2019’da ilk çözülmesi gereken konu: Menşe ispatı
Öncelikle 2019 yılının herkese mutluluk ve sağlık getirmesi temennisi ile başlamak istiyorum. Birçok açıdan zor bir yılı geri bıraktık. Enflasyon oranları, faiz, döviz gibi konuları düşündüğümüzde 2018 yılını uzun süre kimse hatırlamak istemeyecektir. Umarız 2019 yılında bu ekonomik sorunları yaşamayız ve 2018 yılını aramayız.
Gümrükte gündem olarak da 2018 yılı oldukça hareketle geçti. Ticaret savaşları, Brexit, ek vergiler, dış ticaret işlemlerindeki maliyetler, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Ekonomi Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı bünyesinde birleşmesi geçtiğimiz yıl en çok konuştuğumuz konular arasındaydı.
Ticaret savaşları menşe konusunu gündeme getiriyor
Uzun süredir ticaret savaşları dünya ticaretinin gündeminde (Trump etkisi) olmasına karşın 2018 yılında bu kavram en çok konuşulan konu oldu. 2018 yılının Haziran ayı içinde Avrupa Birliği (AB) ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ne karşı ticaret savaşı açtık.
Bilinen hikaye kısaca şu şekildedir: Trump dönemi ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri (ABD), önce Çin’den ithal edilen çelik (yüzde 25) ve alüminyuma (yüzde 10) ek gümrük vergisi getirdi. Bu vergiler sadece Çin ile sınırlı kalmayarak AB ve bizi de kapsacak şekilde genişledi. Bunun üzerine biz ve AB tarafından ABD menşeli ürünlere yönelik ek gümrük vergisi getirildi. İlk etapta 22 ürün grubuna yüzde 5-70 oranlarında değişen ek mali yükümlülük getirdik ama ABD ile o dönem yaşadığımız siyasi problem nedeni ile birlikte (rahip krizi) bu oranlar karşılıklı olarak 2 katına çıkartıldı.
Bu gibi savaşlarda en önemli konu menşe ispatı oluyor. ABD menşeli ürünler için menşe ispatının çok önemi olmuyor çünkü bir belge ibraz edilse de edilmese de ek vergi tehsil ediliyor. Asıl sorun, bu ürün grubuna girmiş ama ABD menşeli olmayan ürünler için söz konusu oluyor. Çünkü ek vergi ödememek için ABD menşeli ürün olunmadığının ispat edilmesi gümrük idaresi tarafından bekleniyor.
Aynı durum ilave gümrük vergileri için de geçerli
Ticaret savaşları geçen yılın ortalarında ciddi ciddi konuşulsa da ilave gümrük vergileri (İGV) konusu bizim açımızdan yeni değil. 2011 yılından bu yana başta tekstil sektör olmak üzere birçok sektörde ek gümrük vergileri konusu tartışılıyor. Hatta Aralık ayı içinde 2 ayrı düzenleme ile oyuncak, televizyon gibi birçok ürün grubuna yüzde 10 ile 30 arasında İGV getirildi.
Ticaret savaşı ile getirilen ek vergi gibi İGV’ler de ürün ve ülke bazında belirleniyor. İGV yürürlüğe konulurken hangi ülke menşeli ürünlerden alınıp alınmayacağı belirleniyor. Aynı ABD menşeli ürünlerde olduğu gibi İGV ödememek için muaf olarak belirtilen ülke ürünü olduğunun ispat edilmesi gerekiyor. Örneğin, İGV’lerin ortak özelliği, Avrupa Birliği’nden (AB) ATR Dolaşım Belgesi eşliğinde AB menşeli ürünlerde uygulanmamasıdır. Ancak, AB’den ATR Dolaşım Belgesi ile ithal edilen (serbest dolaşımda olan) eşyalar, başka ülke menşeli ise İGV tahsili yapılıyor. Bu nedenle gümrük idareleri, bu kapsamdaki eşyanın AB menşeli olup olmadığı sorgusu yapıyor.
Ne yapılmalı
İster ABD ister İGV’ye konu ürünler olsun, buradaki en önemli konu menşe ispatının hangi belge ile yapılacağı hususudur. Öncelikle ticarete konu ürün bir tercihli ticaretin konusu (Serbest Ticaret anlaması gibi) ise, menşe ispat belgelerinin hangileri olduğu ve ne şekilde tanzim edileceği açık olarak düzenlendiği için tartışma konusu dışındadır. Asıl sorun, bir tercihli ticaretin konusu olmayan menşeli ürün grupları için nasıl bir menşe ispat belgesi kullanmak gerektiğidir. Teorik olarak bu kapsamda kullanılması beklenen belge menşe şahadetnamesidir. İGV’lere konu ürünlerin menşe ispatı için ilave olarak “tedarikçi beyanı” ve “ihracatçı beyanı”nın da kullanılabileceği düzenlenmiştir. Ancak ABD menşeli ürünler için bu düzenleme maalesef yapılmamıştır. Kısa vadede bu ilave belge kullanımının ABD menşeli ürünlere getirilen ilave vergi uygulamasına da getirebilir.
Menşe tereddüttü bulunmayan ürünlere ilişkin her ithalatta bu belgeleri aramak yerine daha yapısal bir çözüm yapmak gerekiyor. Menşei konusundaki temel bir kriter olan “kuvvetli şüphe hali” bir düzenleme ile daha yaygın kullanımı sağlanabilir ve hangi konularda ithal anında menşe ispat belgesinin aranması veya menşe araştırması yapılması daha açık ve net kurallara bağlanabilir. Çünkü menşe konusunda tereddüt olmamasına karşın sırf temin edilmemesinden dolayı çok ciddi bir zaman ve parasal maliyete katlanıldığının unutmaması gerekiyor.