21. yüzyılda toprak, tarım ve gıda...
Geçen hafta Ankara'da Prof. Dr. Bilsay Kuruç'un önderliğinde, Ziraat Mühendisleri Odası Eski Başkanı ve eski milletvekili Gökhan Günaydın'ın çabaları ile düzenlenen 21.Yüzyıl İçin Planlama Güz Seminerleri'ne katıldık.
Seminerler kapsamında “Bilim ve Aydınlanma”, “Teknolojiye Nasıl Bakabiliriz?”, “21.Yüzyılda Toprak, Tarım ve Gıda” konularında 70'e yakın bilim insanı, uzman ve sektör temsilcisi görüş ve önerilerini sundu. Konuşmacı olarak katıldığımız ve gün boyu izlediğimiz seminerin 3. gününde tarım ve gıda politikaları, iklim değişikliğinin sektöre etkisi gibi pek çok konu ele alındı.
Seminerin, “21.Yüzyılda Toprak, Tarım ve Gıda” bölümünün açılışını yapan Prof. Dr. Bilsay Kuruç, planlamanın önemini anlattı: “Planlama sadece sayısal verileri veya neyin ne zaman yapılacağını değil, bir iradeyi temsil eder. Yapabiliriz, başarabiliriz iradesidir bu. Milli Mücadele'yi kazanan irade gibi. Planlamayı ancak bilime dayanarak yapabiliriz. Bu açıdan üniversitelerin rolü önemli. Üniversitelerimizin durumu ülkenin bulunduğu duruma ayarlı. En parlak dönemlerini yaşamıyor. Fakat, bir düşünce seferberliği ile 21.yüzyılı planlayabiliriz. Toprak, tarım, gıda, buna köy ve kırsal alanı da eklemek gerekir, Türkiye'nin çok büyük potansiyeli var. Bu potansiyeli ortaya çıkarmak için bilimsel bir anlayışla planlamak gerekir.”
Türkiye'nin tarım ve gıda ürünlerinde dışa bağımlı yapısına dikkat çeken Gökhan Günaydın, Türkiye'nin gıda ürünlerinde net ihracatçı, tarımsal hammaddelerde net ithalatçı olduğunu söyledi. Tarımsal potansiyeli çok yüksek olan Türkiye'nin son 10 yılda her yıl ortalama 11 milyar dolar olmak üzere 120 milyar dolar tarım ve gıda ürünü ithal ettiğine dikkat çeken Günaydın, bu ithalat sarmalından kurtulmak gerektiğini anlattı.
Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası konularındaki çalışmalarıyla bilinen Başkent Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Şahinöz, tarımı planlarken sanayi, hizmetler ve diğer sektörlerden ayrı düşünülemeyeceğini vurguladı. Ahmet Şahinöz'ün görüşleri özetle şöyle: “Tarım, kendine özgü bir yaşam biçimidir. Tarım, gıda güvencesini, kırsalda yaşayanlara gelir sağladığı için hem ekonomik hem de sosyal yönü olan bir sektör. Aynı zamanda siyasiler için de oy deposu olmuştur. Bu nedenle de baştan beri devlet müdahalelerine konu olmuştur.
Dünyada, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar tarım politikalarının belirleyicisidir. Projeleriyle, finans kaynaklarıyla, danışmanlık hizmetleriyle tarım politikalarının paydaşı oldular. Tarım piyasalarında da çok büyük değişim oldu. İnsanlar artık paralarını future piyasalara yatırıyor. Örneğin buğdaya, pamuğa yatırıyor.
Avrupa Birliği'nde 2003'ten sonra müdahale alımları sona erdi. Devletin ürün stokları artık yok. Genel olarak bakıldığında tarım ve gıda piyasası spekülatörlerin eline kaldı.
Tarım politikalarında paradigma değişiyor. Tarım politikalarını artık çevre boyutu dışında düşünemeyiz. Hem üretim hem de ticaret açısından. Avrupa Birliği desteklerinin önkoşulu çevredir. Çevre konusunda belli kriterlere uymayanlara destek verilmiyor.
Tarım ürünleri ticaretinde de çevre sorunu var. Dünya ticaretinin 4'te 3'ü çevre kurallarından etkileniyor. Gelişmekte olan ülkeler buna şiddetle karşı çıkıyor.Çünkü gelişmiş ülkeler bu konuyu tarife dışı engel olarak kullanıyor. Buna da “yeşil korumacılık” deniliyor. Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Tayfun Özkaya, üreticiden tüketiciye kadar farklı bir bakış açısı ile tarım ve gıda politikalarının ele alınarak planlanması gerektiğini savunurken, organik tarım ve topluluk destekli tarımın yaşama geçirilmesinin mümkün olabileceğini ifade etti.
İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Prof. Dr. Levent Şaylan, iklim değişikliğinin tarım ve gıda üretimi için en ciddi tehditlerden biri olduğunu anlattı. Türkiye'nin 2011-2023 İklim Değişikliği Eylem Planı hazırladığını anımsatan Levent Şaylan: “Tarım iklim değişikliğine adapte olabilir. Önemli olan Türkiye ne yapabilir? Projeler nasıl etkilenir? bunları ele almak gerekir. Biz üniversite olarak bu konuda önemli çalışmalar yapıyoruz. Fakat adımız Hans olmadığı için yeterince dikkate alınmıyor. Bulgular gösteriyor ki Türkiye özellikle 2070 ile 2100 döneminde iklim değişikliğinde daha çok etkilenecek. Batıda yani Ege, Akdeniz ve Marmara'da su kaynakları azalacak. Karadeniz'de yağışlar artacak. Genel olarak öngörülen senaryolar gerçekleşirse sıcaklıkta artış, yağışta azalma olacak.
İklim değişikliğinin tarıma etkisi hassaslık, uyum ve etkilenme derecesi bakımından ele alınması gerekiyor. Tarım ürünlerinin ne kadar hassas olduğu, yapılan büyük projelerin hassasiyeti belirlenmiş değil. Bazı bitkilerde uluslararası düzeyde daha hassas olduğunu söyleyebiliriz. Bizim yaptığımız araştırmalarda Trakya'da buğday ve ayçiçeği üretiminin azalma olacağı görülüyor.
İklim değişikliğinin tarıma etkisinin yanı sıra tarımsal faaliyetlerin iklim değişikliğini nasıl etkilediği boyutu da var. Dünyada iklim değişikliğine neden olan sera gazlarında tarımsal faaliyetlerin payı yüzde 14. Türkiye'de bu oran yüzde 8'dir” bilgisini verdi.
Kanada'dan toplantı için Ankara'ya gelen Ryerson Üniversitesi'ndan Prof. Dr. Mustafa Koç, Fikir Sahibi Damaklar Lideri Defne Koryürek, Meslektaşımız Pelin Cengiz, Çevre Mühendisleri Odası eski Başkanı Baran Bozoğlu, Prof. Dr. Melahat Avcı Birsin, Prof. Dr. Numan Akman, Prof. Dr. Hicran Yavuzcan, Gıda Mühendisleri Odası Eski Başkanı Petek Ataman, Ankara Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ konuşmacı olduğumuz gün görüşlerini paylaştı. Bu görüşleri de gelecek yazılarda paylaşacağız. Seminerlerde yapılan konuşmalar, sunumlar bir yayın olarak da kamuoyu ile paylaşılacak.