlanmak istenilmişken), 2010'un ilk dört ayında bu oran yüzde 65'e düşmüş. Sevimli bir gelişme değil.    

Bir de not: Bir yıl önce bankalarımızın yurtiçinde yabancı para kredi açmalarını kolaylaştıran bir düzenleme yapıldı. Teknik ayrıntısı bir tarafa, bu düzenlemenin yukarıda şirketler kesimine ait sütunlarda gördüğümüz 'eksi' rakamlarda rol oynadığı düşünülebilir. Bunu daha sonraki bir yazımda ele alacağım.

Bankaların ve şirketlerin net dış borçlanmaları (milyon dolar)

Bankalar Bankalar Şirketler Şirketler 

Toplam Uzun  Toplam Uzun  Toplam 

2004 5708 2361 5106 4765 10814

2005 9248 6544 9875 9508 19123

2006 5814 9766 18812 18317 24626

2007 5608 7271 25888 25674 31496

2008 3047 724 23680 22746 26727

2009 -4129 -1340 -9539 -9318 -13668

2010     

  Ocak -1051 -97 -987 -1084 -2038

  Şubat 35 -353 -537 -625 -502

 Mart 591 -146 -1174 -1219 -583

  Nisan 1524 402 -864 -984 660

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018