AB'den "basın özgürlüğü için sesinizi yükseltin" çağrısı

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Avrupa Komisyonu 2010-2011 genişleme stratejisinde, Batı Balkanlar ve Türkiye'de ifade özgürlüğü ve medyanın önüne konan sınırlamalara yönelik endişelerini dile getirdi. Demokratik toplumlarda ifade özgürlüğünün iyi yönetişim ve güvenilirliğin temeli olduğunu savunan AB, üye ülkeler olduğu kadar aday ülkelerde de ifade özgürlüğü ve özgür medyanın demokrasiler için yaşamsal önem taşıdığına inanıyor.

Basın özgürlüğü konusunda ABD'nin gerisinde kalan AB, ulusal seviyede düzenleyici bir rol üstlenebilir mi? Bunun cevabı net olmasa da, AB'nin basın ve medya özgürlüğü konusunda daha fazla devreye girmesi; daha açık bir dil kullanması; basın özgürlüğünün AB üyeliğinin temel koşullarından biri olduğunu daha yüksek sesle ifade etmesi gerektiği kesin. Avrupa Komisyonu tarafından Brüksel'de gerçekleştirilen ve bölgede hızla yükselen soruna çözüm önerileri getirmeyi amaçlayan Batı Balkanlar ve Türkiye'de İfade Özgürlüğü ve Medya - "Sesinizi Yükseltin!" (Speak Up!) Konferansı Avrupa Birliği'nin bu bölgede basın özgürlüğünün sağlanması yönünde daha aktif rol üstlenmesi ve net mesajlar vermesi gerektiğini ortaya koydu.

Siyasi ve ekonomik dönüşüm süreci yaşayan ülkeler açısından, doğru ve güvenilir bilgi; ifade ve basın özgürlüğü yaşamsal bir önem taşıyor. Basın özgürlüğünün sorgulanması, halkın bilgi edinme ve gerçekleri sorgulama özgürlüğünü sorgulamak anlamına geliyor. Türkiye ise ifade ve basın özgürlüğü açısından gerileme kaydeden ve AB nezdinde en fazla endişe yaratan ülkelerin başında geliyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Organizasyonu (OSCE) tarafından nisan başında yayımlanan raporda, Türkiye'nin, 67 gazeteci ile hapiste en fazla gazeteci olan ülke konumunda olduğu yer alıyor. İran ve Çin gibi ülkelerde hapisteki gazetecilerin sayısı 34 iken, Türkiye'de bu sayının neredeyse iki katına ulaşması, ülkenin bölgesel ve küresel açıdan zarar görmesine yol açıyor.

Basın özgürlüğü katılım sürecinden ayrı düşünülemez

Medya Özgürlüğü Temsilcisi Dunja Mijatovic, "Siyasi otorite eleştiriden korkuyor. Alışılmışın dışında söz duymak istemiyor. Ama bizim amacımız devrim yapmak değil; sadece ifade özgürlüğünü kazanmak. Gazeteciler ve medya, hükümetlerin malı değil" derken, Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle, basın özgürlüğüne yönelik üç temel endişelerinin olduğunu ifade ediyor. Bunlar siyasi müdahale, ekonomik baskı ve şiddet. Bu üç unsurun demokratik sistem ve ortak değerlere zarar verdiğini ifade eden Füle, Türkiye ve Batı Balkanlar'da, medya yasasının olduğunu, fakat bunların yeterli olmadığını ve uygulama aşamasında daha dikkatli olunması gerektiğini söylüyor. Özgür ifadeyi "milliyetçilik" veya "ulusal gurur"a saldırı olarak nitelendiren ve "suç unsuru" olarak gören kültürün değişmesi gerektiğini söyleyen Füle'nin yorumları şöyle: "Türkiye'de medyaya yönelik ekonomik baskı bizi çok fazla endişelendiriyor. Medyanın tamamı ticari baskı altında. Medya sahipliği de bir diğer önemli endişe konusu. Bu baskı ile mücadele etmek için, medya sahiplerine yönelik şeffaflığa ve medyada çoğulculuğa ihtiyacımız var. Ekonomik baskı ve siyasi müdahalenin yetersiz kaldığı durumlarda da, şiddetin devreye girdiğini görüyoruz. AB, basın özgürlüğü adına olumlu sonuçlar alabilmek için baskı yapmaya devam edecek. Sizi dinliyoruz ve sizinle birlikteyiz. Gazetecilerin ve tüm vatandaşların korkmadan yüksek sesle konuşabilmeleri için çalışıyoruz. Basın özgürlüğüne daha fazla önem vereceğiz. Finansal araçları kullanarak farklı bir altyapı oluşturmamız gerekiyor. Basına yönelik uygulamaları sadece değerlendirmekle kalmayıp, bir yol haritası belirlememiz gerekiyor. Basın ve ifade özgürlüğü katılım sürecinin vazgeçilmez bir parçası."

Gazeteciliğin  artık "halkla ilişkiler"den farkı kalmadı

Veran Matiç Belgrad merkezli televizyon kanalı B92'nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Yayın Yönetmeni. Özellikle ekonomik kriz sürecinde gazetelere yapılan finansal baskıların daha etkili boyutlara ulaştığını söyleyen Matiç, araştırmacı gazeteciliğin ise iyice azaldığına dikkat çekiyor. Matiç'e göre, gazetecilik gitgide daha fazla "halkla ilişkiler"e benziyor; haberler sunileşiyor ve meslek ciddi bir şekilde yapılamaz hale geliyor. Matiç'in çağrısı ise şu yönde: "Basın özgürlüğüne yönelik baskıya tepki vermek gerekiyor. Gazeteciler ve medya kuruluşları arasında dayanışma şart. Özellikle Türkiye'de gazetecilere karşı işlenen suçların cezasız kalmaması gerekiyor."

Juillard: Türkiye'de gazeteci olmak cesaret ister

Sınır Tanımayan Gazeteciler Genel Sekretesi Jean-François Juillard da, Türkiye'nin basın özgürlüğü açısından 168 ülke arasında 138'inci sırada olduğunu hatırlatarak, "Türkiye ve Batı Balkanlar'da gazeteci olmak cesaret ister" diyor. Juillard'a göre basın özgürlüğünün önünde üç temel düşman var. Bunlardan birincisi ulusal ve yerel otoritelerin basın özgürlüğüne saygı göstermemeleri. İkinci düşman yargı. Üçüncü düşman ise para ve ekonomik baskı. Juillard'ın Türkiye'ye yönelik görüşleri net: "Yasalar iyi olsa da uygulamalar kötü. Medyanın kime ait olduğunu bilmiyoruz çoğu zaman. İnsanlar gazete, televizyon satın alarak güç kazanıyorlar. Gazeteciler terörist olarak algılanıyor. Oysa 2011 yılında, Ahmet Şık ve Nedim Şener gibi sadece görevlerini yapan iki gazetecinin hapishanede olması hayal bile edilemez. Türkiye'de internete gelen sansür de gerçekten çok tehlikeli. Sonuç olarak gazeteciliğin kötüye gittiğini söylemeyelim. Gazetecilere yönelik tepkiler artıkça, gazetecilerin verdiği tepkiler de artıyor."

Medya alanında 21. yüzyılın trendi: Sessizlik

Arnavutluk Medya Enstitüsü Direktörü Remzi Lani ise Juillard'ın tersine, medyada yeni trendin sessizlik olduğunu düşünüyor. "Medya çoğu durumda, ekonomik ve siyasi baskılar nedeniyle kendi kendini sansür etmek zorunda bırakılıyor. Bu da sessizliğe neden oluyor. Bazı konular kesinlikle gündeme getirilmiyor. Gazeteciler kendilerini iş dünyası ve siyasi çevreler arasında kapana kısılmış hissediyorlar. Medya organları iktidar partisinin nüfusu altına giriyor. Bu da tabii ki, gazeteciliğin sonu anlamına geliyor" diyen Lani'ye göre, bölgede gerçek bir basın piyasasından söz etmek mümkün değil. Bu arada Lani'nin şu sözlerini de unutmamak gerekli: "Türkiye'de olup bitenlere bakınca, bizim durumumuz o kadar da kötü değil!"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar