21. yüzyılda kapitalizme nasıl bakmalıyız? -1

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Kapitalizm 18. yüzyılın ikinci yarısında sanayi devrimiyle beraber modern anlamda kapitalizm olarak adlandırılabilecek duruma gelmeye başlamışsa, o zamandan beri nelerin değiştiğine kısaca bakmakta yarar var. Deirdre McCloskey insanlık tarihinin en büyük verimlilik sıçramasını "burjuva erdemlerine" bağlıyor. Bu görüşe göre ne Protestan etiği, ne ilk(el) sermaye birikimi, ne tasarruf eğilimi/tutumluluk, ne de kar hırsı temel önemdeydi. Önemli olan küçük sermaye birikimlerine dayanan, yatırımları esas olarak dönem karlarından yapmaya başlayan bir girişimcilik ve yeni uygulanabilir fikirler, buluşlar, teknolojiler dalgası yaratan insanların varlığıydı. Bir manada kapitalizmin şafağında kapitalistler kapitalsiz yola çıkmışlardı. Zenginlerin atıl servetlerinin bir tür risk

sermayesine dönüştürülmesi, servet sahiplerinin ilk girişimcilerin yatırım planlarının muazzam bir büyüme ve karlılık perspektifi vaat ettiğine inandırılmaları ikinci aşamaydı.

Kapitalizm bir kez yaygınlaştıktan sonra piyasa ilişkilerini toplumsal normlara dayalı iktisadi davranışın geçerli olduğu alanlara yayıyor ve giderek dünyayı piyasalaştırıyordu. Fakat bu süreç uzun ve gelgitlerle dolu bir süreçti. Bu süreçte yaygınlaşan, kapitalistleşen ve iş bölümüyle derinleşen piyasa fiyat ve miktar hareketleriyle gidip gelen döngüsellikler, iş çevrimleri yaratıyordu. 20. yüzyılın başında iş çevrimlerinin doğasını araştırmak en önemli iktisadi analiz sahalarından birisi haline gelmişti. Sadece sosyalistlerin ve/veya Marksistlerin değil, neredeyse herkesin -Avrupa sağını da içererek- dilinde olan emperyalizm terimi iş çevrimleriyle, büyük kapitalist dalgalanmalarla beraber analiz ediliyordu. 1929 Krizi bu konuya bakışı hem teorik, hem teknik-istatistiksel, hem de iktisat politikaları

açısından değiştirdi. Bretton-Woods kurumlarıyla beraber 1945 sonrası bambaşka bir dönem olarak algılandı. Gelişmiş kapitalist ülkelerde üretim, talep, istihdam artık daha az mı dalgalanıyordu? Kapitalist piyasaların insanları güvensizliğe sevk eden, büyüme ve istihdamı şiddetle dalgalandıran gelgitleri kontrol altına alınabilir miydi? İş çevriminin dalga boyu düşürülebilmiş, kapitalizm daha iyi huylu hale getirilebilmiş miydi?

Bu önemli çünkü 21. yüzyıla nasıl bakacağımızı şekillendirebilir. İki tez mühimdi: (1) II. Dünya Savaşı sonrası kapitalist çevrim daha az oynak hale gelmiş miydi? (2) 1980'lerde zaten daha az oynak hale gelen iş çevrimi daha da az dalgalanmaya başlamış, resesyonlar kısa süreli, büyüme dönemleri uzun süreli olmaya başlamış mıydı? Resesyonlarda dibe vurulduğu hala doğruydu, ama vurulan dip daha az derin ve dipte geçen süre daha kısa mıydı? Neden? Önce olgular.

Marx ve Engels'in Manifesto'da kapitalizmin "üretimi sürekli devrimcileştirmesinden" bahsettikleri ve Sanayi Devrimi sonrası kapitalizmin yıkıcı ve yenileyici momentumunu övdükleri sıklıkla söylenir. Kaldor'un 1961 yılında formüle ettiği 6 stilize Kaldor olgusunun* çoğunun neoklasik büyüme teorisinin temel modellerinden Solow modeli ve modelin yenilenmiş versiyonlarına içerildiği, yeni "stilize" olgulardan birisinin de kapitalizmin muazzam değiştirme-yenileme-üretimi artırma gücünü açıkça gösterdiği söylenebilir. Nasıl? Grafikte gösteriliyor.

Grafiğe göre Marx ana hatlarıyla haklıydı: Roma İmparatorluğu "düz" idi... Nüfus ve GSYH artmıyor; köleci toplum ancak böyle bir üretim tarzında mümkün oluyor. Daha da ileri giderek herşeyi feodalitenin başlattığını, kapitalizmin ise nüfusu ve geliri görülmemiş bir büyüme hızıyla artırdığı söylenebilir. Daha önceki  25.000 yıl boyunca eser miktarda nüfus artışı ve büyüme olmuştu. 1952-1978 arasında dünyada fert başına gelir daha once hiçbir dönemde olmadığı kadar hızlı artarak yılda %2,6 oranına ulaşmış. Bu artış hızı 1700-1820 arasında yakalanan hızın 28 katı ve 1820-1952 döneminin de yaklaşık 3 katı. 1952-1978 döneminde adeta bir altın çağ yaşanmış ve büyüme eşit ve orantılı gibi görünerek pekçok bölgede performans yüksek olmuş. Böylece bu dönem bir Harrod-Domar döneminden ziyade bir Solow dönemi gibi görülebilir. ABD fert başına gelir ve verimlilikte lider ülke olurken dünya ortalamasından daha yavaş büyümüş, ancak yine de teknoloji sınırında atılım yaparak yüksek sayılabilecek toplam faktör verimliliği oranlarına ulaşabilmiş.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019