4 Kasım’da yürürlüğe girecek Paris Anlaşması ne getiriyor?
İLGE KIVILCIM - İktisadi Kalkınma Vakfı/Uzman
Kyoto Protokolü’nün yerine geçecek yeni iklim değişikliğine yönelik rejim olan Paris Anlaşması 5 Ekim’de iki önemli kriterin karşılanmasıyla 4 Kasım’da yürürlüğe gireceği kesinleşti. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli iki kriter şuydu: Küresel sera gazı emisyonlarının en az yüzde 55’ini oluşturan ve en az 55 ülkenin ulusal meclisinin anlaşmayı onaylaması gerekiyordu. Anlaşma uyarınca, bu iki kriterin karşılanmasından 30 gün sonra anlaşma yürürlüğe girecek.
Anlaşma, 2020’de Kyoto Protokolü’nün yerine geçecek. Yeni rejimde; küresel ısınmanın 2100 yılı itibarıyla sadece 2 derece değil; 1,5 derecede sınırlandırılması amaçlanıyor. 2023’ten itibaren ülkelerin ulusal beyanları (INDC) her beş yılda bir gözden geçirilecek. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Ek-I ve EK-II listesi olmayacak. Gelişmiş ülkelerin emisyon azaltımında sorumluluk sahibi ve gerekli olanakları karşılama yükümlülüğü olacak. Gelişmekte olan ülkelerin ise iklim mücadelesindeki çabalarını artırıcı tedbirler alınacak. Kyoto gibi sadece emisyon azaltım hedefi dışına çıkan anlaşma, sürdürülebilir kalkınma temeline dayalı, esnek, yerel yönetimler, şehirler, ormanlar, özel sektör ve karbonsuzlaşma gibi konular ön planda olacak. Anlaşma gereğince ayrıca IPCC’nin 2018 yılında bir değerlendirme raporu yayımlanacak.
AB’de iklim ve Enerji Birliği bir arada
AB’nin anlaşma için sunduğu emisyon azaltım miktarı 2030 yılında 1990 yılına göre yüzde 40. Avrupa Komisyonu iklim değişikliğini Enerji Birliği stratejisi ile birlikte yürütüyor. Ayrıca 2050 yılında emisyonlarda 1990 yılına göre yüzde 80 ila 95 arasında azaltım taahhüttü bulunuyor. AB’de emisyonların azaltımı konusunda AB Emisyon Ticaret Sistemi’nin büyük bir pay sahibi olduğunu ekleyelim. Düşük karbonlu ekonomiye geçişte Avrupa Komisyonu bu yıl sektörler üzerinden de ciddi önerilerini açıkladı. Buna göre AB ETS sektörleri dışında kalan ulaştırma, ormanlar, atık ve binalar üzerinden düşük karbon ekonomisine geçiş hızlandırılacak. AB’nin küresel emisyonlardaki payı yüzde 12, ABD ve Çin’in toplam yüzde 40. AB’de 2014 yılında yakıtlardan kaynaklanan kaçak emisyonlar (ulaştırma hariç) yüzde 55.1, ulaştırma yüzde 23.2 (havacılık dahil), tarımsal faaliyetler yüzde 9.9, sanayi ve ürün kullanımı yüzde 8.5 olarak açıklanıyor.
Türkiye’nin onayı özel tanım ve finans başlığına bağlı
Türkiye bu yıl 22 Nisan’da yapılan BM Genel Kurulu’nda Anlaşma’yı imzalayan ülkelerden biri. Ancak şu ana kadar Türkiye’nin onayı için resmi bir açıklama yapılmadı. Geçen yıl Paris’te yapılan müzakerelerde, Türkiye’nin onayının, anlaşmadaki özel tanımı ve finans başlığına bağlı olacağı açıklanmıştı. Türkiye, “ülkelerin farklı ulusal koşulları çerçevesinde ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” esasına dayalı esnek bir anlaşmayı destekliyor. Türkiye gelişmiş ülkeler sınıfının yer aldığı İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Ek-I listesinde ve finansal mekanizmalardan hala yararlanamıyor. Bu özel konumu henüz anlaşma kapsamında kabul görmüş değil. Bu konunun bu yıl 7-18 Kasım’da Marakeş’te yapılacak COP 22’de gündeme alınması yüksek bir ihtimal.
Öte yandan, ülke olarak emisyonlarımız hızla artıyor. Türkiye’nin küresel emisyonlardaki payı %1,24. Ancak TÜİK’e göre, 2014’te toplam 467,6 milyon ton (Mt) emisyon havaya bıraktık. Bu oran 2013’te 459,1 milyon ton (Mt) idi. Emisyonlardaki en büyük payı yüzde 72,5 ile enerji, %13,4 ile sanayi ve ürün kullanımı ve %10,6 ile tarımsal faaliyetler oluşturuyor. AB Emisyon Ticaret Sistemi’ne henüz dahil olmayan Türkiye, uzun vadede AB müktesebatına uyum için ulusal karbon pazarını azaltım aracı olarak seçecek gibi duruyor. 22 Nisan’da başlayan imza süreci 21 Nisan 2017’de sona erecek. Anlaşmayı imzalamak yetmiyor. Bu noktada Kyoto Protokolü’nü hatırlayalım. Protokol’de ABD gibi imzalayıp onaylamayan ülkeler var. Dolayısıyla Paris Anlaşması’na geçen yıl “evet” diyen 195 ülkenin onayı, küresel bir dönüm noktası niteliğinde. AB’ye aday ülke olarak Türkiye’nin de bu rejimde temiz politikalarla yer alması önemli.