AB söylemi tehlikeli

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI [email protected]

Türkiye özellikle demokrasi konusunda ne zaman sıkıntıya düşse, Batı Ülkelerine karşı düşmanlık söylemi artar. Siyasetçilerimiz “kahrolsun batı ülkeleri ve AB” söyleminde oldukça başarılıdır, kitlede buna hazırdır. Özellikle iç siyasette sıkışan hükümetler bu kartı oynamayı bayılırlar.

15 Temmuz başarısız darbe girişimi (terör kalkışması) sonrasında yine bu söylem ülkeye egemen oldu. Kitlelerin bu sloganları anlaşılabilir, çünkü bilgi düzeyleri yetersizdir. Ancak şimdilerde cami imamlarınca beddua yağmuruna tutulan “okumuşların” bu söyleme destek vermeleri anlaşılır gibi değil. 

AB karşıtı söylem muhafazakar ve bazı sol çevreleri bir araya getirmiş durumda. İşin garip tarafı AB’ye üyelik sürecinde atılan üç önemli adımda büyük payın da muhafazakarlar ile sol partilere (!!!) ait olması. 2015 Gümrük Birliği (DYP-SHP koalisyonu), 1999-2001 (DSP-MHP-ANAP koalisyonu) AB uyum yasaları ve 2005 tam üyelik görüşme tarihinin ( AKP Tek Parti İktidarı)   alınması. 

Şu anda sürdürülen söylem tehlikeli. İşte nedenleri:

-Türkiye’nin toplam ihracatı içinde AB’nin payı 2014’te %43,4, 2015’te %44,4 ve 2016’nın ilk altı ayında %48,1.

- Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ilk üç ülke Almanya, İngiltere, İtalya.

-Sadece bu üç ülkeye yapılan ihracatın toplam ihracattaki payı 20016’nın Ocak-Haziran döneminde %23,8.  Bu dönemde tüm İslam ülkelerine yapılan (57 ülke) ihracatın toplam içindeki payı %28,4.

- Türkiye’ye giren doğrudan yabancı yatırımlarda Avrupa Ülkelerinin payı 2014’de %73,6, 2015’te %65,8 ve 2016’da %73,4.

Bu rakamlara turizm ve portföy yatırımları dahil değil. Dolayısıyla Türkiye AB’den kopamaz. 

AB karşıtı söylem kısa vadede siyasetçiler için prim getirebilir. Ancak ülke ilişkilerine uzun dönemde zarar verir. Çünkü bu ülkeler balık hafızalı değildir.

Bu yazdıklarımız çıkara dayalı, iktisadi. Asıl önemlisi ülkemizin kalkınmışlık ve çağdaşlık düzeyi ile ilişkilidir. Toplam ihracatının ancak %3,5’u yüksek teknoloji ürünü olan ülkemizde Üniversitelileri, okumuşları tehlikeli ilan eden imamların boy göstermesi, bu imamları atayan kurumun bu görüşlere karşı tek bir söz söylememesi, kalkınmışlığımız açısından ibretlik durumumuz göstermekte.

Bu ülkenin KOBİ’sinde, büyük işletmesine özel sektörde üretim yapmaya çalışan sermaye sahipleri (ülkenin vergi verenleri) ister muhafazakar ister liberal , ister solcu (var ise) olsun, bu söylemi duydukların kendilerine şu soruları soruyorlar: Bu kafa ile biz nasıl işgücü verimliliğini artıracağız, nasıl yüksek katma değerli ürün üreteceğiz? 

Kitleleri gaza getirmek kolaydır, siyaseten iş yapar. Ancak bu düşünce yapısı ile ne istikrarlı büyüme olur, ne de kalkınma. Olsa olsa kimilerince kardeş ülke denilen Sudan, Somali, Suriye, Irak gibi ülke olursunuz. 

Tercih yönetenlerin. Sakın halk böyle istiyor demeyiniz. Çünkü adı üzerinde halk yönetilendir.

Not: Geçen haftamı yazımın üçüncü paragrafının sonundaki cümlede rakamlarda basamak hatası vardı. Doğrusu aşağıda. Okuyucularımdan özür diler, düzeltirim.

“Buna göre Hong Kong kişi başına ihracatta 72,800 dolar ile ilk sırada. Bu rakam Hollanda’da   33,300 dolar, Çek Cumhuriyeti’nde 15,000 dolar, toplamda dünya ihracatında ilk sırada olan Çin’de  1,600 dolar, Türkiye’de ise 1,850 dolar”.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019