2018’de iki misyon
Hafta sonunda 2017 yılını tamamlayacağız. Son yazılarda hem biten yılı değerlendirdik hem de ileriye dönük bazı ipuçları vermeye çalıştık. İleriye de bakmamız gerektiğine ilişkin vurgumuzun bugünü boşlamamız gerektiği anlamına gelebileceği yönünde eleştiriler aldım. Böyle bir algıya yol açtıysam özür dilerim. Bugünün sorunlarının hem nitelik hem de nicelik olarak göz ardı edilecek türden sorunlar olmadığı kanısındayım. Siz 2017 sonuna doğru kopan abartılı büyüme fırtınasına bakmayın. Üçüncü çeyrek büyümesi bir anlamda arızi nedenlerle genel trenden kopmanın sonucu olarak ortaya çıktı. Son çeyrek verileri açıklandığı zaman normale dönmüş olacağız. Büyümeyi hızlandıran iki etken ya bütünüyle ortadan kalkacak ya da etkisini azaltacak. Ortadan kalkacak olan “baz etkisi” dediğimiz olgu. Bir dönemin büyümesini ölçerken bir yıl öncenin aynı dönemdeki büyümesini baz alarak hesaplama yapıyoruz. Baz küçükse ölçümünü yaptığımız yılın büyümesini belli bir abartı marjıyla ölçmek durumunda kalıyoruz. 2016 yılı üçüncü çeyreğinde büyüme hızı sıfırın altında. Yani 2017 ölçümü için düşük olmanın da altında bir baz var. Dördüncü çeyrekte bu baz değişecek. Etkisini azaltacak olan ise ekonominin büyüme ivmesi. 2017 yılında ikinci çeyrekten üçüncü çeyreğe büyüme ciddi ölçüde yavaşlamış görünüyor. Bu büyümenin istim kaybetmeye başladığına işret ediyor. 2018 yılını daha da ileriye taşımak için önce bu istim kaybını gidermek gerekecek.
2017 yılında yeni yıla aktarılacak mirasta olumsuzluk taşıyan tek nokta büyümenin ivmesini kaybediyor olması değil. Enflasyondaki hızlanmayı, işsizlikteki yüksek düzeyi, kamu bütçesindeki büyük açığı, artmaya başlayan cari açığı, hızla büyüyen dış borç stokunu, borçlanmada baş gösterecek dış finansman güçlüklerini de 2018 yılına aktarılacak olan olumsuzlukların arasına koymamız gerekir.
Bütün bunlar 2018 yılının zorlu geçeceğini gösteriyor. En büyük zorluk da kritik bir yıl hüviyeti taşıyan 2018’de önceki yıllardan aktarılan ve çoğu da kısa dönemli olan sorunlara takılıp kalmak olacak. Bu söz konusu sorunları yok varsaymak gerekir anlamına gelmiyor. Tersine, bir yandan bu sorunlarla boğuşurken bir yandan da önümüzdeki dönemde daha da ağırlık kazanacak küresel teknolojik değişimleri uygulamaya aktarmak gerekecek. Bu durumda 2018’in çift misyonlu bir yıl olacağını öngörmek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Önceki yıllardan aktarılan sorunları hızla çözüm rayına oturtup sonuca götürmek bu misyonlardan birisi. Türkiye ekonomisini dünyadaki teknolojik değişime ayak uydurabilecek, yaşama geçmeye başlayan dördüncü sanayi devriminin gereklerini yerine getirebilecek bir sürecin ilk adımlarını atmak da 2018 yılının ikinci misyonu olarak tanımlanabilir.
Bu iki misyonu bir arada taşımak ve sonuca götürmek yapılabilir bir hedeftir diye düşünüyorum. Bunun iki temel koşulu olacaktır. Bir tanesi siyasetin ekonomide risk üreten, risk algısını besleyen bütün söylem ve eylemlerinden vazgeçtiğini ikna edici bir şekilde sergileyen bir noktaya çekilmesidir. Bunun için siyasetin odak noktasını değiştirmesi gerekiyor. Oy kazancı siyaset için önemli gayet tabii. Ama siyaset alanına geri dönüp bakıldığında risk üreten siyasi eylem ve söylemlerin uzun dönemde oy kaybettirdiği görülür. Böyle bir değişimin 2018’in en önemli adımı olacağı kanısındayım. İki misyonu bir arada sonuca taşımanın ikinci koşulu Türkiye ekonomisinde kaynak tahsisinin yapısını ve yönünü değiştirecek adımların atılmasıdır. Son küresel krizden bu yana özel sektörün yatırım alanından adeta çekildiğini, sanayi sektörüne yapılan yatırımların neredeyse sıfır noktasına gerilediğini biliyoruz. Kaynak tahsisinin radikal biçimde ters döndüğü anlamına gelir bu. Oysa, önümüzdeki dönemde dünyada kendimize bir yer edinebilmemiz için dördüncü sanayi devrimine ayak uydurmamız, bunun için de kaynak tahsisindeki tersine dönüşün yönünü değiştirmemiz gerekiyor. Bu öyle “haydi yön değiştirelim” demekle olacak iş değildir.
Hemen, bu gün, az hedefli çok destekli bir sanayi planı hazırlayıp, özel kesim ve kamunun elindeki kaynakların büyük kısmının bu seçili sanayilere tahsisini sağlayacak düzenlemeler yapmaya başlamak gerekir diye düşünüyorum.
2018’in kilit bir yıl olacağı kanısındayım. Bir yandan mevcut sorunlar çözüme götürülürken bir yandan da önümüzdeki dönem için gereken yapının inşasına başlamak gerekecek diye düşünüyorum. Bunu beceremezsek 2019 yılına “ne oldu da biz dünyada bu kadar geriye düştük” meselesini konuşarak gireriz.