2018'deki tüm yollar mali disipline çıkıyor
2003-2016 dönemindeki aralık aylarının ortalaması yüzde 0.3040 ve bu ortalamalardan sapmalar yüzde 0.5137 kadar bir enflasyonu işaret ediyordu. Tahminim yüzde 0.6 2017 yıllını yüzde 11.82 kapatacağımızı öngörüyordu. Gerçekleşen rakamlar yüzde 0.69 ile 2017 yılını yüzde 11.92’ı işaret etti. Taze meyve sebzede tüm dünya ülkelerinin düşüş eğilimi sağlam bir trende dönüşmüş durumdayken bizdeki yıllık artış yüzde 27.59. Bu yılın ham petrol fiyatlarındaki ortalama seviye 60 USD/Varil olacak. Böylece enerjideki artış en az 2017 deki yüzde 10.41 düzeyi kadar olacak. Jeopolitik gerginliklerdeki artışa bağlı olarak yüzde 12.00-yüzde 14.00 arasında gerçekleşme olasılığını da bir yerlere not etmekte fayda var. 2017 yılında ulaştırma, dayanıklı tüketim ve işlenmiş gıda fiyatları üzerinde kurun gizlenemeyen bir etkisi vardı. Coğrafyamızın olumlu gelişmelerini atlamamak lazım. Euro bölgesindeki talep sağlam artıyor. Bu etki ihracatı olumlu yönde destekliyor. Ayrıca 1.20 EUR/USD seviyesi ve zayıf TL, küresel rekabet avantajımıza dönüşüyor.
Maalesef bizi bekleyen önemli 2018 fiyat artışları bulunuyor. Yeniden değerleme yüzde 14, binek otomobiller yüzde 20, trafik cezaları yüzde 14.76, köprü geçişleri yüzde 25 ve otoyollar yüzde 11 ile yüzde 25 arasında artışa konu oldular. Buna bir de BOTAŞ eklendi. Şirket, özel sektör doğalgaz santrallarına sattığı gaza da zam yaptı. Böylece doğalgaz santrallerinin maliyetleri yüzde 13,6 yükseldi. Diğer taraftan elektriğe yapılmış artış yüzde 8,8’da kaldı. Aradaki yüzde 4.8’lik fark enerji üreten özel sektör firmalarına maliyet olarak binmiş oldu. Doğalgaz çevrim santralleri ya da doğalgaz enerji üretim üniteleri, Türkiye gibi dışa bağımlı ülkeler için oldukça önemlidir. Enerji üretimimizle enerji tüketimimiz arasındaki farkı sürekli enerji kaynaklarıyla karşılamamız olmazsa olmazlarımız arasında arka planda hep durur. Bu özellikteki doğalgaz santrallerimizin kurulu kapasitesi toplamın yüzde 33’ü kadardır.
İşlenmemiş gıda fiyat artışları, 2018 yılında da başımızı ağrıtacak. Çünkü yapısal adımların ulusal yaygınlık kazanarak yerleşmesi zaman alacak. Bütçe ile kol kola giden cari açık (ikiz açıklar), kamunun borçlanma gereksinimini 2017 yılı boyunca yüksek düzeyde tuttu. Bunu TL’nin hızlı değer kaybı da desteklemişti. 2018 öngörülerinde, diğer her şey sabit kalsa bile, FED 3 kez faiz artıracaktır. Hazine’nin de borçlanma maliyeti de bu paralelde yükselecektir. Zararın toplumun tüm kesimlerine yansıtılmasıyla, maliyetteki artış yükselen borçlanma gereksinimine rağmen yeni açıklara neden olmaz. Bu yansıtma zam şeklinde olur. Nitekim öyle de olmuştur.
Sonuç olarak tasarruf oranımız yüzde 14’lere sıkışıp kalacaktır. Tüketici güvenindeki kötümser bekleyişse olduğu gibi korunacaktır. Tahmini enflasyon, istihdam ve büyüme; birbirini aşındıran süreçlerle 2018’deki gündeme yerleşecektir. Küresel borçlanma maliyetlerindeki normalleşmenin bir güzel yanı varsa, o da bize mali disiplini hatırlatması olacaktır. İşte o zaman konjonktürel güçlük kaçıştan öte bir çıkış niteliğine bürünecektir.