6183 sayılı Yasa’nın “İhtiyati Haciz” maddesinin 7 bendinin 4’ü işlevsiz
Doç. Dr. Murat BATI - Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ali Fuad Başgil Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı
Vergi icra hukuku olarak da bilinen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 13’üncü maddesinde hüküm altına alınan ihtiyati haciz müessesesi esasında bir kesin haciz yöntemi olmayıp amme borçlusunun sahip olduğu para ve mallarına ileride amme alacağının tahsilinin tehlikeye düşeceği varsayımından hareketle sanal olarak yapılan bir haciz yani bir tür blokaj işlemidir. İcra İflas Kanunu’nda ihtiyati haczin uygulanabilmesi için alacaklının talebinin bulunması ve mahkemenin ihtiyati haczin nedeni gerekli görerek karar vermesi gerekirken 6183 sayılı Yasa’da ise herhangi bir mahkeme kararına gerek duyulmadan 6183 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesinde sayılan hallerden en az birinin varlığı durumunda idarenin karar verdiği görülmektedir. İhtiyati haciz kesin hacizden tamamen farklı bir uygulamadır. Kesin haciz için amme borcunun kesinleşmesi, ardından kişinin verilen ödeme süresini ödemeyerek geçirmesi ve ardından da ödeme emri gönderilerek borçlunun bu defa da ödememesi ve ödemese bile yürütmeyi durdurma talepli dava açmaması gerekmektedir. Yürütmeyi durdurma talepli dava açılmaması kesin haczi durdurmamaktadır. Ancak ihtiyati haciz sanal bir hacizdir, kesinleşmiş herhangi bir amme alacağı yoktur ve daha önemlisi kişi hakkında henüz resen, ikmalen ya da idarece bir tarhiyat yapılmamış dolayısıyla da tebliğ ve tahakkuk aşamaları da gelmemiştir.
İhtiyati haciz kararının alınabilmesi için 6183 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesinde yer alan yedi koşuldan birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ihtiyati haciz uygulamasına gidilmesi mümkün değildir. 6183 sayılı Kanun’a göre, aşağıdaki durumlardan herhangi birinin varlığı halinde hiçbir süreyle kayıtlı kalmaksızın alacaklı amme idaresinin mahallin en büyük memurunun kararı ile aynı kanunun hacze ilişkin hükümlerine göre derhal ihtiyati haciz uygulanacaktır. Ancak bu yedi koşuldan maalesef 4 koşul işlevsizdir ve kanunda beyhude yer kaplamaktadır. Bu yedi koşuldan dördünü şöyle anlatayım;
1. 6183 sayılı Yasa’nın 9’uncu maddesinde yer alan teminat istenmesi gerektiren bir durumun varlığı halinde
6183 sayılı Yasa’nın 9’uncu maddesinde teminat istenmesi gereken bir durumun varlığı halinde ihtiyati haciz kararı alınır. 6183 sayılı Yasa’nın 9’uncu maddesinde amme alacağını korumak maksadıyla daha henüz tarh, tebliğ ve tahakkuk olmadan yapılan ilk hesaplara göre verginin aslı, cezalar ve o ana kadar hesaplanan gecikme faizi ölçüsünde teminat istenilmektedir. Buna göre 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesinde “…..vergi ziya-ı cezası kesilmesini gerektiren haller ile kaçakçılık fiillerine ….” hükmü mevcuttur.
Maddede yer alan “ile” ifadesinin bağlaç mı yoksa edat mı şeklinde kullanılacağı belirgin olmaması hususu nedeniyle teminat alınmasının da sağlıklı olmaması ve buna istinaden edat olarak değerlendirildiği durumlarda verilmeyen teminat nedeniyle kişi hakkında ihtiyati hacze gidilmesi ciddi bir sorundur. Şöyle ki, borçlu hakkında yapılan inceleme neticesinde kaçakçılık ve vergi ziyaı suçu birlikte söz konusu olduğu durumda ancak teminat isteneceği birinin olmaması durumunda teminat istenmesi yasallık ilkesine de aykırıdır.
Türkçe kaynaklarda, biri bağlaç diğeri edat olan iki çeşit “ile” vardır. Bir cümlede "ile"nin yerine "ve" bağlacı kullanılabiliyorsa "ile" bağlaçtır; kullanılamıyorsa edattır. 6183 sayılı AATUHK’nin 9’uncu maddesinde belirtilen “ile”’nin “ve”, “veya” anlamında kullanılan bir bağlaç olduğu açıktır. Burada asıl sorun “ile” bağlacının “ve” anlamında mı kullanıldığı yoksa “veya” anlamında mı kullanıldığının belirlenmesidir. Yazım ve yorumda “ve” bağlacı iki şartın birlikte gerçekleşmesinin istenildiği durumları, “veya” bağlacı ise iki şarttan herhangi birisinin gerçekleşmesinin yeterli olacağı durumu ifade eder. Kanun metninde “ile” bağlacının “veya” anlamında kullanıldığını kabul ettiğimizde, vergi ziyaı olan her durumda teminat istenmesi mecburiyeti doğacaktır. Çünkü, teminat istenilmesine ilişkin hüküm emredici niteliktedir ve karar verecek ya da uygulayacak olan hiçbir makama takdir yetkisi bırakılmamıştır. 6183 sayılı Yasa’nın 9’uncu maddesinde yer alan “ile” ifadesinin edat mı bağlaç mı olduğu net anlaşılmaması nedeniyle buna dayanarak ihtiyati hacze gidilmesi de yasallığı zedelemektedir. Daha önemlisi idarenin maddeyi yorumlamasında kişinin kasıt unsuru olmadan vergi kaybına neden olması durumunda da ağır olan ihtiyati haciz uygulanabilmektedir. Bu uygulamanın ciddi sorunlara yol açacağı aşikardır. Kanun koyucunun “ile” ifadesini “ve” ya da “veya” ile değiştirerek amacını ortaya koyması yerinde olacaktır.
Bu noktada “ile”’yi bağlaç olarak yorumlarsak ya vergi ziyaı ya da kaçakçılık suçlarından birinin doğması teminat istenmesi için yeterli olacak ancak edat olarak yorumlamamız durumunda ise vergi ziyaı ve kaçakçılık fiillerinin birlikte oluşması durumunda ancak teminat isteneceği sonucunu doğuracaktır. Hatta bu durum 6183 sayılı Yasa’nın 13 ve 17’nci maddelerinde hükmedilen ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkukun da infazını zorunlu kılacağından telafisi çok zor sonuçlar doğura bilecektir. Bu münasebetle kanun maddesinde yer alan “ile”’nin “ve” bağlacı ile değiştirilmesi bu yorumlama sorununu ortadan kaldıracaktır.
2. Borçlunun kaçmış olması veya kaçması, mallarını kaçırması ve hileli yollara sapması ihtimallerinin olması halinde
6183 sayılı Yasa’nın 13/3’üncü maddesinde yer alan bu düzenleme tamamen işlevsizdir. Şöyle ki, borçlunun kaçması mümkün olabilir, malları kaçırması ya da hileleri yollara başvurması da mümkün olabilir ve bunun ispatı da oldukça basittir. Ancak bunları bir ihtimale bağlanması oldukça gerçek dışıdır. Oldukça subjektif bir uygulama olan bu madde dolayısıyla hakkında ihtiyati haciz kararı alan borçlu telafisi imkansız sonuçlarla karşı karşıya kalabilir. Hakkında ihtiyati haciz kararı alınan borçu 6183 sayılı Yasa’nın 15’inci maddesi uyarınca haklarında ihtiyati haciz tatbik olunanlar haczin tatbiki, gıyapta yapılan hacizlerde haczin tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde yargı yoluna gidebilir. VUK’un 3’üncü maddesi uyarınca ispat külfeti iddia eden ait olacağından bu ihtimali maddi delillerle ispatlama görevi de vergi idaresine düşecektir. Bunun ispatlanması da olabildiğince güç olması nedeniyle ciddi sorunlar yaratacağı da aşikardır.
3. Mal bildirimine çağrılan borçlunun belli bir müddet içinde mal bildiriminde bulunmaması veya noksan bildirimde bulunmuş olması halinde
6183 sayılı Yasa’nın 13/5’inci maddesinde yer alan bu bent tamamen anlamsızdır. Kesinleşmiş amme alacakları için vergi idaresi ödeme emri gönderir. Ödeme emrine karşı kişi amme borcunu ya öder ya da mal beyanın da bulunur. Yargı yoluna da gidebilir ama yargı yoluna gitmesi amme borcunun ödenmesine engel değildir. İhtiyati haciz ise kesinleşmemiş amme alacakları için tedbir amaçlı uygulanan bir müessesedir. Buna göre 6183 sayılı Yasa’nın 13/5’inci maddesinin uygulandığı aşama kesin haczin geldiği aşamadır. İdarenin kesinleştikten sonra ödeme emrine istinaden gösterilmeyen mal beyanına ilişkin ihtiyati haczi uygulaması mümkün değildir. Bu nedenle işlevsiz/anlamsız bu hükmün kaldırılması gerekmektedir.
4. Hüküm verilmiş olsun olmasın para cezasını gerektiren bir fiil dolayısıyla kamu davası açılması halinde
6183 sayılı Yasa’nın 13/6’ncı maddesinde yer alan bu hüküm ile para cezasını gerektiren bir fiil dolayısıyla dava açılmış olması ihtiyati haciz nedeni sayılmıştır. Ancak buradaki sorun amme borçlusu hakkında dava açılmış olması tek başına yeterli bir neden olarak kabul edilmemesi gerekmektedir. Bir dava sonucunun ne olacağı ancak davanın sonuçlanması durumunda hatta tüm yargı yollarının tüketildikten sonra nihai mahkemenin vereceği karar ile belirlenecek bir durumdur. Amme borçlusu hakkında para cezasını gerektiren bir fiil dolayısıyla dava açılmış olmasının davanın aleyhine sonuçlanacağı anlamına gelmemektedir. Bu nedenle henüz vadesi gelmemiş amme borçları için sırf bu nedenden dolayı ihtiyati haciz uygulaması çok yerinde görülmemektedir. Ancak bu hükmün “para cezasını gerektiren bir fiil dolayısıyla hakkında aleyhine kesinleşmiş bir kamu davası varsa” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir. Aksi durumda kesinleşmemiş hatta sonuçlanmamış bir dava için ihtiyati haciz uygulaması telafisi güç sorunlar doğurabilmektedir.