AB Sağa Kayıyor!
Bitirdiğimiz hafta sonunda tamamlanan Avrupa Parlamentosu seçimleri, yakın geçmişteki en bölücü seçimlerden biri olarak nitelendiriliyor. Ulusal kimliklerin temel unsurlarının sorgulanır hale geldiği korkusuyla beslenen aşırı sağın üye ülkelerdeki istikrarlı yükselişi, Avrupa Birliği projesinin çöküşün eşiğinde olduğuna dair endişelere yol açmış bulunuyor. Avrupa'da sağ kanat popülizminin gösterdiği başarının ardında ne var ve AB hayatta kalmayı başarabilecek mi?
Öyle görünüyor ki, Avrupa’daki aşırı sağ partilerin bu uluslarüstü seçimlerde oldukça başarılı olmaları bekleniyor ancak aynı partiler ulusal seçimlerde inişe geçmiş görünüyorlar. Bu çelişkiyi nasıl açıklayabiliriz?
Öncelikle, her ne kadar aşırı sağa dönük desteğin ülke temelinde yapılan bazı seçimlerde durağanlaştığı, hatta bir kısmında oyların inişe geçtiği söylenebilirse de, bu akımların geçmiştekinden çok daha iyi bir performans gösterdiklerinin altını çizmek isterim. Oy kayıpları henüz Avrupa Parlamentosu seçimlerine yansımış değil. Ancak ulusal parlamentolarla Avrupa Parlamentosunu karşılaştırdığınızda, bunların tam olarak aynı tip kurumlar olmadığını görüyorsunuz. Ulusal parlamentolar hükümet kurma ve düşürme süreçlerinde önemli yetkilere ve ayrıca yasama konusunda da belirleyici bir role sahipler. Avrupa Parlamentosu, yönetim rollerini kimin üstleneceğine karar verme konusunda ancak sınırlı yetkilere sahip ve AB kurallarının oluşturulmasına da fazla katkıda bulunmuyor. Bu nedenle seçimlerin ulusal seçimler kadar ilgi uyandırmaması pek şaşırtıcı değil. Hatta, çoğu zaman insanlar Avrupa Parlamentosu'nda kendilerini kimin temsil ettiğine dair en ufak bir fikre sahip değiller.
Bu durum Avrupa Parlamentosu’nun çok etkili bir kurum olmadığı fikrini besliyor. Galiba, burada belirtmek istediğiniz başlıca husus, bu seçimlerde yalnızca Avrupa Parlamentosu'na ilgi duyanların oy kullandığı ve bir de, AB'yi pek fazla sevmeyen seçmenin de artan bir şekilde oyunu bu yöndeki fikirleri savunan partilere verdiği.
Seçmenlerin AB'nin çeşitli eylemlerini protesto etmeyi arzuladığı ve özellikle Avrupa çerçevesine ait olduğu düşünülen işlerin gidişatı karşısında memnuniyetsizliğini ifade etmek için de aşırı sağ partilerin, cazip bir adres teşkil ettiği konusunda sizinle aynı fikirdeyim. Ancak bu AB parlamenter siyaseti arenasında sağ kanadın yükselişini açıklamak için yeterli değil. Kendi ülkelerinde daha ılımlı partilere oy verebilecek birçok vatandaş, Avrupa seçimlerindeki aşırı sağ partilere oy verebilir çünkü karşılaşıp hoşlanmadıkları birçok şeyden AB’yi sorumlu tutuyorlar.
AB’nin, Avrupa bütünleşmesini merkezi idarenin sağlayacağı entegrasyonla gerçekleştirmeye çalıştığı dikkatten kaçırmamak gerekir. AB durmadan kural ve düzenlemeler üretme eğiliminde. AB, pek de haksız sayılamayacak bir şekilde, Birlik vatandaşları tarafından seçmenlerin ihtiyaçlarına yeterince duyarlı olmayan, yüksek bir bürokratik örgüt olarak algılanıyor. Örneğin, insanlar fiyatlar yükselirse, Euro sistemini suçluyorlar; vergiler yükselirse, bunun Avrupa Birliği'nin suçu olduğunu çünkü bürokrasisini ve programlarını finanse etmek için daha fazla paraya ihtiyaç duyduğunu söylüyorlar. Göç de, insanlara göre, AB'den kaynaklanan bir sorun çünkü AB sınırları ortadan kaldırıyor ve yerel şartları göz ardı eden liberal politikalarını uyguluyor. Özetle, insanlar günlük yaşamlarında karşılaştıkları birçok sorunun AB'den kaynaklandığını düşünüyorlar. Bu tür teşhisler tamamen doğru olmayabilir, ancak insanlar böyle düşündükleri ölçüde, siyasi davranışları da etkileniyor. Sonuç olarak, karşımıza AB üyeliğinin faydalarını sorgulayan bir aşırı sağ çıkıyor.
Brexit'le ilgili işlerin nasıl geliştiğine bakıldığında, bu durum şaşırtıcı geliyor. Brexit süreci AB’nin bir ülkenin istikrarı ve ekonomik refahı açısından ne kadar önemli olduğunu gösteriyor gibi görünüyor. Yine de AB karşıtı düşünceler yükselişte. Bu sizi şaşırtıyor mu?
Bu soruya yanıtım hayır. Başlangıçta, AB'den çıkma fikri, Avrupa'daki sağ kanat hareketleri arasında oldukça popüler bir temaydı. Bununla birlikte, İngiltere’nin işini düzene sokma konusunda sergilediği başarısızlık, ayrılmayı savunan tarafların hevesini sanıyorum zayıflattı.
Bunun yerine, ulus devletin özerkliğini kısırlaştıracak kadar güçlü olmayan bir AB fikrini daha cazip bulmaya başladıklarını düşünüyorum. Her ne kadar AB'den tam olarak ayrılmayı tercih eden bazı siyasi hareketler varsa da, çoğunluk minimalist bir AB ile fikrine daha sıcak bakıyor. Sürekli derinleşen bir entegrasyon yerine, sağın istediği düşük bir entegrasyon seviyesi ve bazı kolaylıklar sunan zayıf bir merkezdir, yoksa yaşamı sıkı düzenlemelerle zorlaştıran ve ulus devletleri giderek devre dışı bırakan bir merkez istemiyor.
Öyleyse sağ kanat, kendini AB'nin tamamen parçalanmasının bir kaos ortamı yaratacağına dair seçmenin taşıdığı korkuya göre mi konumlandırmışsa da, yine de AB'nin kurumsal olarak çok güçlü olmasını istemiyor. Açıkçası, bu Türkiye'nin katılım müzakereleri için iyiye işaret değil.
Bildiğiniz gibi, her halükarda Türkiye'nin katılım müzakereleri devam etmiyor. Sorunun bir kısmı, şu ana kadar güvenlik konularını insan hakları ve liberal demokrasinin üzerinde tutan Türk hükümetinin tercihlerinden kaynaklanıyor. AB'nin demokratik yönetişim standartları ile Türkiye'nin uygulamaları arasındaki mesafe artmakta. Zaten, Türkiye'nin AB kurumlarıyla yürüttüğü müzakereler her zaman diğer bazı üye ülkeler veya siyasi partilerle görüşmelere nazaran daha başarılı olmuştur. Sağ kanattaki Avrupa partileri, kökenleri Avrupa kıtasından gelmeyen, farklı dine mensup nüfusa sahip bir ülkeye sempati göstermeme eğilimindedir. Avrupa parlamento seçimlerini kimin kazanırsa kazansın, AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler fazla ilerleme kaydetmeyecektir, ancak yükselen bir sağın katılım müzakerelerini daha da zorlaştıracağı açıktır.
Tabii konu sadece tam üyelik değil; ortada Gümrük Birliği müzakereleri de var!
Gümrük Birliği ve AB'ye vizesiz giriş, Türk hükümetinin özellikle üzerinde durduğu iki noktadır. “Türkiye bağlantısını” korumak amacıyla, bu alanlarda başarı sağlanması mümkündür.
Bu konular, tam üyeliği masadan kaldırmak için bir yol mudur?
Hem evet hem hayır. Uygulamada üyelik süreci ilerlemiyor. Ancak her ne kadar bazı Avrupalı liderler Türkiye'ye sadece 'imtiyazlı ortaklık' verilmesi gerektiğini savunsa da, Türk hükümetinin haklı olarak uzun vadede üyelik kapısını peşinen kapatmak istemediğini düşünüyorum.