2018’in ilk sürprizi: İran
Çok değil bir hafta öncesinde 2018’e dair kaleme alacağım ilk yazının İran temasından oluşacağını söyleseler kesinlikle inanmazdım, ‘hadi canım oradan’ derdim. Dememek gerekiyormuş; yılın ilk tecrübesini de edinmiş bulundum.
En sonda söyleyeceğimi şimdiden belirtmekte fayda var; İran konusu önemli. Hem de çok önemli. Temelde dini söylemlerle kurulu, güvenlik devleti örnekleri listesinin tartışmasız en üst sıralarında yer alan bir ülkeden bahsediyoruz. Yaşanan olayların tesadüfen olma ihtimali de doğal olarak bir hayli düşük kalıyor. Üstelik son yıllarda bulunduğu coğrafyada başka ülkelerin siyaset arenalarını belirleyen en önemli mühendis ülkelerden de birisi. Irak’tan Suriye ve Lübnan’a dek uzanan geniş bir hat üzerinde İran etkisinden bahsediyoruz. Suud yönetimi ile giriştiği mücadele, ABD’nin milli güvenlik belgesinde açıkça tehdit olarak belirtilmesi de cabası. Hepsi kendi özelinde ayrı bir tartışma konusu.
Bugün Irak yönetimi İran’ın izlediği bölge politikalarına ters düşmekten uzak bir pozisyonda. Suriye’de Şam’ın kaderi 2016’nın sonlarında tahmin edilenden farklı bir yönde gelişiyorsa kuşkusuz İran ve Rusya’nın duruşu, aldıkları aksiyonlar sayesinde gerçekleşti. Kaldı ki İran, Türkiye’nin bölgede terörle mücadele konusunda destek aradığı, zaman zaman da bulduğu bir müttefik ülke konumunda.
2017’yi devretmeye hazırlandığımız son iki gün içerisinde yılların sıkışmışlığı, ambargonun getirdiği ekonomik zorluklar ve bir şekilde dışarıdan da müdahalenin sürece katkıda bulunduğu düşünülen haber akışı izliyoruz. Bölge riskleri açısından sürecin uzaması Türkiye için gerek güvenlik, gerekse de fiyatlamalar için risk unsuru taşıyor. Bunun ne anlama geldiğini birçok kez Suriye örneğinde tecrübe etme şansımız oldu. Son canlı örneğini ise Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilen bağımsızlık referandumu sürecinde gördük. Nette önemli midir? Kesinlikle.
Yılın ilk iş gününde ilk kez Türkiye’nin süreci nasıl izlediğini resmi açıklama ile öğrenmiş olduk. Dışişleri’nin duruşu şu aşamada durumdan endişe duyan, itidal çağrısı yapan ve Ruhani açıklamalarının izlenmesi gerektiğinin altını çizer şekilde. İran’a dair yorum, değerlendirme yaparken iki, üç kez hatta daha fazla düşünmenin hata olmayacağını bilmek gerekiyor. Bu bölgenin bir büyük devletin daha istikrarsızlaşmasını kaldıramayacak güçsüzlük ve kırılganlıkta olduğu su götürmez bir gerçek. Fay hatları her köşede harekete geçmeye hazır konumda. Türkiye bunu çok iyi biliyor. Mevcut duruş bu nedenle önemli. Çok önemli.
Bir önemli açıklama daha izledik. Dini lider Ayetullah Hamaney olayların başlangıcından bu yana ilk kez sessizliğini bozdu ve gelişmeleri dışarıdan müdahale olarak tanımladı. Doğru zaman geldiğinde ise olaylarla ilgili halka tekrar sesleneceğini belirtti.
Ruhani’nin ilk günlerdeki duruşu zaman içerisinde ne kadar terse döner ve sertleşmeye müsaade eder, sokakların hareketliliği kaç gün devam eder, güç kullanımı artar mı gibi soruların yanıtlarını vermek kolay değil. Dedim ya, bahse konu ülke İran. Kendi içerisinde apayrı bir dinamik.
Piyasa fiyatlamalarını da kestirmek kolay değil. Yerelde bizi, küreselde geneli etkileme potansiyeli zaman içerisinde yüksek. OPEC’in 29 Aralık 2017 itibarıyla kapasite açısından en büyük üçüncü ismi İran. Türkiye’nin enerji cephesinde yaptığı önemli anlaşmaları var. Nükleer Anlaşması ile birlikte Avrupalı yatırımcıların bölgeye artan ilgileri ve yatırım planları söz konusu. O nedenle herkes tetikte süreci izliyor ama yorum yapmak kolay değil. Tek başına şu hali ile risk iştahını bozar mı? Kuzey Kore’nin 2017 akışını ve piyasa tepkilerini düşündüğümüzde ‘kolay değil’ demek mümkün.
Bu vesile herkese huzur içerisinde, güzellikler açısından 2017’yi aratmayan bir yeni yıl diliyorum.