AB ve Piyasalar
Finansal piyasalarda belirsizlikler ve oynaklık devam ediyor. Son günlerde kısmi toparlanmalar görülse de hisse senedi piyasalarında başlıca endeksler başta Avrupa ülkelerinin borç krizi olmak üzere, finansal sektör reformu ve Çin ekonomisinin yavaşlamasına ilişkin endişelerle dört, beş ay önceki seviyelerine gerilediler.
Çin'de bankaların rezerv karşılık oranları yükseltiliyor, kredilere kısıtlama geliyor. Bankacılık düzenleme kurulu, bankacılık sisteminin -özellikle gayrimenkul sektörüne verilen kredilerden dolayı- kredi risklerinin arttığını belirtiyor. Çin'de finansal krizle mücadelede geçtiğimiz yıl 1.4 trilyon $ artan krediler, aktif köpüğü oluşturabileceği endişesi yaratıyor. Gayrimenkul fiyatları da geçtiğimiz aylarda serinin tutulmaya başlandığı 2005 yılından beri en yüksek aylık artışı kaydettiler. Çin hisse senedi piyasalarında yıl başından beri düşüş ise %20 mertebesinde. Önümüzdeki aylarda Çin'in büyümesini daha ılımlı bir hızda sürdürmesi bekleniyor.
En önemli belirsizlik faktörü Avrupa'daki borç krizi ve yayılma riski. Kamu borçluluğu çok yüksek seviyelere ulaştığında bu borcun sürdürülebilirliği konusunda endişeler artıyor, yatırımcılar yüksek risk primi talep ediyor. Artan temerrüt riski ile borçlu ülkelerin kamu kağıtlarının faizlerinde keskin yükselişler yaşanırken, bu kağıtları portföyünde tutan bankalar zarar yazıp, sermaye ihtiyacı doğabiliyor. Yayılma kanalı da; herhangi bir bankadaki ülke riski o ülkedeki bankacılık sistemini zayıflatıyor ve diğer ülkelerdeki bankacılık sistemlerini de zayıflatma riskini artırıyor. Örneğin; Güney Avrupa ülkelerindeki (Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan ve İspanya) borç krizi Avrupa bankacılık sistemi için bir risk; Avrupa bankalarının bu ülkelere açmış olduğu pozisyonun büyüklüğü 2.9 trilyon $, euro bölgesindeki kredi kuruluşlarının toplam aktif büyüklüğünün %5.6'sı. Ülke bazında en büyük risk Fransız ve Alman bankalarında.
Avrupa Merkez Bankası euro bölgesi bankalarının 2010 ve 2011 yıllarında toplam 195 milyar euro zarar yazacağını öngörüyor. Bu zararların nasıl karşılanacağı konusu piyasalarda endişeleri artıran faktörler oldu.
Aynı zamanda finansal sektöre yeni kısıtlar geliyor. Yeni Basel 3 kuralları ile bankaların daha yüksek ve kaliteli sermaye tutmaları aynı zamanda risklerini azaltmaları bekleniyor. Ancak burada da hassas bir denge söz konusu: Getirilecek regülasyonların sağlam bir finansal sistem yaratması beklenirken diğer taraftan da bankaların ekonomik büyümeyi destekleyici konumlarını sürdürmelerine imkan vermesi gerekiyor. Basel 3 ile getirilecek düzenlemede ana sermaye yeniden tanımlanarak kapsamı daraltılıyor. Karşı taraf riski için de daha fazla sermaye tutma gereksinimi getiriliyor. Likidite önerisi ile "istikrarlı mevduat" olarak kabul edilebilecek yükümlülük çeşitlerinde kısıtlamalar getiriliyor. 2010-2012 arası yürürlüğe konulması planlanan tekliflerin bankacılık sektöründe sermaye gereksinimini artırması öngörülüyor. ABD Senatosunda onaylanan finansal sektör reformunun da Temmuz başında Kongreden geçmesi ve temel olarak finansal sektördeki risklerin kontrolü üzerine odaklanması bekleniyor.
Bunun yanısıra Euro bölgesinde finans dışı kuruluşların bilançolarındaki kırılganlıklar; yüksek borçluluk, düşük karlılık, finansman koşullarındaki sıkılık ve yüksek işsizlik sürdüğü sürece hane halkından gelebilecek kredi kayıpları da Avrupa Merkez Bankasının belirttiği diğer riskler.
Euro bölgesinde tek bir para politikası uygulanmasına karşın ülkelerin maliye politikalarında bağımsız hareket etmesi, bölgede mali disiplin ve koordinasyonu tesis etmesi beklenen "İstikrar ve Büyüme Pakt"ının uygulanamaz olması bazı ülkelerde borç krizini getirirken, bölgede sistemik risk yaratma olasılığını artırdı. Euro bölgesi içinde ülke iflas riskini önleme, euronun istikrarını temin etme amacıyla AB ve IMF destekli 750 milyar euro tutarında fon yaratılırken, Avrupa Merkez Bankası kamu bono alımlarına başladı.
Avrupa para birliğinin başarılı şekilde devamı için maliye politikasının daha merkezi bir yapıda birleştirilmesi öne sürülen görüşler arasındadır. Bunun başarısı yoğun bir çalışma, hem katı kurallar, hem de ülkeler arası karşılıklı destek gerektirecektir. Önemli unsurlar arasında bütçe açıklarının kanunla sınırlanması tartışılmaktadır.
Tüm bu gelişmeler ile birlikte Euro/Ş paritesi 1.18 ile son 4 yılın en düşük seviyesini gördü. Halihazırda 1.23 seviyesinde. Paritenin son 10 yıllık ortalamasının 1.19 seviyesinde olduğu göz önüne alındığında bu seviyelerin "uygun değerler" olduğu değerlendiriliyor. Euro Bölgesi için zayıf beklentiler devam ediyor. Euro'da tepki hareketleri görülse bile kalıcı bir toparlanma için sinyal yok. AB'de kamu maliyesinde ve bankacılık sektöründe sorunlar sürüyor. Bu da AB'de durgunluk beklentilerini artırıyor. Euronun son günlerde zayıf seyrindeki önemli faktörlerden biri de İspanya ekonomisine ilişkin gelişmeler; tahvil getirileri Temmuz 2008'den bu yana en yüksek seviyesine ulaşırken, piyasalar İspanya'nın tahvil ihracını da yakından izledi. Tüm bunlar oynaklık riskini artırıyor. USD ise rezerv para; piyasalarda risk algısı arttığında yatırımcılar riskli enstrümanlardan çıkıp ABD tahvillerine yatırım yapıyorlar, doların böyle bir ayrıcalığı söz konusu…