50 yıldır gündemden düşmeyen deyim: Montaj Sanayi
Üniversite öğrenciliğimiz sırasında 1980'lı yıllarda ayağa çok yere basmayan, sezgilerimize dayanan "Montaj Sanayine Hayır" kampanyaları düzenlerdik. Katma değerin bizde kalmasını isterdik. İSO'nun 249 büyük sanayi kuruluşunun 2001-2010 yılı verilerine dayanan çalışması "Sanayinin montaj ağırlıklı bir hal aldığını, katma değerin nisbi olarak azaldığını" ortaya koyuyor.
İSO'nun "Sanayide 10 yıllık Gelişme Trendleri" çalışmasından yola çıkarak yaptığı haberde arkadaşımız Kezban Karaboğa, vardığı sonucu şu cümle ile özetliyor: "Türk sanayi giderek daha çok montaj ağırlıklı bir hal alıyor. Bunun sonucunda katma değer azalması yaşıyor."
Bu beni eskilere 1960'larda üniversite döneminde yaptığımız tartışmalara ve eylemlere götürdü. Teknik Üniversite ve Teknik okul öğrencileriyle yaptığımız tartışmalar sonunda "Montaj sanayine hayır" kampanyasını başlatmıştık. Önce montaj ağırlıklı üretim yapan fabrikaların çevrelerine afişler asıp, yerlere yazılar yazmış, sonra da İstanbul-İzmit arasında yüzlerce mühendislik öğrencisinin katıldığı "Montaj sanayine hayır" yürüyüşünü gerçekleştirmiştik.
Tabii o zamanda bizim sanayi birikimimiz bize özgü yerli bir sanayi altyapısı için teknolojik birikim sahibi olmadığı gibi, yatırım yapacak önemli bir finansal birikim de söz konusu değildi. O nedenle de bizim eylemimiz, ayakları yeterince yere basmayan "ütopik bir iyimserlik içeren" bir eylem olarak gerçekleşti.
Ancak, o günlerden bugüne yaşadığımız 50 yılda hem sanayi altyapımız önemli ölçüde gelişti. Önemli bir sanayi birikimimiz oldu. Hem de sanayi yatırımlarına yöneltebildiğimiz önemli bir finansal birikimi de ortaya koyabilecek duruma geldik…
Bu önemli gelişme bizim ihracatında sanayi ürünlerinin tarım ürünlerinin yerini alıp ağırlık taşımasını beraberinde getirdi. Gelişmiş pazarlara ihracatımızda da sanayi ürünlerimiz ağırlıkla yer aldı. Bunun sonucunda söylemeye başladığımız, "Türkiye Balkanlardan-Avrasya'ya en gelişmiş sanayi altyapısına sahip ülkedir" tanımı, sadece bizim tarafımızdan değil, başkaları, yabancılar tarafından da kabul edilip tekrarlanan bir tanım oldu…
Doğaldır ki bu gelişmede 1980'ler sonrası liberalleşen ekonomik ortamımızın, 1996 yılında girdiğimiz Gümrük Birliğinine bağlı gelişmelerin önemli etkisi oldu. Bunlara bağlı olarak yabancı yatırımlar arttı. Yabancılar yatırımcılar yatırımlarıyla birlikte uzun yıllara dayalı bilgi birikimlerini, teknolojilerini de ülkemize transfer ettiler.
1990'lar sonrasında bazı Avrupalı ülkelerin tekstil, otomotiv, bazı makineler, demir çelik gibi sektörleri yavaş yavaş terk ederek, ileri teknolojili sektörlere yatırım yapmaları nedeniyle, bizim bu sektörlerde ivmelenmemize hızla büyümemize imkan yarattılar. Gümrük Birliği görüşmeleri sırasında sektörel bazlı tahminlerde Türkiye'de batabileceği öne sürülen otomotiv sanayi, batmak bir yana Batılı ortaklarının en önemli üretim merkezlerinin yoğunlaştığı ülke olmaza yol açtı.. Özellikle otomotiv yan sanayi sadece ülke içersindeki üretime değil, dünyanın en iyi markalarının uluslararası pazarlardaki üretimlerine katkı yapan bir konuma geldi.
Bu gelinen noktada üretim yaparken, yerli katkının ve Ar-Ge çalışmalarına dayalı inovasyonun devreye girmesi ile üretimde "Bizim katkımızın" artması gerekiryordu. Bu yerli entelektüel katkıyı ve katma değer artışını beraberinde getirecek bir gelişme söz konusu olmalıydı.
Ancak, İSO'nun 249 firmanın üretimlerini ele alarak yaptığı araştırmada 2001-2010 yılları arasında firmaların net katma değer artışlarının düzenli bir gelişme göstermediğini ortaya koyuyor. Yıllık net katma değer artışının bu firmalarda yıllık eksi yüzde 9-40 arasında değişen oranlarda dalgalandığını gösteriyor. Net katma değer artışlarının satışlara dayalı artış gösterdiği bilgisi de araştırmada yer alıyor.Dikey tamlaşma olarak isimlendirilen katma değer yaratma değerini ortaya koyan brüt katma değerin satışlara oranında düşme eğilimi olduğu olumsuz bir gelişme olarak saptanıyor. Bu dış girdilerin ve montaj sanayinin artmasının neden olduğu olumsuzluk olarak nitelendiriliyor.
Geniş özetini Kezban Karaboğa'nın haberinden okuyabileceğiniz araştırma, üretimde montaj yapısından kurtulma gerekliliğini ortaya koyarken, katma değer artırmak için yeni bir üretim modeline ihtiyaç olduğunu da bize hatırlatıyor.
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar