AB ile iç içeliğimiz ve karşılıklı sert demeçler
16 Eylül 1963 Ankara Anlaşması’yla 54 önce çıktığımız Avrupa yolculuğumuz, inişli çıkışlı, zorlu dönemler yaşanarak sürdü. Fakat bugün baktığımızda sorunlar sürse de birçok bakımdan iç içe olduğumuz görülüyor.
Avrupa’da 2.7 milyonu Almanya’da olmak üzere 3.8 milyon vatandaşımız yaşıyor. Bunlardan önemli bölümü çifte vatandaşlık hakkına sahip. Dış ticaretimizde AB’nin payı yüzde 45, 2016 yılında doğrudan yabancı sermaye girişinin yüzde 56’sı AB üyesi 28 ülkede. Toplam Avrupa ülkelerinin payı ise yüzde 63.4. Türkiye birçok Avrupa kurumunun kurucusu ve üyesi, birçok Avrupa ekonomik ve demokratik kriterini ise özümsemiş durumda. Birçok entelektüelimiz, bütün zorluklara karşın tam üyelik olmasa bile AB ekonomik, sosyal ve demokratik normlarına bizim ulaşmamız gerektiğini belirtiyorlar. Son dönemde Almanya’dan başlayıp, Hollanda ve Avusturya ile yaşanan olaylar sonrasında karşılıklı sert demeçler gündeme geldi/ geliyor. Buna bağlı olarak Türkiye AB ilişkileri gerginleşiyor.
Bu yeni aşamada, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn, Bild gazetesine verdiği demeçte, “Türkiye’nin uzun zamandır AB’den uzaklaşmakta olduğunu, üyeliğinin gerçek dışı olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoriter tutumu ve Anayasa’yı değiştirerek başkanlık sistemine geçme planları AB’ye sırt çevirmektir” dedi.
Hahn, AB ülkelerinin yakında Ankara ile sürdürülen tam üyelik müzakerelerine son verilmesinin ihtimal dahilinde olduğunu belirterek, “Aralık ayında üyelik görüşmelerinin sürdürülmesi konusunda karar aldık. Ancak gelişmeler ışığında yeniden durum değerlendirmesi yapabiliriz. Türk siyasilerin Nazi yönetimi benzetmesini sert bir dille geri çeviriyoruz. Bu durumda Türk vatandaşlarına vize muafiyeti konusunu terörle mücadele yasasını değiştirmeyi ve muhalefetle iktidarı eleştirenleri takibata uğrattırmayı reddettiği sürece uygulamasını düşünmüyoruz” diyerek sert bir şekilde ortaya koydu.
Benzer sert açıklama da dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi:
“Yıllarca bize AB kriterleri diyerek dayattıkları ne varsa şimdi hepsini ayaklar altına alıyorlar. Şu 16 Nisan bir bitsin, 16 Nisan bittikten sonra masaya oturacağız, konuşacağız. Bu devran böyle yürümez, gereği neyse biz Türkiye olarak bunu yaparız. (...) AB üyelik süreciymiş, Geri Kabul Anlaşması’ymış, şuymuş, buymuş... Artık hiçbiriyle bizi tehdit edemeyecekler. Bitti bu işler!” Görüldüğü gibi son dönemde tırmanan olumsuzluklar, iki tarafın sert demeçleriyle ilişkilerde kopma noktasına gelinmiş gibi görülüyor. Erdoğan’ın sert sözlerine karşın, “16 Nisan sonrası masaya oturup konuşacağız” demesi yukarda belirttiğim rakamların ortaya koyduğum iç içeliğimizin masada, “uzlaşma aranacağını” gösteriyor. İş dünyamızın da çok yoğun ilişkide olduğu Avrupa ülkeleriyle bir kopma olmasını istemeyeceği de biliniyor. AB’deki 3.8 milyon insanımızın yeni zorluk yaşamaması için de masada uzlaşılması ve bugünkü sertliğin sürdürülmemesi gerektiğine inandığımı belirtmeliyim.