AB devlet yardımları krizde GSMH'nin yüzde 30'una ulaştı
Avrupa Komisyonu'nun son yayınladığı rapora göre küresel ekonomik krize karşı önlem olarak Ekim 2008-Ekim 2009 döneminde AB'de verilen devlet yardımları tutarı 3.5 trilyon Euro'yu aşmış durumda. Bu rakam 27 üye ülkenin GSMH'sinin yüzde 30'una denk geliyor. Türkiye ise genel olarak sanayisini güçlendirmek, özelde ise yaşamakta olduğumuz ekonomik krizin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için teşebbüslerine yeteri kadar yardım yapamadı.
Yaşadığımız ekonomik kriz sürecinde devlet yardımlarının önemi çok sık gündeme geldi. ABD ve Avrupa'da devletler bankalar başta olmak üzere, stratejik önem taşıyan sektörlere ciddi yardımlarda bulundular. Avrupa Birliği'nde başta bankaların kurtarılması olmak üzere, ekonominin tüm sektörlerinde mevcut kurallar esnetilerek, devlet yardımları çok daha yoğun ve yaygın bir şekilde kullanıldı.
Avrupa Komisyonu'nun son yayınladığı rapora göre küresel ekonomik krize karşı önlem olarak Ekim 2008-Ekim 2009 döneminde AB'de verilen devlet yardımları tutarı 3.5 trilyon Euro'yu aşmış durumda. Bu rakam 27 üye ülkenin GSMH'sinin yüzde 30'una denk geliyor. Ekonomik krize has bu yardımların dışında aynı dönemde AB ülkeleri sanayi, tarım ve hizmet sektörlerine yaklaşık 70 milyar Euro ek yardım yapmış durumda. Bu yardımlarda ilk sıralarda Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere geliyor.
İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından düzenlenen "Devlet Yardımları ve Türkiye'nin AB'ye Uyumu" başlıklı seminerde de bu konu masaya yatırıldı. Konu özellikle özel sektör ve rekabet açısından çok önem taşıyor. Verilen devlet yardımlarının miktarı ülkelerin ekonomik güçleriyle orantılı olduğuna göre, AB gibi bir ekonomik blok içinde daha yüksek miktarlarda yardım alan işletme ve sanayiler, ekonomileri daha az gelişmiş ülkelerdeki rakipleri karşısında rekabet avantajı elde edebiliyorlar. Bu durum da ihracatının yarısını AB'ye yapan Türkiye sanayisi açısından haksız rekabete yol açabilir nitelikte.
Devlet yardımları konusunda hâlâ bir otorite yok
Türkiye-AB ilişkilerinde devlet yardımları konusunda en önemli sorun, teşviklerin uygulanma şekli ve denetimi olarak ortaya çıkıyor. Türkiye'nin katılım müzakerelerine başlamasından önce Gümrük Birliği'ne girmesi ile birlikte devlet yardımları konusunda mevzuat alanında AB kurallarına önemli ölçüde uyum sağladığını kaydeden IKV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, tüm rekabet mevzuatını kabul etmemize rağmen, devlet yardımları konusunda henüz bir otoritenin oluşturulmadığını ifade ediyor. Kabaalioğlu bu konuda şu yorumlarda bulunuyor: "2009 yılı da dahil AB'nin tüm İlerleme Raporları'nda 'Rekabet' başlığının açılış kriteri olarak gösterilen, devlet yardımlarını denetleyecek bir kurum henüz oluşturulabilmiş değil. Türkiye'de devlet yardımları uygulamalarının denetlenememesi, Türkiye'nin bugüne kadar çok önemli ilerlemeler kaydettiği 'Rekabet' başlığının müzakerelere açılmasını engellediği gibi, AB'nin bazı durumlarda Türk ürünlerine karşı ticari korunma önlemleri almasına da neden oluyor."
Ekonomik refaha katkısı sınırlı
Prof. Kabaalioğlu'nun dikkat çektiği bir diğer konu da devlet yardımlarının ekonomik refaha katkısının düşük düzeyde kalması. "Devlet yardımları ekonomik ve sosyal problemlerin çözümünde devletlerin vazgeçemediği müdahale araçları olmak ve yerinde kullanıldığında ekonomiye olumlu etkileri olmakla birlikte, uzun vadede ekonomik refaha katkıları düşük düzeyde kalıyor" diyen kabaalioğlu, bu nedenden dolayı devlet yardımlarının uluslararası alanda ortak kurallara bağlanması ve özellikle uygulanmasının denetlenmesi gerektiğini söylüyor.
"Krizde Türkiye'de devlet yardımları sınırlı kaldı"
Prof. Kabaalioğlu, AB ve Türkiye'de kriz dönemindeki devlet yardımı uygulamaları arasındaki farklılıkları ise şöyle dile getiriyor: "Avrupa Komisyonu, kriz döneminde uygulanan devlet yardımlarına ancak geçici nitelikte olması (şimdilik 2010 yılı sonuna kadar uygulanabilmesi), 6 ayda bir kendisine rapor verilmesi ve şeffaf olması kaydıyla izin veriyor. Üye ülke sanayileri arasında ayrımcılık yaratmaması ve tekelleşmeye yol açmamsı konusunda müsamaha göstermiyor ve yapılan yardımları bu yönleriyle sıkı bir şekilde denetliyor. Komisyon tarafından hazırlanan rapora göre Haziran 2009 sonu itibariyle komisyon denetimi sonucu, hukuka aykırı olarak verilen devlet yardımlarının 9.4 milyar Euro'luk kısmının geri ödenmesi sağlanmış durumda. Bu da toplan hukuka aykırı yardımların yüzde 90'ına karşılık geliyor. 2004 yılında ise bu oran sadece yüzde 24 idi. Türkiye'de ise devlet yardımlarında sektörel seçicilik bırakılıp, 1996'dan itibaren bölgesel gelişmişlik düzeyi temel alınmaya başladı. Yatırım teşvik sistemini belirleyen son düzenleme 16 temmuz 2009 oldu. Türkiye, milli gelir ve sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyeleri dikkate alınarak dört bölgeye ayrıldı ve belirlenmiş 12 sektörde büyük yatırımların desteklenmesiyle bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması, üretim ve istihdamın artırılması hedeflendi. Ancak genel bir ifade ile belirtmek gerekirse, Türkiye'de uygulanan devlet yardımlarının türleri, miktarları ve oranları bakımından AB kurallarına uyumsuzluğundan veya aykırılığından söz etmek mümkün değil. Aksine AB'de yapılan yardımların tutarı dikkate alındığında, miktar bakımından Türkiye'nin genel olarak sanayisini güçlendirmek, özelde ise yaşamakta olduğumuz ekonomik krizin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için teşebbüslerine yeteri kadar yardım yapamadığından söz edilebilir."
Dr. Foecking: Serbest piyasa koşullarını koruyoruz
Avrupa Komisyonu Rekabet Genel Müdürlüğü'nün devlet yardımları konusunda en yetkin isimlerinden biri olan Dr. Joergen Foecking, kriz döneminde devlet yardımlarına yönelik kurallardan vazgeçilmediğini, fakat geçici bir süre için bazı önlemler alındığına dikkat çekiyor. Foecking bu esnekliklerin piyasa ekonomisini asla tehdit etmediğini, korumacılık eğilimlerine izin vermediğini ifade ediyor. Devlet yardımlarının artı ve eksi yönlerinin değerlendirilip, komisyon tarafından onaylandıktan sonra işleme konduğunu belirten Foecking, şu bilgileri veriyor: "Öncelikle rekabeti bozan bir durum olup olmadığını araştırıyoruz. 200 bin Euro'nun altındaki devlet yardımlarının rekabet koşullarını tehdit etme gibi bir şansı zaten yok. Dolayısıyla bu tür küçük yardımlar için komisyon onayı gerekmiyor.
Kurtarma yardımlarını sevmiyoruz
Komisyon olarak kurtarma ve yeniden yapılandırma teşviklerini sevdiğimizi söyleyemem. Bu yardımlar serbest piyasa şartlarını olumsuz etkiliyor. Eğer bir şirket can çekişiyorsa, piyasadan gitmeli. Dolayısıyla kriz sürecinde verilen devlet yardımlarının süre ve kapsam olarak sınırlı kalması çok önemli. AB genelinde devlet yardımları 31 Aralık 2010'a kadar geçerli. Yani kalıcı bir durum değil. Bu süreçte iki amacımız var. Bunlardan birincisi kredi krizinin etkilerini azaltmak; ikincisi ise firmaların gelecekte de yatırım yapmaya devam etmelerini sağlamak."