2019 kırılma yılı olabilir mi?
Berlin Duvarı’nın yıkıldığı 1989 yılı Batı dünyasında yepyeni bir dönemin miladı olarak algılanmıştı. Batı’nın uyguladığı kapitalist sistemin ve liberal demokrasinin kesin zaferi ilan edilmiş, dünyanın barış içinde küresel kalkınmanın gerçekleşeceği bir döneme girdiği vurgulanmıştı.
Şimdi çok farklı bir tablo var karşımızda. Batı’daki zafer iyimserliği yerini derin kaygılara bırakmış durumda. 1989 sonrasında Batı’nın güdümünde hızlanan ve Batı dışındaki dünyada muazzam bir atılıma yol açan küresel dönüşüm süreci Batı toplumlarında giderek genişleyen bir kesimin tepkisini çekiyor. Batı’nın 2.Dünya Savaşı sonrasında kurmuş olduğu küresel düzenin kurumları ve kuralları ciddi biçimde sorgulanıyor. Batı toplumlarında Savaş sonrasında sağlanmış olan sosyal kontratın da miadını doldurduğu ileri sürülüyor.
2019 yılına da, özellikle Batı ülkelerinde kendilerini bu sürecin kaybedeni olarak gören insanların, otoriter - popülist liderlere ve dışlayıcı milliyetçiliği savunan siyasi akımlara ilgi gösterdiği bir ortamda girdik. Bu ortam İngiltere’yi Brexit çıkmazına sürükledi, ABD’de Trump devrini başlattı, başka Macaristan olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde küreselleşmeyi ve liberal demokrasiyi tu kaka ilan eden liderlerin iktidara gelmesine yol açtı. “Önce ülkem” diyen ve dünyayı hasım olarak gören liderlerin yaygınlaştığı bir ortamda kaygıların artması doğal aslında.
2018 biterken kaygılar tırmandı
2018 yılında yaşanan ve yıl borsalardaki düşüşlerle biterken yeni boyutlar kazanan kaygılara yol açan gelişmeler arasında öne çıkanlar şunlar:
* 2017 yılında dünya ekonomisinde iyimser beklentilere yol açan senkronize büyüme 2018 yılında son buldu ve IMF dünya ekonomisini için yaptığı büyüme tahminini aşağı çekti.
* ABD dışındaki ülkelerin pek çoğunda, öncelikle de dünya ekonomisinde büyük pay sahibi olan Çin’de, Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunda ve Japonya’da ekonomik büyümenin hissedilir biçimde yavaşlaması gündemde.
* ABD’de ise Trump’ın özel sektöre bahşettiği vergi indirimlerinin ve genişlemeci mali politikaların katkısıyla %3 dolayına yükselen büyüme hızının devam edemeyeceği beklentisi giderek güçleniyor. 2009’dan bu yana süren kesintisiz büyüme sürecinin son aşamasına yaklaşıldığını düşünenler giderek artıyor.
* Başkan Trump’ın, adeta şımarık bir çocuk gibi davranarak, ülkeyi kendi kaprislerine göre yönetme eğilimine girmesi ve kendisine akıl telkin edecek herkesi yanından uzaklaştırması toplumdaki ve özellikle iş dünyasındaki kaygıları artırıyor.
* Dünyanın 2008-9 krizinden çıkması için bilançolarını hızla büyüten, küresel likiditeyi pompalayan ve faizleri sıfıra yaklaştıran ABD Merkez Bankası’nın(FED) ve Avrupa Merkez Bankası’nın(AMB) bu politikalarını sona erdirme yoluna girmesi dünyadaki likidite bolluğuna alışan piyasaları tedirgin ediyor, belirsizliği artırıyor.
* Merkez bankalarının normalleşme sürecine girmesi, küresel likiditenin bollaştığı ve faizlerin dip yaptığı dönemde dolar gibi sert paralarla hızla borçlanan şirketleri ve hane halkını da tedirgin ediyor.
Batı toplumlarında yükselen küreselleşme karşıtlığı ve Başkan Trump’ın tetiklediği ticaret savaşlarının genişlemesi olasılığı, iş dünyasını tedirgin etmeye başladı. Dünya ticaretindeki yavaşlamanın da benzer bir etki yaptığı görülüyor.
* Dışlayıcı milliyetçiliğin yükseldiği ve başına buyruk liderlerin çoğaldığı bir dünyada, ülkeler arasında yeni gerilimlerin, hatta çatışmaların yaşanması olasılığı da kaygıları besliyor.
Dokuzlu yılların farklı önemi
Geçen yılın Eylül ayında rekorlar kıran ABD borsalarının yılın son haftalarında ciddi bir sarsıntı geçirmesinde ve 2008’den beri ilk kez yılı ekside kapatmasında, Çin borsasında %25, Avrupa borsalarında %13 dolayında düşüşlerin yaşanmasında yukarda değindiğim gelişmelerin etkisinin olduğunu düşünmek mümkün.
Bu tabloya bakarak 2019 yılının bir kırılma yılı olabileceğini düşünenler, dokuzlu yılların tarihte önemli gelişmelerin ve kırılmaların yaşandığı yıllar olduğunu hatırlatmaya başladılar İngilizce medyada. Fransız devrimi 1789’da başlamış, ABD’deki büyük krizin tetikleyicisi olan borsa çöküşü 1929’da yaşanmış, 2.Dünya Savaşı 1939’da başlamış, Çin Kömünist Partisi 1949’da iktidara gelmiş, İran devrimi 1979’da gerçekleşmiş, Margaret Thatcher aynı yıl İngiltere başbakanı olmuş. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmış ve Çin’deki Tiananmen ayaklanması kanlı biçimde bastırılmış.
Bakalım 2019 yılı da bir kırılma yılı olacak mı?