26 kez İran, 21 kez Suriye, 1 kez Çin

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

 

Barack Obama ABD Başkanı olarak seçildiğinde, ABD'nin Ortadoğu politikasında önemli bir dönüşüm yaşanacağı beklentisi yükseldi. Diyaloğun ön plana çıkacağı gündeme getirildi. Fakat bu ilk temenniler çabuk unutuldu. Gerek Afganistan gerekse Suriye politikaları, diyaloğun çok da etkili bir yöntem olarak kullanılmayacağını ortaya koydu. Fakat Obama'nın Salı günü BM'de yaptığı konuşma, Ortadoğu politikasında yeni bir dalganın gelmekte olduğuna işaret etti.

Obama, ABD'nin önceliklerini; Suriye'nin kimyasal silahlarını uluslararası kontrol altına almak, İsrail-Filistin barış süreci ve İran'ın nükleer silah programı olarak sıraladı.

Bazı isimler, Obama'nın ikinci dönem önceliğinin Asya olduğunu düşünseler de, Obama'nın konuşması bu düşüncenin çok doğru olmadığını gösterdi.

Obama konuşması sırasında 26 kez İran, 21 kez Suriye, 15 kez İsrail, 11 kez Filistin, 1 kez Çin dedi. Japonya, Hindistan ve Güney Kore'den ise bahsetmedi.

İranlı yetkililere göre, bu konuşma 2009 yılından bu yana İran'a yönelik yapılmış en yapıcı konuşma oldu.

Peki İran ve batı dünyası, İran'ın nükleer programı konusunda bir anlaşmaya varabilirler mi? Bu yönde olumlu beklentiler çok yüksek, ama anlaşma o kadar da kolay görünmüyor.

ABD'nin İran'dan istediği çok şey var. Bunlar; nükleer programın sınırlandırılması; Fordow nükleer zenginleştirme tesisinin kapatılması; zengin uranyum üretiminin durdurulması ve bomba üretimini engellemek için zengin uranyum stoklarının İran dışına taşınması.

Tabii ki İran'ın da ABD'ye sunduğu bir istek listesi var. Bankacılık ve enerji sektörlerine yönelik uluslararası yaptırımların kalkması ve nükleer enerji programı için uranyum zenginleştirme hakkının koruması bu taleplerin başında geliyor.

Bu süreçte Obama ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin evde gördükleri baskıyı da unutmamak gerekiyor. Cumhuriyetçiler tarafından Suriye'de yumuşak davranmakla eleştirilen Obama, aynı yumuşaklığı İran için gösteremeyebilir. Buna ek olarak İran'la varılacak anlaşmanın İsrail'i de tatmin etmesi gerekecek.

Ruhani için de aslında aynı durum söz konusu. Bir taraftan yaptırımların kalkmasını sağlayarak İran halkını tatmin etmek; diğer taraftan da, ABD'ye çok fazla taviz vermiş görünmemek zorunda.

Suriye tavrı ve İran

Bu noktada Fareed Zakaria'nın Time dergisindeki makalesine değinmekte fayda var.

Zakaria, ABD'nin Suriye'ye askeri müdahalede bulunmamasına kızanları, eleştiriyor.

"Suriye'ye kaşı yumuşaklık, ABD'nin İran konusundaki durumunu zedeledi" yaklaşımını doğru bulmayan Zakaria, Irak veya Vietnam savaşlarının ABD'ye olumlu anlamda ne kattığını soruyor.

Zakaria'ya göre, Obama, Ruhani'nin uzlaşmacı tavrını takdir etmeli ve buna mantıklı bir cevap vermeli. Bunu yaparken, Suriye ile savaş çanları çalmak, hiç de inandırıcı olmaz.

İran, 30 yıl içinde hayalet ülke olabilir

İran'a uygulanan yaptırımlar demişken; dikkat çekilmesi gereken önemli bir nokta var.

İran nüfusu bugün 75 milyona ulaşıyor. Ruhani'nin danışmanlığını yapan eski Tarım Bakanı Issa Kalantari, geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada; "Bizim önümüzdeki en büyük tehdit, İsrail'den, ABD'den, ya da tüm siyasi çatışmalardan daha tehlikeli. Bu tehdit İran'da yaşayabilmekle ilgili. İran toprağı, yaşanamaz hale geldi. Su kaynakları önemli ölçüde tükendi. Kimse bu sorunla ilgilenmiyor. Gelecek nesillere yönelik büyük endişelerim var. Eğer bu durum düzelmezse, 30 yıl sonra, İran, hayalet şehir olur" dedi.

Eski tarım bakanının dikkat çektiği bir diğer konu da, İran halkının yarısından fazlasının göç etmek zorunda kalabileceği oldu. Bunun nedeni, ülkenin orta ve güney bölgelerindeki kuraklık.

İran'da kuraklığa karşı hemen bugün harekete geçilse bile, dengenin sağlanması için 15-20 yıl gerekeceği belirtiliyor.

Bu noktada da yine "sürdürülebilirlik" kavramı çıkıyor karşımıza.

Sürdürülebilir anlaşmalara imza atacak, sürdürülebilir yönetimlere; bu anlaşmaları uygulamaya koyacak sürdürülebilir kurumlara; hukuka, yenilikçi yaklaşımlara ihtiyaç var.

The New York Times yazarı Thomas Friedman'ın dediği gibi, "'Artık benden sonra tufan' deme zamanı değil, çünkü benden sonrası kuraklık".

Yani, Ortadoğu'da yeni şeyler söylemek lazım.  

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar