2023 bütçeleri dengeli hazırlanmalı

Dr. Bertan KAYA
Dr. Bertan KAYA YENİ DÜNYADA YÖNETİM [email protected]

Bu aralar gündem tüm şirketlerde aynı; bütçeyi nasıl hazırlayalım? Öyle ya, dünya tarihindeki en zorlu, değişimin en hızlı şekilde yaşandığı dönemlerden birinin içindeyiz. Buna Türkiye’nin kendine özgü iç risklerini de eklediğimizde, 2023’e dair tahminde bulunmak, hedef belirlemek güçleşiyor. Dünyada ve ülkemizde yaşanan enflasyonist sürecin, küresel bir resesyon ile birleşme olasılığı kimsenin inanmak istemediği ama düşünmeden de edemediği bir senaryo. Bu senaryonun olası iç siyasi riskler ve bölgesel jeopolitik çatışmalar ile birleşmesi halinde ortaya çıkabilecek tablo ise şüphesiz iş aleminin 2023’te en büyük endişesi olacak.

Peki son 20 senede pek çok badireler atlatmayı başarmış olan şirketlerimiz, bu dönemde neden endişe etsinler? Bu dönem farklı olan ne? 2023’te başarıyı bugüne kadar işe yaramış iş stratejilerimiz ile yakalayamaz mıyız?

Elbette endişe edilen iç ve dış risklerin hiç gerçekleşmeme ihtimali söz konusu olabilir. Seçim ekonomisi uygulanacak olması da muhtemelen bazı riskleri yumuşatacaktır. Öte yandan unutmamak gerekir ki basiretli iş insanı hesabını yaparken olumlu tutum ve beklentisini koruyan ancak riskleri de göz ardı etmeyen ve tedbir alan kişidir. Buradan hareketle işin risk tarafına da bakmak gerek.

Bütçe hazırlarken iki önemli riske dikkat edelim

2023 için iki dezavantajlı durum var. Birincisi şirketlerimiz yüksek büyüme ve kârlılıklarını ağırlıklı olarak borçlanma ile finanse ediyor. İkincisi, mevcut konjonktür finansmana erişimi oldukça zorlaştırmış durumda. Yani yüksek bir talep mevcut olsa da bu talebe karşılık verecek yatırım ve iş stratejilerinin finansmanı büyük ölçüde öz sermaye ya da alternatif finansman araçlarına kalacak gibi gözüküyor.

Biraz daha açıklayalım. Borçlanma elbette belirli bir kaldıraç sağlayan, makul bir strateji. Ancak bunun seviyesi önemli. Bildiğiniz üzere borçlanma katsayısı diye bir ölçüt var. Esasen bu ölçüt şirketinizin borçlarının öz sermayeye oranını gösteriyor. Yani işletmenizin varlıklarını finanse ederken kullandığı yabancı kaynaklar ile işletmeye ortaklar tarafından konan ve işletmenin kendi ürettiği öz kaynaklar arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Bu oran ülkemiz şirketleri açısından gittikçe borç lehine artış gösteriyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından her yıl İSO 500 başlığıyla bir anket çalışması açıklanıyor. 2021 anket sonuçlarına göre, en büyük 500 sanayi şirketimizin borç/aktif oranı yüzde 70’in üzerine çıkmış durumda. Hizmet sektöründe de oranlar benzer. Bu oranlara yakınsanız, dikkat, ekonomide beklentiler bozulur, cirolar düşer ise kırılganlık oluşur. Sektörel olarak farklılaşsa da genel olarak bu oranın yüzde 50’nin üzerinde olması riskli bir durum olarak görülür. Bugün borçlanma katsayılarında 1’e 1,5 veya en fazla 2 olması gereken değerler, bazı sektörler için 5, 6 ve hatta 7’lere kadar ulaşmış durumda!

Gelelim ikinci zorluğa. Bu noktada, diyelim ki şirket olarak yüksek büyümeye devam etmek için bu riski göze alıyoruz, güzel ama bu dönemde borçlanmanın sürdürülebilirliği de tehlike altında. Yani şu an kaynak bulmak maliyetli ve ulaşımı da zor. Bugün bankalar uzun vadeli TL kredi vermiyor. Kısa vadede yüksek faiz oranı sarmalıyla borçlanma maliyetleri büyük yük yaratabilir. Bugün şirketlerin bu vadeler ile borçlanarak büyümeyi finanse etme ihtimali çok düşük. Talep yavaşlarsa, mali sürdürülebilirlik risk altına girebilir. Ayrıca enflasyon nedeniyle şirketlerin mali tablolarının da gerçeği yansıtmadığını, şirketin sağlığını net olarak göstermediklerini de belirtmek gerekiyor.Esas sorun şu ki, işletmelerimizin çoğu bu risklere karşı, nasıl bir risk yönetimi yapmaları gerektiğini bilmiyor. İşi ekonomi yönetiminin şapkadan çıkaracağı yeni tavşanlara bırakmak veya seçim ekonomisine sırtımızı dayamak ne derece doğru? Ne yapacaksak hemen bugün yapmalıyız. Bütçeler kadar, bu bütçelere eşlik edecek risk yönetim planları da bu dönem büyük önem taşıyor.

Bütçe hazırlarken iki temel senaryo

Şirketlerin 2023 bütçelerini hazırlarken iki temel senaryo ve bunların alt senaryolarını oluşturmalarını öneriyorum. Ana iyimser senaryoda; iç ve dış riskler gerçekleşmez ve ilk altı ay uygulanacak seçim ekonomisi ile talep güçlü tutulur. Talep ile birlikte cirolar enflasyonist ortam desteğiyle artar, borç- alacak vadeleri iyi yönetilip, nakit girişleri güçlü tutularak, kısa vadeli finansmanın maliyeti de sineye çekilerek, senenin ikinci yarısına pozitif sonuçlarla girilir. Yılın ikinci yarısında olası sıkılaşma ile talep düşüşleri enflasyon düşüşleri ile dengelenir ve seçim sonrası ekonomi politikalarının da yeniden ortodoks çizgiye dönmesi ve finansman vadelerinin uzaması ile yumuşak iniş yapılır. İyimser olmayan senaryoda, olası dış ve iç risklerden bir veya birkaçının gerçekleşmesi halinde, beklentiler bozulur, talep düşer ve borçlanma ve borç çevrimleri imkansız hale gelir. Bu senaryo tüm nakit akışları ve mali sürdürülebilirliği tehlikeye sokar. Halka arzlardaki yavaşlama nedeniyle, sermaye artırımları, tahvil ihraçları (koşullar karşılanabiliyorsa) gibi bazı tercihler kaçınılmaz olur. Pek çok şirket önemli gider ve maliyet tasarruflarına gider ve bu durum da bir sarmal gibi ekonomideki resesyonu hızlandırır. Yapısal reform destekli yeni ve makul bir ekonomi politikası taahhüdü olmadan da bu sarmaldan çıkılamaz. Bu halde, yatırım ve iş stratejilerinizi yansıtacağınız bütçelerde, olumlu ancak temkinli bir tutum gerçekçi olacaktır. O nedenle bu sene şirket stratejilerinin üretim-satış-finans üçlü saç ayağını dengede tutacak şekilde, kapasitelere ve gerçeklere uyumlu şekilde yapılmasını öneriyoruz. Bu üçlüden bir tanesinin diğerlerinden önde gitmesine izin vermeyin!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eyvah torunlar büyüdü! 12 Kasım 2024