2017 yılında Türkiye ekonomisi
Önceki yazıda dünya ekonomisinin 2017’de parlak bir yıl yaşamayacağını söyledim. Eski risk unsurlarının devam edeceği a yenilerinin de bunlara katılacağı görülüyor. Bu nedenle artacak olan belirsizliğin genelde riskten kaçışa ve temkinli bir kaynak kullanımına yol açacağını düşünüyorum. Bu tablodan dünya ekonomisinin yine yavaş olacağı, büyüyememe sorununun devam edeceği anlaşılıyor. Türkiye ekonomisinin de benzer bir yıl geçireceğini öngörmek mümkün. Yeni yılda önceki yıllardan sarkan olumsuzluklar etkili olmayı sürdürecek. Bunlara yenileri de katılacak.
Son yıllarda Türkiye ekonomisinin büyüyememe sarmalına sürüklendiğini söylemek mümkün. 2008 krizinden hızlı ve parlak bir çıkış yapan ekonomi 2011 sonrasında ciddi bir durgunluğa sürüklendi. Adeta büyüme ivmesi kaybedildi. İçerideki siyasi iklimin bozulması, jeopolitik risklerin yoğunlaşması, dünya ekonomisindeki yavaşlama ve bundan kaynaklanan harcama-talep kaybından etkilenilmesi gibi etkenler bu sürecin ana nedenleri arasında yer alıyor. Sonuçta, özel kesim güveninin önemli ölçüde gerilediği, genel bir harcama isteksizliğinin geliştiği ve bu bağlamda özel yatırım harcamalarının neredeyse durduğu bir iktisadi iklim ekonomiye hakim oldu. 2016 yılı tablosunun bu özelliklerin tümünü taşıdığını biliyoruz. 2017 yılında bu tabloyu önemli ölçüde değiştirecek bir dinamik görülmüyor.
Türkiye ekonomisinde büyüyememenin devam etmesinin 2016 yılından aktarılan en önemli sorun olduğunu düşünüyorum. Yıla görece hızlı başlayan büyümenin ikinci çeyrekte ivme kaybettiğini üçüncü çeyrekte ise büyümenin negatife döndüğünü biliyoruz. Gelişmeler dördüncü çeyreğin de düşük bir hızla geçileceğin işaret ediyor. Genel olarak yılın yüzde 2 ya da altında bir yıllık büyüme hızı ile tamamlanacağı tahmin ediliyor. Bu temponun 2017 yılında telafi edilmesi zor gibi görünüyor. Orta Doğudaki gerilim ve çatışmanın daha da artarak sürmesi bunun önemli nedenlerinden birisidir. Güven kaybının ve risk algısının yükselmesine neden olan bu etken 2017 yılında da yatırım iştahının düşük kalmasına ve dolayısıyla büyüme kaybına yol açacaktır. Son yıllarda Türkiye ekonomisinde iktisadi faaliyetin yönetilip yönlendirilmesinde bir dağınıklık, dolayısıyla bir etkinlik kaybı gözlenmektedir.
Ekonomiyi yönetenler de bunun farkındadır ve 2017 yılına dönük görece büyük ölçekli bir teşvik paketi açıklanmıştır. Kendi adıma bu paketin de dağınık ve etkin olmaktan uzak bir girişim olmayı aşamadığı kanısındayım. Ekonominin yönetilip yönlendirilmesindeki zafiyetin sonuçta kaynak kullanımını da önemli ölçüde etkilediği ve son dönemde ortaya çıkan inşaat ağırlıklı kaynak tahsisinde önemli rol oynadığı kanısındayım. İnşaat sektörünün sürüklediği büyüme süreçlerinin sürdürülebilir olmadığı biliniyor. Coşuyla başlayan süreç çoğu zaman ciddi bir resesyonla sonlanır. 2017 yılı Türkiye ekonomisinde böyle bir sonlanmanın başlangıç yılı olmaya adaydır diye düşünüyorum.
Ekonomideki bu tür yerli sorunlara ek olarak 2017 yılında dışarıda gelişen yeni süreçler de bizi etkileyecektir. Bunlar da temelde belirsizlikleri güçlendiren, risk algısını bozan yani olumsuz etkiler taşıyan gelişme olasılıklarıdır. Örneğin, yanı başımızda patlak veren Brexit olayı bizi bu en çok bu özelliği ile etkileyecektir. Brexit’in devreye girmesi ile birlikte bizim en büyük pazarımız olan AB küçülecektir. Bu kuşkusuz zaman içinde oluşacak bir süreçtir ama devreye girmesi dahi belirsizlik yaratacak, risk algısını bozacak bir gelişme olacaktır. 2017 böyle bir sürecin başlama yılı olabilir. Benzer başka bir etken de yeni ABD başkanı Trump’ın taşıdığı belirsizliklerdir. Trump’ın seçim sürecindeki söylem ve tavırlarının özellikle bizim türümüzdeki ülkelerde risk olarak algılandığını biliyoruz. Bu süreçten bizim de etkilenmemiz yüksek bir olasılıktır. Kaldı ki yeni ABD başkanının bizim güneyimizdeki riskli süreci etkilemesi olasılığı da var. Bu da önemli bir belirsizlik ve şimdiden risk olarak fiyatlandığını düşünmek yanlış olmaz.
Türkiye ekonomisi 2016 yılının en riskli ülkeleri arasında en üst sıralarda yer alıyordu. İçeride ve dışarıda yaşanması olası gelişmeler yeni yılda da bu konumun değişmeyeceğini gösteriyor. Bu konum yıl içinde CDS priminin yükseleceği, ulusal paranın değer kaybedeceği ve faiz oranının görece yüksek düzeyde seyredeceği anlamına gelir.