30 Ağustos Zafer Bayramı: Bir milletin istiklal mücadelesinin ebedi sembolü
Tarih sayfalarında bazı günler, bir milletin kaderini sonsuza dek değiştiren dönüm noktaları olarak yerini alır. Türk milleti için de 30 Ağustos, işte böyle bir gündür. Bugün 30 Ağustos ve ben başka bir konuyu kaleme alsaydım kendimi suçlu hissederdim.
Böylesine büyük bir zaferi kazanmış ecdadın evladı olmak hiçbir millete nasip olmamıştır. 1922’de, Dumlupınar’da kazanılan zafer, sadece bir savaşın değil, bir ulusun var olma mücadelesinin de zaferiydi. Bu zafer, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük için verdiği mücadelenin en parlak örneği, bir yeniden doğuşun da sembolüdür.
30 Ağustos’un önemini tam anlamıyla kavrayabilmek için, o güne giden zorlu yolu hatırlamak gerekir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla, Anadolu toprakları işgal güçlerinin insafına terk edilmişti. Mondros Mütarekesi’nin ağır şartları, milleti derin bir umutsuzluğa sürüklemişti.
Ancak, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlayan Milli Mücadele, bu umutsuzluğu bir direniş ateşine dönüştürdü. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Atatürk, kısa sürede Anadolu’nun dört bir yanına yayılan bir istiklal meşalesi yaktı. Erzurum ve Sivas Kongreleri ile milli iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulması, mücadelenin en önemli adımlarıydı. Sakarya Meydan Muharebesi’nde kazanılan zafer, düşmanın ilerleyişini durdurdu ve Türk ordusuna büyük bir moral sağladı.
30 Ağustos: Büyük Taarruz ve zafer
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, Türk ordusunun tüm gücüyle düşmana karşı başlattığı son ve kesin saldırıydı. Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni yönettiği bu taarruz, Türk askeri dehasının en parlak örneklerinden biriydi. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da kazanılan zafer, düşman ordusunun tamamen imha edilmesiyle sonuçlandı. Bu zafer, Kurtuluş Savaşı’nın sonunu getirdi ve Türk milletinin bağımsızlığını tüm dünyaya ilan etti.
Türk ordusu, işgalci güçlere karşı yıllarca süren bir direnişin ardından, nihai hamlesini yapmak için hazırdı. 26 Ağustos sabahı, Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz, düşmanın tahmin etmediği bir hız ve kararlılıkla ilerledi. 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da gerçekleşen Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı. Bu zafer, işgalci Yunan kuvvetlerinin büyük bir kısmının imhasına yol açtı ve Anadolu topraklarındaki işgalin sona erdirilmesi sürecini başlattı.
30 Ağustos Zafer Bayramı, sadece bir askeri başarıyı değil, aynı zamanda bir milletin yeniden dirilişini de temsil eder. Bu zaferle birlikte, Türk milleti, kendi kaderini tayin etme hakkını elde etmiş, bağımsız bir devlet kurma yolunda en büyük adımı atmıştır. 30 Ağustos, Türk milletinin sarsılmaz azminin, vatan sevgisinin ve birlik beraberliğinin en güzel ifadesidir.
30 Ağustos’un mirası
30 Ağustos’un önemi, sadece askeri bir başarıyla sınırlı değildir. Bu zafer, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük için verdiği mücadelenin en parlak örneğidir. İşgal altındaki vatan topraklarında, yokluk ve imkansızlıklar içinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde birleşen Türk milleti, tüm dünyaya “Ya istiklal ya ölüm!” diyerek, bağımsızlığından asla vazgeçmeyeceğini haykırmıştır.
Bugün, 30 Ağustos’u kutlarken, sadece bir zaferi değil, aynı zamanda bir milletin yeniden doğuşunu da kutluyoruz. Atatürk’ün önderliğinde kazanılan bu zafer, bize sadece geçmişimizle gurur duymayı değil, aynı zamanda geleceğe umutla bakmayı da öğretiyor. 30 Ağustos, Türk milletinin neleri başarabileceğinin en güzel kanıtıdır.
Bu anlamlı günde, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Onların bize bıraktığı miras, sonsuza kadar yaşayacak ve Türk milleti, ilelebet bağımsız ve özgür kalacaktır.
Zor günlerden geçtiğimizi ve dünyada da pek çok dengenin bozulduğunu hepimiz biliyoruz ve yaşıyoruz. 21.yüzyılda toprak savaşları gibi görünen çekişmenin daha fazla güç elde etme savaşı olduğunun da farkındayız. Her daim ekonomiyi, siyasi çekişmeleri, ülkemizin hakettiği seviyeye ulaşamadığını konuşuyor ve dile getiriyoruz. Böylesi büyük, güçlü ve her toprağında Ata’larımızın kanının yer aldığı ülkenin evlatları olarak bize düşenin, tarih sayfalarımızı çok daha iyi öğrenerek, anlayarak ve içselleştirerek önümüze bakmak olduğunu belirtmek isterim. Geleceğimizin şifrelerini uzaklarda aramaya gerek yok, çünkü aslında hepsi tarih sayfalarımızda yer alıyor.