AB'de siyaset piyasaların gerisinde kaldı, Avrupa Merkez Bankası kr
İktisadi Kalkınma Vakfı (IKV) tarafından düzenlenen "Ekonomik ve Parasal Birlik, Kriz ve AB'nin Geleceği" başlıklı seminerde, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerde yaşanan borç krizinin euroya etkileri ve euronun geleceği masaya yatırıldı.
IKV Başkanı, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Avrupa ve Dış Politika İçin Helenik Vakfı (ELIAMEP) Başkanı, Yunanistan Başbakanı AB Eski Danışmanı Prof. Dr. Loukas Tsoukalis, Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi, Ekonomi ve Ekonometri Merkezi Direktörü Prof. Dr. Refik Erzan, Rotterdam Erasmus Üniversitesi AB Hukuku Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Fabian Amtenbrink, İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme Bölümü Uluslar arası Finans Programı Yöneticisi Prof. Dr. Oral Erdoğan'ın katıldığı ilk oturumda, euro krizinin temelde ülke borçları; AB'nin ekonomi yönetiminde yaşadığı sorunlar ve ülkeler arasındaki cari hesap dengesizliklerinden kaynaklandığı ifade edildi. Kriz sürecinde Avrupa Komisyonu'nun zayıfladığına, Avrupa Merkez bankasının güçlendiğine de dikkat çekildi.
IKV Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, euro bölgesinin krizden çıkabilmek için ülke önlemlerinin yanı sıra, AB genelinde bütün üye ülkeleri koordine ve kontrol eden bir politika ve stratejiye ihtiyaç duyulduğunu kaydetti. Kabaalioğlu, gerekli mevzuat düzenlemelerinin yanı sıra, uygulama ve üye ülkeler arasında sıkı işbirliği ve koordinasyonun önem taşıdığını ifade etti. 2010 yılının AB tarihine, Ortak Parasal Birliğin ve euronun en ciddi sınavını verdiği dönem olarak geçtiğini söyleyen Prof. Kabaalioğlu, 2011yılının ise hem ekonomik toparlanma hem de ileriye dönük strateji geliştirme ve uygulama yılı olacağını belirtti.
Uzmanların euronun sorunları ve geleceğine yönelik başlıca görüşleri ise şöyle oldu:
Prof. Dr. Loukas Tsoukalis: AB'de siyaset, piyasa gelişmelerinin gerisinde kalıyor
"Gerek ekonomik gerekse siyasi açıdan, para birliği entegrasyonun en önemli unsuru, fakat para birliğini oluştururken bazı dengesizlikler mevcuttu. On yıl süren balayı süreci ve iyi hava şartlarının ardından, 2010 yılında euro krizi başladı. Euro için ilk denebilecek bu kriz, üç temel unsurla anlatılabilir. Bunlardan birincisi devlet borçlarının artması. İkincisi euro bölgesindeki cari hesap dengesizlikleri; yani bazı ülkelerin cari açık verirken, diğerlerinin cari fazla vermesi. Üçüncüsü ise Londra ve Wall Street'te oluşturulan 'Avrupalıların mevcut sorunla başa çıkabilecek istek ve yeteneğe sahip olmadığına yönelik' algı.
Büyük bir bütçe açığı olan Yunanistan kendisini bir anda krizin ortasından buldu. Piyasalar Yunanistan'ın ilk kaza olduğunu ve bundan sonra yenilerinin geleceğini düşündüler. Yunanistan krizini aşmak AB açısından bir tür test niteliği kazandı. Bu süreçte, normal zamanlarda alınmayacak siyasi ve ekonomik kararlar alındı. Yunanistan'a 110 milyar euro destek sağlandı; bundan sonra yaşanacak krizlere karşı finansal destek sistemi oluşturuldu; IMF desteği geldi; finans piyasaların dengelenmesi için düzenleyici kurumlar oluşturuldu; vergi politikalarının belirleneceği ekonomi komisyonları oluşturuldu. Sonuç olarak Avrupa ekonomi yönetimi açısından çok önemli gelişmeler yaşandı.
Bankacılık sektörünün yeniden yapılanması gerekli
Euro krizinin henüz bittiğini söyleyemeyiz. Avrupa'da siyaset, piyasa gelişmelerinin gerisinde kalıyor. Euro krizi de aynı zamanda yapısal bir kriz. Sadece ülke borçlarından değil, cari hesaplar arasındaki dengesizliklerden de kaynaklanıyor. Kuzey ve güney ülkeleri arasındaki ekonomik farklılıklar çok büyük bir sorun oluşturuyor. Bu noktada önemli olan krizin faturasının bütçe açığı ve bütçe fazlası olan ülkeler arasında nasıl dağıtılacağı. AB'nin güney ülkeleri bütçe açığını kapatmak için önlemler almak zorunda, fakat Almanya gibi ülkelerin de iç talebi dengelemek için önlem almaları gerekli. Krizin çözümü sadece euronun daha iyi yönetilmesine değil, aynı zamanda Avrupa bankacılık sektörünün yeninden yapılanması ve rekapitalizasyonuna bağlı.
Komisyon zayıflayacak, Merkez Bankası güçlenecek
Euronun geleceğinde siyasetin ve siyasi entegrasyonun rolünü küçümsememek gerekli. Kriz sonrasında Avrupa Komisyonu gücünü kaybedecek; Avrupa Merkez Bankası ise daha fazla güçlenecek. Değişmez kurumlar yerine, daha "zamanında" müdahaleler gerekecek. Euro krizi, bir yandan AB'nin sağlamlığını ve kurumlarını test ederken, diğer yanda yüksek tüketim, borçlanmaya ve serbest finans piyasalarına dayana bir dönemin sonunu işaret ediyor."
Prof. Dr. Erzan: Küresel entegrasyon, Avrupa entegrasyonunun önüne geçti"
"Avrupa'da yeniden yapılanma süreci ne ihtiyacı var. Bugün İngiltere'nin borç durumu, euro bölgesinden daha kötü, dolayısıyla euro krizi öncelikle koordinasyon eksikliğinden kaynaklanıyor. Euro krizinin ortak paydası, büyük bütçe açıkları ve büyük borçlar olarak ortaya çıktı. Bugün gelinen noktada şunu görüyoruz: Optimal para alanı kavramı kapsamında, farklı AB ekonomilerinin arasındaki farklılıklar, siyasetçiler arasındaki farklardan daha büyük değil. Euro kabul edildikten sonra, ülkeler bu sisteme yönelik farklı tutumlar belirlediler. Bazı ülkeler euroyu çok ciddiye alırken, bazıları almadı. Örneğin Almanya bütçe açığına çok fazla eğilmedi. En büyük aktör kurala tam olarak uymadığı için, işler çökme boyutuna geldi. Bu noktada ideolojiyi görmezden gelemeyiz. 1999 yılında Berlin duvarı çöktü, Rusya ortadan kalktı, komünizm önemini kaybetti. Bu gelişmeler de birleşik Avrupa'ya yönelik iştahı belli ölçüde azalttı. Avrupa entegrasyonundan ziyade, küresel entegrasyon ön plana çıktı.
Sorunun kaynağı mali mekanizmaların eksikliği
Avrupa Birliği, politik bir projeydi ve daha iyi bir ekonomik politika koordinasyonu için euro gerekliydi. Euroya geçiş aslında 'sonsuz bir balayı' için değil, büyük problemler yaşamak içindi. Bu problemi çözmenin yolu ise daha büyük bir entegrasyon gerçekleştirmek olacaktı. Bugün krizi önlemek için mekanizmalara, yaptırımlara ihtiyaç var, fakat bu kuralları kim uygulayacağı belirsiz. AB komisyonu gücünü kaybediyor. Bunun yerine, ters bir yönde gidiyoruz: Birleşik bir Avrupa yerine, federal Avrupa'yı destekleyenler var. Bütün bu sorunlar mali mekanizmaların yokluğundan kaynaklanıyor. Daha fazla entegre olmuş bir Avrupa yönünde ısrar sürmezse, euro da olmaz. Euronun sonu, AB'nin de sonu olur."
Prof. Dr. Fabian Antenbrick: "Kriz ortak para birimi veya AB entegrasyonu krizi değil"
"Finansal piyasaların istikrarsızlığı, kurtarma paketleri, siyasi iradenin gerekli reformları gerçekleştirmekteki isteksizliği, yetersiz vergi politikaları ve hepsinden önce gerçek bir mali disiplin eksikliği, euro bölgesinde meydana gelen krizin temel nedenleri arasında yer alıyor. Borçlar artıkça, kredi derecelendirme kuruluşları AB ülkelerinin kredi notlarını düşürdü. Bugün 27 AB ülkesinin 24'ünde bütçe sorunu var. Bu krizin başlıca nedenlerini; birçok AB ülkesinde yaşanan borç krizi; ekonomi yönetimindeki yapısal kriz ve güven krizi olarak tanımlayabiliriz. Fakat bu yaşanan kriz, AB ortak para biriminin veya Avrupa entegrasyonunun yaşadığı bir kriz değil. Bu süreçte Avrupa Komisyonu'nun zayıfladığı yönündeki yorumlara katılmıyorum. AB, uzun dönemli önlemler almış durumda. Finans piyasalarının regülasyonu, Avrupa İstikrar mekanizması, Avrupa ekonomi sistemi reformu bunların başında geliyor.
Türkiye son derece iyi işleyen bir pazar ekonomisi, fakat merkez bankasının bağımsızlık statüsü konusunda hala tartışılması gereken bazı noktalar var.