2019 yılbaşına kimse ajanda göndermedi
2019 yılbaşını öncekilerden ayıran eğilim, 2018 Aralık ayı sonuna doğru belirginleşmeye başlamış olmalı. O vakitler, bir dostum, “2019 yılbaşına kimse ajanda göndermeyecek galiba.” demişti. Nitekim, öyle de oldu. 2019 yılbaşına kimse ajanda göndermedi. Neden? Ben bu durumun, 2019 yılı iktisadi daralmasının son derece sarih bir göstergesi olduğu kanaatindeyim, doğrusu. 2019 yılı başında ekonomimizde düzelen bir şey yoktur. Şirketlerimiz hadisenin farkındadır. Eğer bir an önce tedbir alınmazsa, 2019 yılı, 2018 yılını mumla aratacak bir yıl olacaktır. Anlatmak isterim.
Her krizin, hayatın içinden ve cam gibi görünen bir dizi göstergesi olur
Ama önce şu başladığım ajanda konusunu bir tamamlayayım, müsaadenizle. Her krizin kendine özgü bir göstergeleri mutlaka olur. 2001 krizini takip eden yıllardı. Gazetemiz yazarlarından Fatih Özatay ve ben o vakitler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nda (TCMB) görevliydik. Krizden çıkışın göstergeleri neler olabilir diye etrafa bakıyorduk. Krize girdiğimizi ilk ne göstermişse, çıkışımızı da onun tam tersi gösterir mantığı ile eskiden normal olan ve bu dönemde olması gerektiği halde olmayanı arıyorduk.
Zagor ya da Teks testi işte böyle çıktı. Çizgi romanlar, o dönemde, maceranın en heyecanlı yerinde, yayınlarını kesiverdiler. İşler normalleşmeye başlayınca da, kaldıkları yerden yine yayıma başladılar. Şimdi şirket ajandalarına da aynı gözle bakmak gerekir diye düşünüyorum ben, doğrusu. Şirketlerimiz, kriz nedeniyle, reklam ve promosyon bütçelerinde tasarrufa yöneldiler Aynı gözlemi, gazetelerin sayfa sayısı ve televizyonlarda yayımlanan dizilere de genişletmek mümkün aslında. Özel kanallarda diziler neden art arda yayından kalktı? Aynı durum, gazetelerin sayfa sayıları için de geçerli. Hepsi aynı nedenden.
Peki, neden böyle oluyor? TCMB İktisadi Eğilimler anketi ekonomimizdeki hızlı büzüşme sürecini pek güzel özetliyor. 2018 yılı Eylül ayından Türkiye ekonomisi, iç pazardaki hızlı daralmaya koşut olarak, yavaşlıyor. Üretim azalıyor ve istihdam bundan olumsuz etkileniyor.
2019 başında Türk ekonomisinde daha düzelen bir şey yoktur
Şimdi hatırlayalım, lütfen. Geçen yılı yüzde 40’a yaklaşan devalüasyon ile tamamladık. Ocak 2019’un başında ise Türk ekonomisinde düzelen bir şey olmadığını hemen yine aynı barometreye bakarak anladık. Ne oldu? Bir twit ile Türk lirası, daha bismillah demeden, yüzde 6 daha deval yedi. Böylece seçime kadar devam ettirilecek pansuman tedavisinin esasa müteallik olmadığı yılın en başında tescil edilmiş oldu. 2019 yılı başında, Türkiye ekonomisinde düzelen bir şey yoktur dememin sebebi budur işte. Kemerleri bağlı tutun, lütfen.
Amerikalılar, bilanço temizlemek için TARP’ı kullanmışlardı
Peki, neden? Türkiye, şirket ve banka bilançolarında biriktirdiği yabancı para cinsinden aşırı borç sorununu, temizlemeye daha başlamadı. “Problemli Varlıkları Kurtarma Programı” (Troubled Assets Relief Program-TARP) demişti 2008 krizinde işin çözümüne Amerikalılar. TARP, fazla borçlanan şirketleri devlet eliyle, yani kamu parası ile kurtarma operasyonuydu. Nasıl Türkiye 2001 yılında bankaları kamu parası ile kurtarmışsa, TARP ile de, Amerikan bankaları ve şirketleri kamu parası ile kurtarılmış oldu.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Türkiye, 2001’de milletin parası ile bankaları kurtarmaktan, 2019’da yine milletin parası ile şirketleri ve bankaları kurtarma noktasına mı geldi?” Evet. Peki, ille de kamu parası ile, şirketleri kurtarmak zorunda mıyız? Hayır. Aynı operasyonu özel kurtarma mekanizmaları ile de yapabilmek mümkün. Orta ve Doğu Avrupa’da Avrupa Kalkınma Bankası (EBRD)’nın, Dünya Bankası’nın yan kuruluşu IFC ve özel şirketlerle birlikte kurduğu “Sıkıntılı Varlıkları Kurtarma Fonu” (Distressed Assets Fund) ya da “Özel Durumlar Fonu” (Special Situations Fund) örnekleri mevcut. Seçim sizin.
Ülkenin üretim ve istihdam kapasitesini muhafaza etmek temel amaç olmalıdır
Peki, ne yapıyor bu tür şirket kurtarma mekanizmaları? Bunların hepsinin temel amacı ülkenin üretim ve istihdam kapasitesini korumak. Öncelikli olarak, banka bilançolarındaki, “sıkıntılı ya da problemli varlıklar” tanımlanıyor. Bu işin boyutunu saptamak bir nevi stres testi yapılıyor. Sonra bu varlıklar, derin bir ıskontoyla, banka bilançosundan alınıp, yeni TARP fonuna aktarılıyor.
Daha sonra bu varlıklar vasıtasıyla kaynak sağlamış ama fazla açılmış olan şirkete, durumunu düzeltmesi için yönetim ve kaynak desteği sağlanıyor. Borçlar yeniden yapılandırılıyor. Mesela “hisse senedi ile değiştirilebilir tahvil” ile borçlar yeniden yapılandırılırsa, borçlu şirket vade sonunda borcunu geri ödüyor. Ödemezse, borç belli bir orandan hisse senedine dönüştürülüyor. Ve senetler borsada satılıyor. Sonuçta, yatırılan kamu kaynağını geri almak ve şirketi yüzdürerek ülkenin üretim ve istihdam kapasitesini korumak amaçlanıyor. Kamu kaynağı kimseye peşkeş çekilmiyor. Hadise şeffaf bir biçimde cereyan ediyor.
Asıl meseleye odaklanmak derken, aklımda TARP benzeri mekanizmalar var doğrusu. Meseleye odaklanıp, meseleyi mesele olmaktan çıkartmaya çalışmadığınızda, mesele kendiliğinden ortadan kalkmıyor, yalnızca daha büyük bir mesele haline geliyor. 2019 yılı başında manzara-i umumiye, işte böyledir. Çıkış vardır. Ancak şimdilik gereken niyet ve çabayı en azından ben göremiyorum. Ya siz?