21. yüzyıl merkez bankacılığı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI [email protected]

Yeni yüzyılın nerede ise çeyrek dönemi bitiyor. XXI. yüzyıla Türkiye 2001 krizi ile girmişti. Dünya ekonomisi de 2007’de yeniden büyük krizle tanıştı. O günden bu yana da ülkeler bir türlü rahat yüzü görmedi.

Krizle mücadelede öncü rolü merkez bankaları aldı. Bunun da etkisi ile merkez bankaları en az hükümetler kadar eleştiri aldı, ekonomideki kurumsal kimlikleri sorgulandı. ABD Merkez Bankası (Fed), krizi bir bunalım iktisatçısı olan Ben Bernanke’nin Başkanlığında karşıladı ve yönetti. Bernanke’nin 1929 Büyük Bunalım (Ona göre 1929 makro ekonominin kutsal kâsesidir) uzmanı olması Fed’in yapacağı hataları en aza indirgedi. Fed fiyat istikrarı amacını (muhafazakâr merkez bankacılığını) bir kenara koyarak kriz karşı hızla parasal genişlemeye gitti, bu atak özellikle ABD için krizin yarattığı süpürücü etkiyi yavaşlattı ve ABD krizden beş yıl sonra işsizlik oranını düşürmeye başladı ve 2017 yılının üçüncü çeyreğine geldiğimizde yüzde 2,3‘lük büyümeye erişirken, Ekim 2017 itibari ile de enflasyon oranı yüzde 2’de, işsizlik oranı da yüzde 4,1’de kaldı.

ABD Merkez Bankası başarılı bir sınav verirken, Avrupa Merkez Bankası muhafazakâr merkez bankacılığından gecikmeli olarak vazgeçti. Ancak o da sonuçta halen devam eden parasal genişlemeye başvurdu. Bu politika değişiklikleri “enflasyon her yerde ve her zaman parasal bir olgudur” savını en azından şimdilik boşa çıkardı. Şimdilik diyorum, çünkü yapılan bazı ampirik çalışmalar parasal genişlemenin uzun dönemde enflasyona neden olabileceğini göstermekte. Bu çalışmaların ve geçmiş uygulamalardan edilen (teorik ve politik) tecrübelerinde etkisi ile Fed 2018 yılından itibaren politika faiz oranını yükseltme kararı verirken, ECB’de parasal genişlemeye aylık 60 milyar Euro’dan, 30 milyara Euro’ya çekme kararı aldı.

Kriz başladığında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yaklaşık 25 ülke merkez bankası para politikasını “enflasyon hedeflemesi” kuralına bağlı olarak şekillendiriyordu. Bunların bazıları kriz ile birlikte bu politikadan vazgeçti, ancak enflasyonist bir tuzağa düşmediler. Buna karşı programa bağlılığını sürdüren Türkiye enflasyonist bir sürece girdi, enflasyon oranı tekrar çift hanelere ulaştı. Üstelik enflasyon oranı yükselirken, işsizlik oranı azalmadı, tam aksine o da yüzde 10’da ve üzerinde atalet kazandı.

Para Arzının İçselleşmesi

Bu gelişmeler iktisat yazınında merkez bankalarının tek amacı fiyat istikrarı mı olmalı sorusunu tekrar gündeme taşıdı. Çünkü krizin finansal yönü ağır basıyordu. Küreselleşme ile özdeş hala gelen finansal küreselleşme para arzını büyük oranda içselleştirmişti. Gerçi Fed uyguladığı para politikası ile bunu bankaların elinde aldı ise de, türev ürünler tehlikesi hala devam etmektedir.
Bu durum ülkemiz açısından sermaye hareketleri nedeni ile TCMB için dış denge ve finansal istikrar hedeflerini öne çıkartmaktadır. Özellikle son iki yıldır döviz kuru artışlarının enflasyon oranı üzerinde yarattığı baskı ve cari açık oranının yükselmesi TCMB’nin enflasyon hedeflemesinden vazgeçerek finansal istikrar hedefli bir para politikasına yönelmesi olasılığına zemin hazırladı.

Hükümetler TCMB’yi Rahat Bırakmıyor

Bu gerekçeler anlamlıdır. Ancak böyle bir para politikası değişikliğinde tehlike hükümet kaynaklı olacaktır. Çünkü Türkiye’de hükümetlerin TCMB’yi kendi amaçları doğrultusunda kullanma konusunda geçmişten gelen bir hastalığı bulunmakta. AKP döneminde de bu hastalık devam etti. Ancak bankanın yasal bağımsızlığa sahip olması bu hastalığın kronikleşmesini engelledi. Şimdilerde TCMB, değişik süslü mikro politika değişiklikleri ile yeniden hükümet güdümüne girmeye başladı. Bedelini de çift haneli çekirdek enflasyon oranı ile ödemeye başladı.

Normal ülkelerde kurala dayalı politikalar uygulamasanız da fiyat istikrarı sağlanabilmekte. Ancak Türkiye gibi ülkelerde bu daha zor. Bundan dolayı TCMB, eğer enflasyon hedeflemesinden vazgeçerse gene de bir kurala dayalı para politikası uygulamaya geçmelidir. Yoksa siyasetçilerin elinde geçmişte olduğu gibi oyuncak olur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019