89 fabrikanın ‘akademisi’ nasıl Prysmian Türkiye oldu?
Telekom ve enerji kablolarında dünya devi olan Prysmian Group içinde Türkiye’nin ayrı bir önemi var. Tam 89 üretim tesisi içinde, Mudanya’daki fabrika ‘üretim akademisi’ seçildi. Prysmian Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Halil Kongur, tek bir ayrım olan ‘patron’ farkıyla, Türk yönetici, mühendisi, işçisinin gayreti ve yeteneği ile bu sonuca ulaşıldığını söylüyor. Mustfa Koç’un ardından sanıyorum ‘patron’ farkı daha iyi ortaya çıkıyor.
Uluslararası şirketlerle Türkiye’deki şirketler arasındaki farkı konuşuyorduk Prysmian Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Halil Kongur’la ve geldiğimiz nokta, ‘patron’ farkında düğümleniyordu. Kongur, Türkiye’de insan gücü kalitesinin yüksekliğinden, esnekliğinden bahsediyordu. Aradaki tek farkın da ‘anlayış’ların olduğunu söylüyordu. Başarı farklılığı faktörü buydu ona göre... Sadece sahiplik, ‘patron’ değişince, aynı kadrolarla uluslararası şirketler niye daha başarılı oluyor? Tam ertesinde Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un vefat haberi geldi... Patron farkını orada da gördük. En başta mütevazilik, güler yüzlü olmak, profesyonel olmak, insani olmak, inisiyatif vermek, güvenmek iyi yönetim becerilerinin önemli parçası. Tabii başarının da önemli bir anahtarı. Koç’u bu kadar farklı kılan da bu özellikleri değil mi? Ya da Koç Ailesi’nin iş dünyasındaki başarısı... Vehbi Koç’tan başlayan bir gelenek adeta...
Halil Kongur ile konuşmamıza niye buradan başladık? Prysmian dünya genelindeki 7 milyar euroluk cirosuyla enerji ve telekomünikasyon kabloları sektörünün en büyük şirketi. 20 bin çalışanı, 50 ülkede faaliyeti ve 89 fabrikası ile bir dünya lideri. Bu 89 fabrika arasında ‘üretim akademisi’nin kurulacağı yer olarak da seçilen, Türkiye ve Mudanya’daki üretim tesisleri. Fabrikanın tüm yönetimi Türklerde, işçiler, mühendisler Türk... Tek fark kaliteden taviz vermeyen büyük uluslararası bir grubun çatısı altında olması...
‘Grubun örnek şirketiyiz’
Belki inanmayacaksınız ama Halil Kongur bana bunları anlatırken, özellikle ekiplerinden söz ederken, gözü yaşlandı. İçlerinde yaşamadım ama bir aile haline geldikleri kesin... Daha önce de bazı yazılarımda başarı faktöründe ‘aile olmanın’ öneminden bahsetmiştim. Kongur’dan dinleyelim: “Biz bu yıl iyi neticelerle 2015’i kapadık, bu geliştirme anlayışı, insanlarımızın şirket politikasına uyum yetenekleri bizi şirket içinde de önemli bir yere getirdi. 89 fabrika var ama biz bunlar içinde üretim, Ar-Ge ve verimlilikler açısından öndeyiz. Bu konularda ilk sıradaki fabrikayız. Örneğin dünyada en az hurdayla kablo üreten şirketlerden biriyiz. Bizim enerjide hurda oranımıza grup CEO’muz bile şaşırıyor. Bizim Türk insanı bunu becerebiliyor. O kadar esnek, yaratıcı insanlarımız var ki en verimli üretimleri yakalıyoruz. Merkezde bu uygulamalar ele alınıyor ve tüm genele yayılıyor. Türkiye’deki Prysmian’da grubun örnek şirketi olarak öne çıkıyor.
‘İstek çok önemli konu’
Geçtiğimiz haftaki yazımda ‘istek’ konusu geçmişti... Herkesin başarıya, iyi neticelere istekli olması gerekiyor. İşte aynı noktayı Halil Kongur şöyle özetliyor: “Müthiş bir takım havamız var. Örneğin, siz yabancı olarak bizim toplantılarımıza gelin dinleyin, kim müdür, kim direktör, kim işçi anlayamazsınız. Tüm tartışmalar, iş odaklıdır. Herkes fikrini söyler, herkes yaratıcılığını ortaya koyar. Orada uygulamaya karar verilir, atama ve zamanlamalar yapılır ve orada iş biter. Bu genel olarak tabii tüm fabrikalarda var ancak biz hepsinden iyiyiz. Bunların en önemlisi bizde ‘istek’ var. İstek olmadan hiçbir şey yapamazsın. Bunun için de tabii o çalışanlarla kurduğunuz ilişkilerin çok büyük önemi var.”
Türkiye’de üretim akademisi
Burada, kesmeden yine Kongur’a veriyorum sözü: “Türkiye’de üretim akademisi kuruluyor. Bunun nedeni de burada yatıyor. Prysmian bir karar alıyor, 89 fabrika içinde bir üretim akademisi fikri doğuyor ve bunu Mudanya’da, bizim fabrikamızda kurma kararı alıyorlar. Biz o kadar hızlıyız ve işe, üretime ve öğretmeye odaklıyız. Örneğin, bir sipariş geldiğinde telefonla soruyorlar bana birkaç dakika içinde yanıtı verebiliyorum ve o sipariş o tarihte çıkıyor. Bunlarda bizim insanımızın katkısı çok büyük. Serviste en yüksek kalitedeyiz, hurdada en düşüğüz, 2003’ten bu yana yüzde 40 işçi verimliliği yarattık. Bu 100 kişi demektir ama o kadar verimli çalışıyorduk ki tüm yatırımları buraya verdiler ve biz hiç kimseyi işten çıkarmadık. Kriz ortamında 25 milyon TL’lik yatırım yaptık. Bununun nedeni işe konsantre olmak, hızlı ve verimli olmak, servis kalitesinde yüksek olmak.”
Çanakkale'yi kabloyla geçti
Halil Kongur, üretimlerle ilgili de şu bilgileri veriyor: “7 milyar euroluk cironun 90’ı enerji kablolarından geliyor. Enerjide de en büyük uzmanlığımız yüksek gerilim ve denizaltı üretimleri. Bunlar öyle kolay üretimler değil. Örneğin Çanakkale’de enerji geçiş kablolarını biz yaptık. İspanya ile Tunus arasında, yani Afrika ile Avrupa arasındaki kablolar da Prysmian üretimi... Böylece, Avrupa, Asya, Afrika üretimimiz olan kablolarla birbirine bağlı. Bunlar kendi içinde çok önemli projeler. Prysmian’da dünya genelinde de 80 bin çeşit kablo üretiliyor. Türkiye Mudanya Fabrikası da dünyadaki ender fabrikalardan biri... 20 bin çeşit kablo üretiyoruz. Yine grupta, 17 tane Ar-Ge merkezinden biri Türkiye’de... Türkiye’de biz teşvik başvurularımızı geçtiğimiz sene yaptık. Fakat biz zaten tüm üretim yelpazesi içinde bu 17 tane merkezin önemli bir parçasıydık. Böyle bir fabrikada çalışmaktan gururluyuz. Yüksek gerilimden fibere pek çok grubu üretiyoruz. Ama bakırın katma değerinin azalmasıyla, ileri teknoloji, Ar-Ge gerektiren ürünlere yöneldik.”
'Arkadaşlarıma 'siz kralsınız' diyorum'
Üretim Akademisi’nin kurulmasına gelince... Biz fabrikaya pek çok insan alıp onların yeteneklerine göre bir insan kaynağı havuzu oluşturmak için çalıştık. Kısmen de başarılı olduk. Bu arada bizden dünyaya pek çok eleman transfer oldu. Bu çok arttı bir dönem. Biz de sorduk, ‘Niye bizden seçiyorsunuz hep?’ ‘Sizden gelenler bir başka ruh haliyle geliyor, öyleleri burada pek yok.’ Yanıtını aldık. Bu çok değerli bir yorum. Tüm bu pozitif algılar, giden arkadaşlarımızın da oralarda çok başarılı olması, dikkatleri bizim üzerimize çekti. Bu bir aile terbiyesi, başka bir şeye benzemez. Ben her bölümün başındaki arkadaşıma ‘Siz kralsınız ben size kölelik yapıyorum’ diyorum. Ben size kral gibi çalışabilmeniz için uygun ortamı yaratmaya çalışıyorum ki siz oraları kral gibi yönetin diye. Böylece kendine büyük bir güven ile oraya gidiyorlar ve aynı kültürü oralara taşıyorlar.”
Patron farkı nasıl oluşuyor?
Halil Kongur’a aynı kadrolarla, aynı başarıları bir Türk şirketinde yakalamak neden mümkün olmuyor? diye soruyorum daha açık anlatımıyla. Yanıtı şöyle oluyor: “Siz gazetecisiniz, benden daha iyi bilirsiniz...
Bugün Türkiye’deki patron şirketlerinin patronlarının hepsini inceleyin, hepsi kendine güvenli, inisiyatif üstlenen gözü pek kişilerdir ve bir kısmının tahsili de yoktur. Benim de 1 yıllık bir patron şirketi deneyimim oldu. Patron şirketi ile Avrupalı şirketlerin verdiği kültür arasında pek çok fark var. İşte ben o yıllarda uluslararası bir şirketten patron şirketine gittiğimde, ‘Işıklar boşuna yanıyor buna bir sensör sistemi kuralım’ dedim. Patronum bana ‘Bunlarla niye uğraşıyorsun, ben onları vergiden düşüyorum sen kendi işinle uğraş’ dedi...
Yani dikkat çekmek istediğim nokta, anlayış farklılığı... O bir yılım olmasaydı belki burada 30 yıl çalışmazdım. Bunun yanıtı çok basit bu tür bir profesyonelleşme anlayışını patron şirketlerinde göremiyorsunuz. Patron kendi şirketinde her şeyi biliyor ve inisiyatif de kullandırmıyor. Yoksa dediğiniz gibi bizim mühendislerimiz ve işçilerimiz gerçekten çok yetenekli, çok esnek. Bizim Türk insanı sırtını okşadığınız zaman size canını verir.”