2023’ün son yazısı: Fed ve ECB’ye ilişkin beklentiler

Prof. Dr. İbrahim ÜNALMIŞ
Prof. Dr. İbrahim ÜNALMIŞ EKONOMİ NOTLARI [email protected]

2023 yılında merkez bankaları yine çok konuşuldu. Merkez bankaları ve kararlarının çok göz önünde olması sürpriz değil. Çünkü verdikleri kararlar tüketimden üretime, yatırıma ve kamu maliyesi politikalarına kadar ekonomide tüm karar mekanizmalarını etkiliyor. Bu hafta gelişmiş ülke merkez bankalarının gelecek dönem olası politikalarını tartı­şacağız. Yılın ilk haftasını da TCMB’ye ayırmayı planlıyoruz.

ABD ve AB merkez bankaları pandemi sırasında uygulanan genişlemeci politi­kaların yarattığı enflasyon sarmalından kurtulmaya çalışıyorlar. Talep enflasyo­nuna ek olarak arz kısıntılarının yarattı­ğı enflasyonist etkileri de göz ardı etme­mek lazım. Geldiğimiz noktada hem ABD Merkez Bankası Fed’in hem de AB mer­kez bankası ECB’nin enflasyonla müca­dele konusunda önemli bir yol kat etti­ği söyleyebilir. Fakat bundan sonraki dö­nem her iki merkez bankası açısından da daha zorlu geçecek. ABD’de para politika­sı sıkılaşmasına rağmen tüketim harca­malarının güçlü seyrettiğini, imalat sana­yiinde küresel yavaşlamaya paralel olarak yavaşlama görüldüğünü fakat hizmetler sektörünün parasal sıkılaşmadan fazla etkilenmediğini görüyoruz. Türkiye’nin bir numaralı ticaret ortağı Almanya’da imalat sanayiindeki daralma ABD’ye gö­re daha yüksek. Hizmetler sektörü aktivi­tesi ise ABD kadar canlı olmasa da imalat sanayiine göre daha iyi durumda. Hizmet ve sanayi aktivitelerindeki simetrik ol­mayan aktivite merkez bankalarının işini zorlaştırıyor.

Diğer taraftan, pandemi döneminde ar­tan tasarruf oranları ekonomilerde tüke­timin canlı kalmasını sağlıyor. Bu da mer­kez bankalarının uyguladığı politikaların ekonomik aktivite üzerindeki sıkılaştırı­cı etkisini azaltıyor.

Bu durumu şöyle açıklamak mümkün: Tüketiciler geçmiş dönem tüketim alış­kanlıklarını devam ettirmek isterler. Bir başka deyişle, geçmiş dönem tüketim se­petlerinde bulunan ürünleri mümkün ol­duğu kadar aynı miktarda tüketme eğili­mindedirler. Enflasyonist ortamlarda re­el geliri düşen tüketiciler aynı tüketim seviyesini koruyabilmek için borçlana­bilirler, taksitli alışveriş imkanlarını kul­lanmak isteyebilirler ya da mevcut tasar­ruflarını azaltırlar. Tüketim eğilimindeki bu atalet yapısı ülkeden ülkeye ve dönem­den döneme değişebilir. Yapılan akade­mik çalışmalar ABD’de tüketim ataletinin AB ülkelerine göre daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu durum bir yandan Fed’in ekonomiyi yavaşlatmak için uygulaması gereken faiz oranını ve para politikasının sıkı kalması gereken dönemi uzatırken diğer taraftan sıkılaşmanın ani bir duru­şa neden olma ihtimalini azaltıyor. Bu di­namiklere bir de ABD’nin Çin ile giriştiği ticaret savaşlarının sonuçlarını eklemek gerekir. Çin ile olan rekabetin artması ne­deniyle “Biden-Harris yeniden endüstri­leşme ve hayati tedarik zincirlerinin gü­venliğinin sağlanması” politikası uygu­lanmaya başladı. Bu amaçla milyarlarca dolarlık harcamayı göze almış durumda ABD yönetimi. Böyle bir yapısal dönüşü­mün iç talep ve fiyatlar üzerindeki baskı yaratmama ihtimali düşük.

Diğer yandan yapay zekâ ve uygulamala­rının kullanımının arttığı sektörlerde ve­rimlilik artışı sağladığına dair görüşler var. Bu gelişmeler de fiyatlar üzerinde aşağı yönlü etki yaratıyor. Sonuç olarak ABD’de kısa vadeli enflasyon dinamikleri ile uzun vadeli enflasyon dinamiklerinin etkileri­ni bir arada görüyoruz. Bizim görüşümüz Fed’in uzun vadeli %2’lik enflasyon hede­fine hızlı bir şekilde ulaşamayacağı ve fa­iz indirimlerinin piyasaların tahmin ettiği kadar yakın bir dönemde ve oranda olma­yacağı yönünde. ECB tarafında kısa vade­li dinamikler enflasyonu düşürme açısın­dan daha olumlu. AB ekonomileri açısın­dan farklı bir zorluk yeşil dönüşüm süreci ve bu sürecin yarattığı üretim ve fiyat et­kileri. Dönüşüm sürecinin fiyatlar üzerin­de yukarı yönlü, üretim seviyesi üzerinde ise aşağı yönlü etki yaratması mümkün. Ekonomik aktivitenin zaten düşük olduğu imalat sanayiinde dönüşüm sürecinin da­ha ziyade şirket kapanmalarını neden ola­cağını düşünüyoruz. Nitekim Almanya’da şirket iflasları geçen yıla göre %22.4 art­mış durumda. Bu çerçevede, ECB’nin eko­nomiyi destekleme amaçlı adımlar atmak­ta gecikmeyeceğini düşünüyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar