AB ve Türkiye

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Yüce Önder’imizin ve silah arkadaşlarının Cumhuriyeti ülkemize hediye etmelerinin üzerinden tam 90 yıl geçti. Cumhuriyet’e gelene kadar geçen süreç ne denli zor ve önemli ise, bu dönemden sonra verilen mücadeleler de hayli zor ve önemli  şüphesiz. En önemli arzumuz, Ata’larımızın güçlüklerle Cumhuriyet’i bize kazandırdıklarını unutmadan Atatürk ilke ve inkılaplarını hayatımızın içerisinde ve sürekli hisseder ve uygular olmamızdır. İçimden böyle bir paragraf ile başlamak geldi bugünkü yazıma, aslında nerede ise her yazımda aynı duygulara yer verme isteğim hiç azalmıyor.  Türkiye’de bir yılı daha geride bırakmaya hazırlandığımız bu dönemde, yine önümüzdeki dönem nasıl olacak, kurlar nerelere varacak gibi soruları sormaya ve bu konudaki spekülasyonları yapmaya başladık. Geçtiğimiz akşam, ekonominin önemli üstatlarından Deniz Gökçe hocamızın da katıldığı bir yemekte yine bu konuyu konuştuk ve özellikle lojistik ve dış ticarete yansımalarının ne olacağını tartıştık. Ağırlıklı olarak önümüzdeki hafta bu konuya ayrıntıları ile değinmeyi planlıyorum. Ancak o sohbette de gördük ki, Türkiye’nin gerek ekonomisinde, gerekse dış ticaretinde Avrupa Birliği ülkelerinin ekonomik durumu ve bizim ilişkilerimiz büyük önem taşıyor. İşte bu yazımda da, acaba biz yeterince Avrupalı’mıyız sorusunu da bir nebze içine alan, Avrupa Birliği sürecini hatırlayalım istedim. Türkiye’de siyasal çalkantıların ve yolsuzlukların çokça gündem oluşturduğu bu günlerde biraz farklı bir yöne de çekmiş olabilirim belki böylelikle sizleri.

Avrupa Birliği malum bundan birkaç yıl önce Türkiye ile müzakereleri başlatarak birliğe girişimize ilişkin niyetini ortaya koyduğunda hepimiz mutlu olmuştuk, ancak aradan yıllar geçtiği halde çok da somut bir süreci önümüzde bulamamakta bizleri elbette üzüyor. Avrupa Birliği’nin tarihçesine ana hatları ile baktığımızda, bu oluşumun 1957 yılında Roma Anlaşması imzalanarak Avrupa Ekonomik Topluluğu adı ile başladığını görüyoruz. Birlik üyesi ülkeler ise o dönemde; Almanya, Hollanda, İtalya, Belçika, Fransa ve Lüxemburg idi. 1963 yılında ise Türkiye ile ortaklık anlaşması imzalandı. Bu tarih Türkiye açısından sürecin başladığı tarihtir. 1973’de  Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda Cumhuriyeti, 1981’de Yunanistan, 1991’de  Polonya ve Macaristan  ile ilk Avrupa anlaşmaları imzalandı. Maastricht Anlaşması’yla “Avrupa Birliği” oluşturuldu. 1995’de; üç ülke daha Avrupa Birliği’ne üye oldu. Bunlar;  Avusturya, İsveç ve Finlandiya idi. Aynı sene altı ülke daha üyelik müracaatında bulundu: Bulgaristan, Litvanya, Romanya, Slovakya, Letonya ve Estonya. 1997’de ise Türkiye’nin adaylık başvurusu reddedildi. 1998’de ; Orta Avrupa ülkelerinin adaylık süreci başlatıldı. Aynı zamanda Kıbrıs’ın da adaylık süreci başlatıldığı için toplam on bir ülkenin görüşme süreci başlamış oldu. 1999’da ise, Türkiye’nin adaylığı Resmi olarak onaylandı. Gelinen noktada ise Avrupa Birliği’ne üye ülke sayısının 28 olduğunu bilmekteyiz. 

Tarihini bilmeyen toplumların geleceklerini de planlayabilmeleri çok mümkün olmasa gerek. Ve gelinen noktada; ister bu durumdan memnun olalım, ister olmayalım, Avrupa Birliği’nin tarihi ve tarihçesi bizleri de yakından ilgilendirmek durumunda. Serbest Dolaşım hakkını elde ederiz, edemeyiz; tam üye oluruz, olamayız; hepsi zaman içerisinde kendisini gösterecek. Ancak, tabiri caizse, artık bu yolun yolcusu olmuş bir ülke olduğumuzu düşündüğümüzde, gitmeyi hedeflediğimiz noktayı da artısı ve eksisi ile çok iyi tanımalıyız. Ancak bu durumda avantajları kendi lehimize kullanabilir, dezavantajlara karşı da Ulus’ça sağlam durabilmeyi başarabiliriz.   Avrupa Birliği’ne girmeyi ekonomik refah seviyemizi yükseltmek açısından arzulayanların epeyce çok olduğunu tahmin etmek zor değil, ancak insani gelişmişlik düzeyimizi yükseltmeyi sağlayacak reformları gerçekleştirebilmemiz ve bunların arkasında durabilmemiz de son derece önemli. Avrupa Birliği konusunda heyecanımızı kaybettiğimiz kesin, ancak inancımızı, istekliliğimizi ve en önemlisi insani gelişmişlik düzeyi konusunda Avrupa standartlarına ulaşma kararlılığımızı asla kaybetmemeliyiz. Eh ne de olsa artık biz de yarı Avrupalı sayılmaz mıyız….

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar