500 yıl önceki faizle borçlanmak...
"Borç yiğidin kamçısıdır." Dünyada buna benzer bir atasözü var mıdır, bilmiyorum. Bildiğim, böyle bir sözün atasözüne dönüşebilmesi için üç ihtimal olduğudur:
1) Paranız yoktur. Borçla yaşam sürdürürken, kendinizi teselli etmek istiyorsunuzdur.
2) Bir şeyi o kadar çok istiyorsunuzdur ki, ona ulaşmak için risk almaktan kaçınmıyorsunuzdur.
3) Alacağınız borcu gelecekte elde edeceğiniz gelir için yatırım olarak kullanmak istiyorsunuzdur.
Hiçbirine itirazım yok.
Kaynağın sınırlı olduğu her dönemde gerek bireyler, gerekse kurumlar borçlanmak suretiyle yaşamlarını sürdürebilir, yatırım yapabilirler.
Lakin, kabaca son 500 yılında genelde yokluklarla sınanmış bir ırkın ahvadı olduğumuzdan hareketle, bizim için geçerli olan muhtemelen (genellikle) birincisidir.
Misal...
16. Yüzyıl Osmanlısı'na gidelim. Ve değerli tarihçi Şevket Pamuk'un "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi" kitabından şu satırları hatırlayalım:
"Ne İslam dininin faize getirdiği yasaklamalar ne de Avrupa'dakine benzeyen türden bankacılık kurumlarının yokluğu Osmanlı toplumunda kredilerin yaygınlaşmasını engelleyebilmiştir. Osmanlı mahkeme kayıtlarına dayanan araştırmalarında Ronald Jennings, Anadolu'da Kayseri, Karaman, Amasya ve Trabzon gibi kentlerde ve çevrelerinde borç verenlerle alanlar arasında çok yoğun ilişki ağlarının geliştiğini göstermiştir.
Borç-alacak ilişkilerinin büyük çoğunluğu küçük ölçekliydi. Hem mahkemenin hem de ulemanın onayı ile kredilere düzenli olarak faiz uygulanmaktaydı. Mahkeme önüne gelen kişiler, faiz uygulamasını gizlemek veya hukuki engellemeleri aşmak için herhangi bir oyuna başvurmak zorunda hissetmiyorlardı. Yıllık faiz oranları yüzde 10 ile 20 arasında değişmekteydi."
O dönemin faiz ürünü ise genellikle yün ya da kumaş satımı oluyormuş. Borçlanan kişi aldığı miktarın yanısıra anaparanın yanında faiz miktarına eşit kabul edilen bir parça yün veya kumaşı da satın alıyor gözüküyormuş. Borç geri ödenirken, kumaşın fiyatı da ödeniyormuş.
Önce bireyler, sonra yükselen faiz yüküyle devlet borçlanmaya başlamış. Osmanlı ekonomisinin çöküşü de, faiz yükü ve mali sıkıntılardan olmuş. 2. Mahmud döneminde yoğunlaşan tağşişler (devalüasyon diye okuyabilirsiniz), devletin modern ordu ihtiyacı için yaptığı borçlanmalar, vergi sisteminin çöküşü, ekonomiyi darmadağın etmiş.
Bugünkü durum
Gelelim bugüne.
Hem şirketlerimizin hem de hane halkının, yanı bizlerin borçluluklarına göz atalım.
Önce bireyler.
Merkez Bankası, Finansal İstikrar Raporu'nun içinde hane halkı finansal yükümlülüklerini de açıklıyor. Geçen yılın 1. Çeyreği ile bu yılın 1. Çeyreği arasındaki fark, hane halkının toplam yükümlülüklerinin (siz toplam borcu diye okuyun) yüzde 13 artışla 500 milyar TL'ye ulaştığını gösteriyor.
En yüksek artış hızı, yüzde 17.8 ile yine konut kredilerinde. Toplam konut kredisi borcumuz 190 milyar TL. Bir o kadar da (186 milyar TL) ihtiyaç kredimiz var.
Borcun yiğidin kamçısı olduğu en kritik alanlardan biri ise kredi kartları. Buradaki artış hızı, yıllık olarak sadece yüzde 5.1 idi. Makro ihtiyati dediğimiz tedbirler sayesinde, taksit sayılarını azaltmış, asgari ödeme tutarlarının oranlarını yükseltmiştik. Şimdi bunlar esnediği anda, bizim yiğitler yeniden kamçıya göz atmaya başlıyor. Ben demiyorum, Merkez Bankası diyor. Daha önce yazmıştık, tekrar edelim. Hanehalkı borcunun milli gelire oranı olarak baktığımızda, diğer gelişen ülkelere göre iyi durumdayız. Ancak borçların harcanabilir gelire oranı olarak baktığımızda, borcunu çevirmekte güçlük çekenlerin sayısının yükseldiğini söyleyebiliyoruz.
Kurumlarda tablo...
Peki kurumlarda durum ne?
KGF'ye kadar iyi değildi.
İşletme sermayeleri azalmış, nakit akımları bozulmuş, teminatlar erimiş, işten çıkarmalar yoğunlaşmıştı. Şimdi toparlıyoruz. Karşılıksız çekler, protestolu senetler azalıyor. Nakit pozisyonlar güçleniyor, vadeler uzuyor. Ama neyle? Yine kredi imkanlarıyla. Maliyetleri çok uygun olsa da, vade yapısı açısından avantajlar sunsa da, aynı noktaya geliyoruz.
Businessht.com.tr'nin haberine göre KGF ile son 4 ay içinde 180 milyar TL'lik kaynak tahsisi yapılmış, bunun 130 milyar liralık bölümü krediye dönüşmüş. Bu kaynağın yüzde 90'lık bölümü, küçük ve orta ölçekli işletmelere kullandırılmış.
Bunca laftan sonra, kıssadan hisse şu:
Yaklaşık 500 yıldır borçla yaşıyor, işletmelerimizi borçlandırarak büyütmeye çalışıyoruz.
Belki de artık modelimizi değiştirme zamanımız gelmiştir.
Ne dersiniz?
Bu arada.. Haydi biraz da magazin olsun...
KGF'de kullandırılan kredilerin faiz ortalaması yüzde 14.4. KGF öncesi kredilerin ortalaması kabaca yüzde 17-18 idi. Yani kabaca, hala 500 yıl önceki maliyetlerle borçlanıyoruz... Fark, kumaş yerine para ödüyoruz...