AB, Türkiye üyeliğine hazır değil
Başlıktaki cümle bana ait değil, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’e ait. Aslında gündemde pek çok konu olmasına rağmen, benim dikkatimi en çok çeken ve altını çizmek istediğim konunun bu olduğuna kanaat getirdim. Cesaretli bir cümle kullanmış Sayın Bakan. Aslında cesaretli olduğu kadar, sitem de içeriyor.
Belçika’nın önemli düşünce kuruluşlarından Bruegel’in “Türkiye: Avrupa ekosisteminde ilerlemek” isimli bir etkinliğine konuşmacı olarak katılan Şimşek, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize serbestisi getirilmesi, enerji güvenliği, göç ve üçüncü ülkelerde iş ortaklıkları konularında iş birliğinin artırılması gerektiğini dile getirdi. Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında yıllık ticaret hacminin 200 milyar doları bulduğunu, Türkiye’nin AB’nin en büyük beşinci, AB’nin de Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumunda olduğunu belirten Şimşek, AB ve Türkiye’nin birbirine ihtiyacı olduğunun da altını çizdi.
Bakan Şimşek, “Türkiye’nin AB üyeliği büyük bir genişleme olacaktır. Ancak AB, henüz buna hazır değil. Yine de yapılabilecek birçok şey olduğuna inanıyorum” dedi. Şimşek, Avrupa’nın kendi standartlarının ve değerlerinin çok uzağında olan ülkelerle vize serbestisi yaptığını belirtirken, AB’nin Türkiye gibi büyük potansiyele sahip bir ülke ile yakınlaşması gerektiğini de belirtti.
Şimşek’in özellikle Gümrük Birliği güncellenmesinin, eşit şartlarda rekabet etme isteğini dile getirmesi esnasında belirttiği, “Güya bunlar Avrupa değerleri. Peki neden bu konuda geri duruyorsunuz?” ifadesi de dikkat çekici idi. Peki bu sözler Avrupa Birliği üzerinde bir etki yarattı mı, yoksa zaten duymaya alışkın oldukları sözler miydi, onu yakında anlayacağız.
Nerelerde eşit değiliz?
Geçtiğimiz gün konuşmacı olarak katıldığım gümrüklerdeki gelişmeleri konu alan bir panelde, genç bir öğrenci bana Türk şoförlerine vize kısıtlaması konusunda yeterli lobi faaliyetlerinin yürütülüp yürütülmediğini sordu.
Ne yazık ki bu konuda yeterince iyi bir savunma içerisinde olmadığımı söyledim kendisine. Şimdi pek çok kişi 1996 yılında dahil olduğumuz Gümrük Birliği ile AB üyesi olamasak da ticaret açısından eşit şartlara geldiğimizi zannediyor. Oysaki durum hiç de öyle değil. Zaten yukarıda yer verdiğim Sayın Bakan’ın eşit şartlar istiyoruz cümlesi de beni doğruluyor. Bakın nerelerde eşit değiliz.
Evvela anlaşma kapsamında, AB’nin üçüncü ülkelerle imzalamış olduğu ticaret anlaşmaları, Türk pazarını bu ülkelere gümrüksüz bir şekilde açarken, Türk mallarının aynı ülke pazarlarına serbest bir şekilde girme olasılığı ancak yapacağımız ikili anlaşmalara bağlı. Bu sorun bence ilk sırada. Diğer yandan GB kapsamında Türkiye bağımsız bir şekilde istediği herhangi bir ülke ile Serbest Ticaret Anlaşması da imzalayamamakta.
Dolayısı ile Gümrük Birliği’nin mevcut halinde, Türk firmaları 3. ülkelere yapacağı ihracatta AB firmaları karşısında dezavantajlı duruma düşerken, diğer ülke firmaları da Türk firmalarına kıyasla iç pazarda daha avantajlı hale gelmekte. Bir diğer dezavantaj; karayolu taşıma kotaları ile vize sorunları. Gümrük Birliği anlaşmasının kapsamında hizmet sektörünün yer almadığı gerekçesiyle yük taşıyan Türk araçlarına kota uygulanmakta, yanı sıra şoförlerin vize alması da zorlaştırılarak Türk taşımacılık sektörünün önüne set çekilmekte.
İşlenmemiş geleneksel tarım ürünlerinin anlaşma kapsamı dışında tutulması da bize yapılan bir diğer haksızlık. Başka bir konu ise, Gümrük Birliği’nin işleyişinde önemli bir yere sahip olan teknik komitelere katılım konusundaki problemler. Yine standartlara ilişkin konularda da dezavantajlarımız söz konusu. Ticarette AB üyesi ülkelerde ticari standardizasyonun olmaması ve denetim metotlarının dinamik oluşunu da eklemek gerekiyor.
En doğal hakkımız
Mehmet Şimşek’in bu söylemleri mutluluk verici. Zira olaylara adil yaklaşmayı beceremediği için AB, Türkiye’yi belki de hak etmiyor demek ağır olmayacaktır. Diplomasi konusuna gelince, ülke olarak bu yöndeki girişimlerimizin Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ve çok daha yüksek sesle dile getirilmesi bence olmazsa olmaz.
Dünyanın böylesi zor bir dönemden geçtiği süreçte, hem en önemli müşterimiz, aynı zamanda da vizyonlarını pek çok noktada takdir ettiğimiz AB’nin, Türkiye’ye karşı daha duyarlı ve adil olmasını beklemek de istemek de bizim en doğal hakkımız. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınması konusunda gösterilen direnç ve kararlılığın katbekat fazlasının burada gösterilmesi gereği ise, bence yadsınamaz bir gerçek.