AB çıtası
Alternatif çözüm iddiasını taşıyanlara göre; ekonominin ihtiyaç duyduğu dış kaynak girişi AB çıpasına bağlı olacak. Yüzlerce milyar dolar bu şekilde gelecek. Bunun için AB ile 2004-2006 arasındaki ilişkinin canlandırılmasına ihtiyaç var. Peki bu iklimin kendini tekrar etmesi mümkün mü?
Bu sorunun yanıtını TOBB ve İKV Brüksel Temsilcisi Haluk Nuray’ın İktisadi Kalkınma Vakfı Dergisi Ocak 2023 sayısında yer alan makalesinden bulmaya çalışalım. Haluk Nuray 2022’de pandemi ve Ukrayna savaşı nedeniyle bireylerin ve toplumların ufkunun karardığını, “Türkiye AB arasındaki adaylık ilişkisi bakımından 2022’nin kayıp yıllar arasında yer aldığını” söylüyor.
Haluk Nuray’a göre “Yılın tamamında tam üyelik süreci, uygulamadan ve siyasetin hafızasından neredeyse silindi. Artık bir ‘ortak’ olmaktan ziyade, ‘giderek uzaklaşan bir komşu’ olarak algılanıyoruz. Bizim de dış politikada AB’yi vazgeçilmez bir çıpa ve içinde yer almak istediğimiz bir yapı olarak görmediğimizin işaretleri giderek artıyor.”
Pek olumlu bir giriş olmadı ancak biz yine de Haluk Nuray’ın yazısını okumaya devam edelim. “Üstelik savaş Türkiye ile Batı’yı yakınlaştıracağına, (en azından) beklenti böyleyken, Türkiye Batı’dan uzaklaşarak Rusya’ya daha çok yaklaştı. Bunun AB ve ABD’yi huzursuz eden etkisi AB Konseyi Sonuç Bildirgesi’ne yansıdı.
Bu raporda ‘aday’ 10 ülkeden beklentiler yer alıyor. 35 sayfalık metnin 10 madde halinde 5 sayfası Türkiye’ye ayrılmış. 10 madde içinde tek olumlu değerlendirme ‘göçmen mutabakatının işlemesi’ olmuş. ‘Türkiye AB’nin vize politikasına uyum sağlamalı’ymış. Tahıl anlaşmasına ‘tek satırla teşekkür’ edilmiş. ‘Açık ve dürüst bir diyalog’ istenmiş. Geri kalan 7 maddede yoğun eleştiriler yapılmış.
Nedir eleştiriler? Başta Doğu Akdeniz politikası, demokrasi ve hukuk konusunda endişe verici geri gidiş, piyasa ekonomisinin işlememesi, Türkiye’nin gümrük birliğini ihlal etmesi, Rusya yaptırımlarına uyulmaması, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile ‘iyi komşuluk’ gereklilikleri, Kıbrıs sorunun çözümü için BM kararlarının dikkate alınması, müzakerelerin zaten durmuş olduğuna atıf, yeni fasıl açılmayacağına atıf…
Haluk Nuray’ın yazısında Konsey’in dışında AP Türkiye Raportörü Nacho Sánchez’in eleştirilerine de yer verilmiş. Yukarıdakilerle benzerlikler taşıyanların dışında ‘AİHM kararlarına uyum isteği’nin altı çizilmiş. Türkiye Raporu’nun açıklanması seçim sonrasına bırakılmış. Haluk Nuray; “AB ile ilişkilerimizdeki gerilemenin, Avrupa Konseyi ve NATO gibi, eşit haklara sahip üyesi olarak içinde yer aldığımız “Batı” kurumlarına da yansımasının kaçınılmaz olduğunu belirtmek istiyorum.” vurgusu yaptıktan sonra nispeten olumlu görüşlere sahip olmakla birlikte AB Komisyonu’nun de benzer görüşlere sahip olduğuna dikkat çekmiş.
Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in dile getirdiği ‘benzer’ görüşler sonrasında “Komisyonun en tecrübeli bürokratlarından birisi “yaptırımların delinmesi ve saptırılması ile mücadele etmek” için özel olarak görevlendirilmiş.” Hedefi Türkiye, BAE ve Sırbistan imiş… “Komisyonun 2021 yılında, Türkiye dosyasını Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan sorumlu birime devretmiş olduğunu da AB bürokrasisindeki bu zihinsel kopuşun somut bir işareti” olarak hatırlatmak isteyen Haluk Nuray, yazısının devamında “AB’nin üç temel taşı kurumundan verdiğim bu örnekler, özetle, an itibarıyla, AB’nin gelecek tasavvurunda Türkiye’nin bir üye ülke olarak yer almaktan çıktığını işaret ediyor.” diyor.
Ayrıca ekonomide 2023’e devredilen negatif birikimlerin Avrupa’ya resesyon ve fakirleşme olarak yansıyacağına da dikkat çekiyor. Onlarca yıldır Brüksel’in nabzını tutan Haluk Nuray’ın bu yazısını okuduktan sonra hem 2004-2006 ikliminin tekrarlanması, hem yüzlerce milyar doları da içeren AB’den beklentilerde çıta yüksekliğini daha gerçekçi bir seviyede tutmak daha yerinde olacaktır düşüncesindeyim.