2025 yılında Türkiye ve dünyada ekonomik riskler ve fırsatlar

Şevket SAYILGAN / Ekonomist
Şevket SAYILGAN / Ekonomist [email protected]

2025 yılına girerken Türkiye ve dünyada ekonomik riskler ve fırsatları bu yazıda değerlen­dirmek istiyorum.

1-Küresel ekonomik riskler

Yüksek enflasyon ve faiz oranları

2024 yılında başlayan dezenf­lasyon politikalarla yüksek enf­lasyon kontrol altına alınma­ya başlandı. Buna bağlı olarak 2025’te de küresel ekonomide yavaşlama süreci başladı. Bağlı olarak da majör merkez banka­ları (Fed) ve (ECB) öncülüğünde faiz düşürmeye başlamadı.

Çin ekonomisinin yavaş­laması

Çin’in ekonomik büyümesindeki yavaşlama, küresel ticaret ve emtia talebini olumsuz etkiliyor. Çin’in zayıf performansı, Asya ekonomilerini ve küresel tedarik zincirini ciddi şekilde etkileyebilir.

Enerji ve emtia piyasala­rındaki dalgalanmalar

Rusya-Ukrayna savaşı nede­niyle enerji fiyatlarında yaşanan dalgalanmalar, 2025’te de devam ediyor. Özellikle Avrupa, ener­ji güvenliği konusunda riskler­le karşı karşıya. Ayrıca, Orta Do­ğu’daki gerginlikler petrol fiyat­larında ani artışlara yol açabilir.

Teknoloji ve yapay zekâ rekabeti

Yapay zekâ ve dijital teknolo­jilerdeki hızlı gelişim, ülkeler arasında yeni bir rekabet alanı oluşturuyor. ABD, Çin ve Avru­pa Birliği arasındaki teknoloji savaşları, tedarik zincirlerini ve ekonomik istikrarı etkileyebilir.

2 Türkiye’nin ekonomik riskleri

Döviz kuru ve dış borç

Türkiye’nin yüksek dış borç yükü, artan faiz oranları ve do­ların değer kazanması nedeniyle büyük bir risk oluşturuyor. Döviz kurundaki oynaklık, özel sektö­rün finansal yapısını zor­luyor.

Enflasyon ve yaşam maliyeti

2025’te Türkiye’de enf­lasyonun çift hanelerde kalması bekleniyor. Bu du­rum, halkın alım gücünü düşürürken ekonomik bü­yümeyi de olumsuz etkile­yebilir.

Seçim süreci ve belir­sizlikler

2024 yerel seçimlerinin ardın­dan siyasi tansiyonun yüksek ol­duğu Türkiye’de, ekonomik re­formlar konusundaki belirsizlik­ler yatırımcı güvenini sarsabilir.

3 Küresel siyasi riskler

ABD-Çin rekabeti

ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı, Tayvan üzerinden daha büyük bir jeopolitik krize dönüş­me potansiyeline sahip. Bu du­rum, Asya-Pasifik bölgesinde gü­venlik risklerini artırıyor.

Rusya-Ukrayna savaşı

Rusya ve Ukrayna arasında­ki çatışmaların uzaması, Avru­pa’nın enerji güvenliği ve NA­TO-Rusya ilişkileri açısından kritik riskler taşıyor.

Orta Doğu’da artan gergin­likler

İsrail-Filistin çatışmaları ve İran’ın nükleer programı, 2025 yılında Orta Doğu’yu bir kez da­ha küresel gündemin merkezine taşıyabilir. Bölgedeki istikrarsız­lık, enerji fiyatlarını ve göç kriz­lerini tetikleyebilir.

4 Türkiye’nin siyasi riskleri

a) İç güvenlik

Türkiye’nin iç güvenlik ve si­yasal istikrarı açısından kritik bir başlık olmaya devam ediyor. Sınır ötesi operasyonlar ve iç politikadaki gerilimler, Türki­ye’nin bölgesel ilişkilerini etki­leyebilir.

b) AB ve ABD ile ilişkiler

Türkiye’nin Batı ile ilişkile­rindeki dalgalanmalar, ekono­mik ve siyasi riskleri artırıyor. Özellikle Gümrük Birliği moder­nizasyonu ve yaptırımlar konu­sundaki belirsizlikler, yeni yılda Türkiye’nin dış politikasını zor­layabilir.

5 İklim değişikliği ve doğal afet riskleri

2025, iklim değişikliğinin etki­lerinin daha görünür hale geldiği bir yıl olabilir. Küresel ısınma, kuraklık ve sel gibi afetler hem ekonomik hem de siyasi istikrarı tehdit ediyor. Türkiye, enerji dö­nüşümünde ve su kaynaklarının yönetiminde ciddi risklerle kar­şı karşıya.

2025 yılında Türkiye ve dünyada ekonomik fırsatlar

2025 yılı, küresel ekonomik belirsizliklere rağmen, inovas­yon, yeşil enerji, dijitalleşme ve gelişmekte olan pazarlarda orta­ya çıkan fırsatlarla dikkat çeki­yor. Türkiye, coğrafi konumu ve genç nüfusu sayesinde bu fırsat­lardan yararlanabilecek potan­siyele sahipken, dünya genelin­de sürdürülebilir kalkınma, tek­nolojik dönüşüm ve yeni ticaret dinamikleri ön plana çıkıyor. İş­te 2025 yılı için öne çıkan ekono­mik fırsatlar:

1-Küresel ekonomik fırsatlar

Yeşil enerji ve sürdürülebi­lir yatırımlar

Dünyada karbon nötr hedefleri doğrultusunda yeşil dönüşüm hız kazanıyor. Özellikle Avru­pa Birliği’nin “Yeşil Mutaba­kat” programı ve diğer büyük ekonomilerin enerji dönüşü­mü politikaları, yenilenebilir enerji yatırımlarını artırıyor. 2025’te:

-Güneş, rüzgar ve hidrojen enerjisi projeleri ivme kazana­cak.

-Enerji depolama sistemle­ri ve batarya teknolojileri önemli yatırım alanları olacak.

-Karbon ticareti ve sürdü­rülebilirlik raporlamaları, yeni ekonomik fırsatlar yaratacak.

Bu süreçte yeşil enerji tekno­lojilerinin lideri olan şirketler ve ülkeler, küresel ticarette büyük avantaj elde edecek.

Dijital ekonomi ve yapay zekâ

Teknoloji ve yapay zekâ (AI) alanında hızlı gelişmeler, küresel ekonominin dönüşümünü des­tekliyor. 2025’te:

-Yapay zekâ çözümleri sağlık, finans, tarım ve lojistik gibi sektörlerde verimliliği artıracak.

-E-ticaret ve dijital hizmet­ler, yeni pazarlara erişim kolay­lığı sunacak.

-Blok zinciri teknolojisi, lo­jistik ve finans sektörlerinde şef­faflık ve güvenilirliği artıracak.

Özellikle teknoloji ve dijital hizmet ihracatında lider konuma gelen ülkeler, küresel ekonomide daha fazla pay sahibi olacak.

Gelişmekte olan pazarlar

Asya, Afrika ve Latin Ameri­ka pazarlarındaki nüfus artışı ve ekonomik büyüme, yeni yatırım fırsatları doğuruyor. Özellikle altyapı, tarım, teknoloji ve enerji alanlarında bu bölgelerde önem­li projeler hayata geçirilecek.

2- Türkiye’nin ekonomik fırsatları

Yenilenebilir enerji ve ener­ji dönüşümü

Türkiye, güneş ve rüzgar ener­jisinde büyük bir potansiyele sa­hip. 2025 yılında Türkiye’nin:

-Yenilenebilir enerji kapasi­tesini artırması, enerji ithalatını azaltarak ekonomiye katkı sağla­yacak.

-Enerji depolama teknoloji­leri ve yeşil hidrojen projelerine yapılacak yatırımlarla enerji ih­racatçısı olma yolunda önemli adımlar atacak.

Dijitalleşme ve teknoloji sektörü

Türkiye’nin genç ve teknolo­jiye adapte nüfusu, dijital eko­nomi için büyük bir avantaj sağ­lıyor. Yazılım, yapay zekâ ve fi­nansal teknolojilerde (FinTech)

Türkiye:

-Dijital hizmet ihracatında bölgesel bir merkez olabilir.

-Yerli girişimlerin desteklen­mesiyle unicorn şirket sayısını artırabilir.

-E-ticaret ve online hizmet­lerde büyümeye devam edebilir.

Tarım ve gıda teknolojile­ri

Türkiye’nin coğrafi yapısı ve tarımsal üretim kapasitesi, ta­rım sektörünü stratejik bir avan­taj haline getiriyor. 2025’te:

-Akıllı tarım teknolojileri ve sürdürülebilir üretim modelleri, gıda ihracatını artırabilir.

-Tarımda dijitalleşme ile ve­rimlilik artışı sağlanarak, iç pa­zardaki fiyat dalgalanmaları kontrol altına alınabilir.

1. Lojistik ve ticaret kori­dorları

Türkiye’nin Asya ve Avrupa arasındaki stratejik konumu, kü­resel lojistik merkez olma fırsa­tını güçlendiriyor. Özellikle:

-Orta Koridor üzerinden ya­pılan ticaretin artırılması, Tür­kiye’yi önemli bir lojistik mer­kez haline getirebilir.

-Yeni liman projeleri ve de­miryolu yatırımlarıyla lojistik altyapı güçlendirilebilir.

Turizmde çeşitlilik ve sür­dürülebilirlik

Türkiye, turizmde dünyanın önemli destinasyonlarından biri olma potansiyeline sahip. 2025 yılında:

lSağlık, kültür, doğa ve gast­ronomi turizmi gibi alanlarda çeşitlendirme yapılabilir.

lSürdürülebilir turizm uygu­lamalarıyla daha uzun vadeli bü­yüme sağlanabilir.

3- Küresel ekonomik entegrasyon ve yeni ticaret anlaşmaları

2025 yılında, küresel ticarette daha güçlü ekonomik entegras­yonların hayata geçirilmesi bek­leniyor. Serbest ticaret anlaşma­ları, bölgesel iş birlikleri ve çok taraflı organizasyonlar, ekono­mik büyüme için fırsatlar sunu­yor.

Türkiye, AB ile Gümrük Birli­ği modernizasyonu konusunda adım atarak ihracatını artırabi­lir.

Yeni pazarlar için Asya ve Af­rika ile daha yakın ticaret anlaş­maları yapılabilir.

Sonuç

2025 yılı, teknolojik dönüşüm, sürdürülebilir enerji yatırım­ları ve gelişmekte olan pazar­larla ekonomik fırsatlar açısın­dan büyük potansiyel sunuyor. Türkiye, stratejik konumunu ve genç nüfusunu avantaja çe­virerek dijitalleşme, enerji dö­nüşümü, tarım teknolojileri ve lojistik alanlarında önemli ka­zanımlar elde edebilir. Küresel ekonomide rekabet avantajı sağ­lamak isteyen ülkeler için ino­vasyon, sürdürülebilirlik ve ye­ni ticaret dinamiklerine uyum, belirleyici faktörler olacak. An­cak eğitim, hukuk ve mali poli­tikalarda yapısal reformlar ger­çekleşmediği taktirde sürecin başarı şansı zayıflayacaktır.

Son söz: “Problemi onu üre­tenlerle çözemezsiniz, önce on­lardan uzaklaşın,” Einstein

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar