AB değil, AMB izlenmeli
Serhan YENİGÜN / Finansinvest
Bugün sonuçlanacak AB Liderler Zirvesi'nden belki de tarihe geçecek ve yepyeni bir dönemin kapılarını aralayacak kararlar bekleniyor. 27 üye ülkeden oluşan Avrupa Birliği ve 17 üye ülkeden oluşan Euro Bölgesi'ne (EB) ek olarak bugün 8 veya 10 ülkeden oluşan yeni bir daraltılmış mali entegrasyon (yeni bir mali birlik) oluşturulması yönünde adımlar gelebilir. Burada yeni oluşturulacak birliğin AB veya EB gibi kurumsallaşmış ve aynı derecede organize bir birlik olmasından öte, borç ve bütçe yönetimi açısından sorun yaşayan ülkeler üzerinde denetçi ve belki de yaptırım yetkisi olan kural koyucu elit bir birlik olması hedefleniyor. Daha çok ikili anlaşmalar ile tesis edilmesi beklenen bu oluşumun sıkı bütçe disiplini içine girmesi gereken ülkelere belirli kriterleri yerine getirememeleri durumunda zorlayıcı tedbirler getirebilmeleri mümkün olacak. Ancak bu yeni düzenlemenin 27 AB devleti tarafından, eğer bu olamazsa 17 EB ülkesi tarafından kabul görmesi gerekiyor.
Avrupa'da bir çok ülkenin güçlü bölge devletlerinin denetimi ve kontrolü altına girebilmesine olanak sağlayabilecek bu radikal değişimlerin en önemli amacı ise, bağımsız Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) borç krizinin çözümüne doğrudan veya dolaylı katılımının önünü açmak. Artık hemen hemen herkes tarafından kabul gören bir durum olarak, Avrupa'nın krizden çıkışının anahtarının Avrupa Merkez Bankası'nın daha katılımcı olduğu bir çözümden geçtiği düşünülüyor. Ancak Avrupa MB, her zamanki muhafazakar ve temkinli yaklaşımını bu son derece kritik dönemde de sürdürerek sıkı bütçe tedbirleri ve disiplini uygulanmadıkça para musluklarını açmayacak gibi görünüyor. Bu konuda bir umut ışığı, Avrupa MB Başkanı Draghi'nin önceki hafta yaptığı kısa ve net açıklamalarda görülüyordu. Avrupa'da geçici olmayan ve günü kurtarmaktan öte kalıcı bir bütçe düzenine girilmesi halinde Avrupa Merkez Bankası'nın daha istekli ve katılımcı olduğu bir kriz yönetimi görebileceğiz.
İşte bugünkü kritik AB zirvesinin en önemli mesajı da bu olacaktır. Kimse kısa vadede Avrupa'da birşeylerin değişmesini ve kalıcı çözüm adımlarının hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde tesis edilmesini beklemiyor. Ancak, bu yolda ilerlendiğine ve hataların tekrarlanmasına imkan vermeyecek şekilde yeni bir altyapı ve düzenlemeye gidileceğine dair yatırımcıların ikna olması piyasaların rahatlamasının önünü açacaktır. Yine de, Avrupa'da her ne yapılırsa yapılsın, ne tür adımlar atılırsa atılsın, hangi çözüm süreçlerinin kapıları aralanırsa aralansın, piyasalar 2012'de itfa yükü artacak olan ülkelerin borç çevirme kabiliyetlerini yakından izlemeyi sürdürecek. Bu kapsamda, özellikle Ocak ve Şubat aylarının en kritik aylar olacağını düşünüyoruz.