AB bile bazen anlayabiliyor!
"Kürt siyaseti" bugün Demokrat Toplum Partisi tarafından temsil ediliyor. Hem de Meclis'te! Ancak, Anayasa'sında "ülkesi ve milletiyle bölünmezliği" vurgulanan Türkiye'de DTP, masum, makul demokratik ve kültürel haklardan "bölgesel özerkliğe" oradan "federasyon" kavramına kadar giden; "ne yaptığını, ne istediğini, kiminle dans ettiğini bilmezlik" içinde bir oraya bir buraya savrulup duruyor. Tek sabit noktası var o da PKK...
DTP'nin ideolojik-politik "perişanlığı" sadece güttüğü siyaseti değil, oy aldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ekonomik, sosyal sorunlarına bakışını da olumsuz etkiliyor. Tüm sorunlardan devleti ve hükümetleriyle Türkiye'yi sorumlu tutan bu bakış, o bölgelerin Türkiye'nin "bütüncül" ekonomik-sosyal kalkınma süreçlerine hak ettiği ağırlıkta katılmasına, hak ettiği payı almasına yönelik, eksik fazla fakat mutlaka iyi niyetli tüm çabaları, yapılanları görmüyor; adetâ ret ediyor!
Avrupa Birliği'nin, "PKK terörüne eklemlenmiş Kürt siyasetine" bakışı da malûm. Yıllardır kol kanat geriyor. Gizlisi saklısı yok, açıktan destekliyor. AB'nin "uzun burnu" Türkiye'nin başına sarılan "fesat dinamikli Kürt sorununun" içinden çıkmıyor.
Geç de olsa...
AB bu meseleye 20 yıldır Türkiye'nin bütünlüğü açısından değil, bölücü, ayrılıkçı karakteri açısından bakıyor. Açık söyleyemese de, zımnen bu karaktere "demokratik meşruiyet" atfediyor. Politik duruşunu esas olarak bu parametreye göre belirliyor. Türkiye üzerindeki siyasi baskılarını bu nokta üzerinde yoğunlaştırıyor. PKK terörüne eklemlenmiş "Kürt siyasetinin" tüm yanlışlarını da "mazur" görüyor.
AB'nin bu sakat ve taraflı bakış açısına o bölgelerin; özellikle Güneydoğu Anadolu'nun ekonomik-sosyal sorunlarının tüm hesabını devlete, hükümetlere yüklemek gibi bir optik çarpılma hâkim. Daha doğrusu, şimdiye kadar böyleydi.
Şimdi, galiba AB "gözlük camını" değiştiriyor! Sebebini, gerekçesini 5 Kasım'da açıklanması beklenen "Türkiye 2008 Yılı İlerleme Raporu'nun ayrıntılarını okuduğumuzda öğrenebileceğiz. Ama, haberi önce geldi. Sabah Gazetesi'nin Brüksel muhabiri Fikret Aydemir, AB'nin bu raporunda "Güneydoğu Anadolu'nun kalkınmasına terör örgütü PKK'nın engel olduğu" tespitinin yer alacağını duyurdu (22 Ekim).
AB yönünden doğru, fakat çok geç kalmış bu tespit raporla resmiyet kazandığı takdirde DTP büyük ihtimalle "hayal kırıklığına" uğrayacak. Çünkü, "Güneydoğu Anadolu'nun kalkınmasına terör örgütü PKK engel oluyor" tespiti, PKK'ya endeksli siyasetin kendi "tabanına", aynı zamanda iç ve dış kamuoyuna "sattığı" bir iddianın geçersizliğini "tescil" etmiş olacak.
PKK'ya rağmen
AB'nin bu gerçeği nihayet görmesi önemli. Ama, daha önemli bir şey var: Doğusuyla güneydoğusuyla o bölgelerimizde yurttaşlarımız, iş dünyası önderleri, girişimciler mevcut ekonomik sorunlara, zorluklara, imkânsızlıklara, siyasi istismara, PKK terörüne, büyük bir "iç direnç" ve "özgüvenle" karşı durmasını bildiler.
Belki an geldi korkuya kapıldılar. Belki yılgınlığa düştükleri zamanlar oldu. Bütün bunlar son derece insani ve saygın duygular. Ama, hiçbir zaman bugününü ve geleceğini Türkiye'nin varlığı ve bütünlüğü içinde aramaktan asla geri durmadılar.
PKK terörünün etki alanında; kafası karışık DTP'nin temsil ettiği "Kürt siyasetinin" temel anayasal sorumluluk sınırlarını ve Türkiye'nin milli sosyal bileşenleri arasındaki "bağ dokularını" zorlayan politik baskı ve yönlendirme gayretleri altında bile, sağlam ve dirençli duruşlarını değiştirmediler.
Yıllardır PKK'ya belirgin bir sempati ve destekle bakan AB bugün "Güneydoğu'da ekonomik kalkınmayı PKK'nın engellediğini" kabul noktasına geldiyse, bunu Brüksel karargahının "siyasi zekasına" değil, doğusu batısıyla tüm Türkiye'nin sosyal bileşenlerini birbirine bağlayan "milli bağ dokusunun" sağlamlığını korumasına borçludur. O halde, az da olsa umut edebiliriz: Destekçisi AB'nin nihayet anlayabildiğini belki DTP de anlar ve "rotasını" düzeltir!