AB kotaları kaldırıyor, ama şeker üreticileri çok mutsuz

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR [email protected]

Uluslararası Şeker Organizasyonu’nun “Şeker bitkileri için ticari başarı, yatırım, Ar-Ge ve etkinlik” başlıklı 22. Semineri geçtiğimiz hafta Londra’da yapıldı. Bu toplantının bir özelliği de, organizasyonu bebeği gibi büyütüp bugünlere getiren Dr. Peter Baron’un yerini Guatemala’dan seçilen yeni başkana devredecek olmasıydı. Dr. Baron gibi insanlar, geniş ufukları ve kapsayıcı yapılarıyla bu tür organizasyonların harcını oluştururlar ve günümüz dünya algısında sayıları giderek azalmaktadır. Nitekim yirmi yıllık çalışma döneminde 39 ülkeyi bir araya getirmesi ve 66 ülkeden katılım sağlaması da bunun en açık göstergesidir.

Toplantının en önemli vurgusu kuşkusuz AB’nin 1 Ocak 2014’ten itibaren “ortak tarım” uygulamasına geçeceği ve 1 Ekim 2017 itibarıyla şeker kotalarını tamamen kaldıracak olmasıydı. Avrupa Uluslararası Şeker Pancarı Üreticileri Konfederasyonu Genel Sekreteri Elisabeth Lacoste’a göre ortak tarım bütçede yüzde 10 azalmaya neden olacak, destekler de başka alanlara kaydırılacak. AB’de şeker üretiminin yüzde 93’ü altı firma tarafından sağlanıyor, üreticilerin ise sadece yüzde 15’i kooperatife üye. AB bu değişikliği rekabetçiliğin artırılması adına yapıyor, ancak şeker üretimi de ortak tarıma dahil edildiğinden Ekim 2017 sonrasından endişeliler. Avrupa Şeker Fabrikaları Komitesi Genel Sekreteri Marie-Christine Ribera da kotaların kalkmasının ardından 170 bin istihdam kaybının daha oluşacağını, izoglikoz (früktoz) ihracatının serbest hale geleceğini, oysa Brezilya (dünya lideri) ya da Tayland (dünya ikincisi) gibi ülkelerde şeker üretim maliyetinin düşük olması nedeniyle “Avrupa’nın şekere boğulacağını” vurguluyor. Nitekim aynı görüşler İngiliz Tate & Lyle Şekerleri adına konuşan Gerald Mason ve Londra Şeker Grubu’nun Başkanı Barry Newton tarafından da dile getirildi. Şeker kotalarının kalkması ticari rekabeti artıracak, ancak beri yandan iç piyasadaki küçük aktörleri dışlayacak. İlk oturumu aslında Bloomberg’den katılan bir gazetecinin dil sürçmesi özetledi: (üretim maliyeti yerine) “Maliyet üretimi!”. Şekerli mamul üreticileri kotaların kalkmasından son derece mutlu olsalar da, AB’li şeker üreticileri ve rafinerilerinin ortak ifadeleri “biz bu haltı neden yedik?”.

Şekerle ilgili sağlık sorunları giderek daha çok vurgulanıyor

Ülkemizde şeker fabrikalarının geçirdiği değişimin bir benzerini aslında Meksika anlatıyor. Toplam 55 büyük şeker fabrikası 500 binin üzerinde kişiye istihdam sağlıyor. Derken ABD ile NAFTA anlaşması imzalanıyor ve yüksek früktozlu mısır şurubu (HFCS; nişasta bazlı şeker ya da mısır şurubu olarak da bilinmekte) ülkeye giriyor. Bunun başlangıçtaki miktarı düşükken, HFCS kısa sürede yüzde 35’e erişerek şekeri ikame eder hale geliyor. Şeker tüketimi son 5 yılda yüzde 30 azalıyor ve bu da ihracatın artırılması gereğini doğruyor. Ancak Humberto Jesso Torres’in verdiği bilgilere göre, paralelinde Meksika’da obezite ciddi bir sorun olarak artışa geçiyor. Meksika hükümeti iki ay önce tatlandırıcı içerikli içecekler için litre başına 8 cent vergi konulmasını gündeme getiriyor ve Kongre 275 kal/100 gram içecekler için yüzde 8 vergi konulmasını kabul ediyor. Bu aslında dünya çapında emsal oluşturacak bir ilk. Ne var ki HFCS ABD’de de giderek daha az tercih ediliyor. HSFC üreticileri bunun üzerine mısır şurubuna “mısır şekeri” denebilmesi için FDA’e başvuruyor.Bunun bir nedeni tadının şekeri karşılayamaması, ama beri yandan toplumsal farkındalık kampanyalarının da etkisi büyük. Hopkins-Bloomberg Kamu Sağlığı Araştırması’na göre özellikle şekerli ürünlere (junkfood) olan “gıda bağımlılığı” obezitenin ciddi bir nedeni olarak görülüyor. Endüstri bunu bir tehdit olarak algılıyor, zira siyasi rant ya da vergi artırımlarına malzeme oluyor. Beri yandan Kevin Trudeau gibi isimler YouTube’a yükledikleri dört milyon izlenen videoları nedeniyle hapse atılıyor. Bu “yasakçı zihniyet”, “özgürlükler ülkesi” nitelendirmesiyle ne kadar örtüşür bilinmez, ancak Amerikalılar da obezite konusunda “maaşlı akademinin” savunduğu “hareketsizlik” masalını artık yemiyorlar.

BP - DuPont ortaklığı ikinci nesil “biyobutanol” aşaması

Şekerden biyoetanol üretimi artıyor, bunun en veciz örneği British Petroleum’un bu konuda 2 milyar dolar yatırım yapması ve DuPont’la ortaklığa girmesi. Amaç kamışın sadece şekerinden değil, selülozundan da üretim yapılması, buna “ikinci nesil biyoetanol” (biyobutanol, Butamax) adı veriliyor. Görülen o ki, gerçek şeker benzin katkısına doğru kayarken, yerine mısır şurubu koymak en kazançlı seçeneği oluşturuyor. Şekerin ışık saçan kristal görünümü, Londra Canary Wharf’ta çatısı altında toplandığımız finans kulelerinin siluetiyle gölgeleniyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar