2023 ihracat hedefinde su akar yolunu bulur!
Mustafa BAŞAR - Uçantay Gıda AŞ İş Geliştirme ve Pazarlama Müdürü
1776 Yılında, yani tam 240 yıl önce Londra’da yayınlanan bir kitap şiddetle serbest ticaret anlayışını savunuyordu. Adam Smith’in Ulusların Zenginliği isimli eserinde dış ticaretin, ülkeler arası mal alışverişinin her iki ülkeye de fayda sağladığı yönünde yaptığı tespit halen geçerli. Ancak, o günden bugüne küreselleşme ve özellikle iletişim teknolojisinin gelişmesi birçok konuyu çok daha girift bir hale getirdi. Örneğin, devletlerarası ilişkilerde ticaretin, ticari imtiyazların ya da yaptırımların önemi son yüzyılda iyice arttı; ABD doları ve AB para birimi olan Euro, evrensel değer ölçüsü olan altının yerini aldı.
Ortaçağ’daki uluslararası ticaret yapan tacir ve tüccarların işi zamanımızdakilere göre fiziksel olarak elbette zordu. Teknolojik imkânsızlıklar en çok lojistik sorununu ön plana çıkarıyordu. Daha basit bir izahla, bir malı bir yerden alıp, başka bir yerde satmak, uzun zaman harcamayı ve yoğun emek sarf etmeyi gerektiriyordu. Ama yine de, tüccarın zihni malını satarken berraktı. Mallarının karşılığında eline geçen altının kendi ülkesinde ne ifade ettiği, ne gibi yatırımlar ya da harcamalar yapacağı konuları bugüne kıyasla çok daha netti. Farklı ülkelerdeki enflasyonist piyasa koşulları ya da parite, kur dalgalanmaları, yakın ve orta vade risk yönetimi vs. gibi ayrıca üzerinde düşünme, planlama gerektiren hususlar yoktu. Bir ülkenin başka bir ülke tüccarını topraklarında ticaret yapmasına engel olmaya itecek yegâne sebep savaş haliydi. Yani dış ticaret, devletler için henüz bir “silah” olarak kullanılmıyordu. Peki ya günümüzde dış ticaretle meşgul olan kişi ve kurumlar için durum nasıl? Yakın bir zamana kadar dövizde bir yükselme olduğunda buna en çok ihracat ve turizm sektörlerinde faaliyet gösterenlerin “sevineceği” sanılırdı. Oysa belirttiğimiz gibi iletişimde kaydedilen teknolojik gelişmeler bu durumu da değiştirdi. Bir önceki yıl mal satılan yabancı müşteri, dövizin artmasına ya da diğer bir deyişle, ihracatçının ulusal parasının değer kaybetmesine daha fazla “sevinir” oldu. Çünkü online olarak hangi para birimi döviz karşısında ne değere sahip biliyor. Geçen yıla kıyasla döviz üzerinden indirim talep ediyor. Bu, madalyonun bir yüzü... Diğer yüzüne gelince, böylesine karşılıklı bağımlı olunmuş uluslararası piyasa koşullarında, ithalata dayalı olmayan bir ihraç ürünü neredeyse yok; tabii kendi topraklarınızda yetişen bir ağacın meyvesini satmıyorsanız. Yani temel gıda, sebze meyve ürünleri dışındaki birçok diğer gıda, tekstil ve sanayi ürünlerinde, üretimi sürdürebilmek için gerekli olan ara malların bir bölümü ithal. Kurdaki dalgalanmalar bu ara malların maliyetlerini etkiliyor. Üstelik sadece anavatandaki istikrar ihracatçı için yeterli olmuyor. Ürün sattığınız ve hatta lojistik olarak transit kullandığınız ülkelerdeki istikrar ve barış ortamları da önemli. Geçen yıl satışlarınızın büyük bölümünü gerçekleştirdiğiniz bir ülkede daha önce adını hiç duymadığınız bir örgüt eylemlere başlayıp, işlerinizi bıçak gibi kesebiliyor. Suriye, Irak pazarları son derece sıkıntılı. Ya da en son yaşadığımız gibi, 24 Kasım 2015 sonrası, uçak düşürme kriziyle Rusya gibi önemli bir ülke ambargo kararı alabiliyor. Ama Adam Smith’in 240 yıl önce savunduğu düşünceye kulak tıkamadan uyguluyor Rusya bu kararını; fayda gördüğünü bildiği hazırgiyim, inşaat ve gıda sektörlerinde faaliyet gösteren onlarca Türk firmasını muaf tutuyor. Başka bir pazardan daha pahalıya alacağını bildiği gıda ürünlerine de uygulamıyor ambargoyu. Özetle “silah” olarak kullandığı dış ticaret enstrümanıyla kendine zarar vermek de istemiyor. En etkili yöntem olarak Turist göndermeme kararına güveniyor. Türk turizmcileri yıllarca Amerikan ambargosu altında yaşayan, ABD’nin kendisinin turist göndermediği gibi, başka bir ülke vatandaşının da o ülkeyi ziyaret etmesi halinde, kendi ülke topraklarına giremeyeceği tehdidiyle de mücadele eden Küba’yı belki de örnek almalılar. Küba, uzun yıllar ülkesine giriş yapan turistlerin pasaportlarında işlem yapmadı, herhangi bir resmi damga vurmadı. Böylece ileride bir gün ABD topraklarına seyahat yapabilme ihtimallerini misafirlerinin elinden almadı. Başka ülkeler üzerinden aktarma uçuşlar düzenleyerek ve Küba’nın yaptığına benzer nitelikte pasaportlarda işlem yapmayarak kaybedilen Rus turist sayısı azaltılabilir. Küba gibi uzun yıllardır ambargo uygulanan bir başka ülke aslında Türkiye için büyük fırsat olabilir. İran’ın pazarı küçümsenmeyecek kadar büyük. Üstelik yıllardır birçok yeniliğe ve farklı ürünlere hasret kalabalık bir genç nüfusu var. Özellikle gıda ve tekstil alanında bu ülkeye ihracat imkânları yüksek. Bir kapı kapanır, diğeri açılır. Farklı sorunlar, kontrolümüzde olmayan olumsuz gelişmeler olsa da, mücadele sürer, sürmeli. İhracat girişimleri ve sermaye su gibidir; malum, su akar, yolunu bulur!