2017, hedefler, temenniler...
Ve geldi yeni yıl. Hani kimilerinin tabiri ile, yeni heyecan mıdır, yoksa gelen gideni mi aratır, bunun için fal bakmak gerekir; tabi ki iyi olması en büyük dileğimiz. Ancak her yıl olduğu gibi, 2016’nın da son günlerinde yayınlanan yasal düzenlemeler, ilave vergiler, artışlar, değişimler herkesi tedirgin eder ve düşündürür, acaba daha iyi bir yıl mı geçecek, yoksa geçim daha mı zor olacak.
Örneğin hazır giyimciler, yıla en dertli başlayanlar. Sebebine gelince, özellikle son dönemde ithali yapılan ürünlerin başını çeken ülkeler olan başta Bangladeş ve Pakistan olmak üzere; Endonezya, Kamboçya, Sri Lanka, Hindistan gibi ülkelerden gelen ürünlere ciddi oranlarda ilave vergiler gelmesi. Yanı sıra tekstilin ana hammaddesini oluşturan iplik, elyaf, kumaş gibi ürünlerin de mevcut gümrük vergilerinde artış olması da yine tekstilcileri son derece şaşırtan bir gelişme oldu. Aslında bu beklenilen bir durum gibi görünüyor olsa da, herkes senenin ortalarında ve daha fazla sektör ile diyalog sonrasında karara bağlanılacağı görüşü hakimdi. Ancak öyle olmadı.
Şimdi ilk bakıldığında, her zaman yerli üretimin artmasını destekleyen ve ihracatın çok önemli olduğunu vurgulayan bir kişi olarak, elbette ben de resmi bu yönü ile okuyarak çok yadırgamadım. Ancak, biraz derinlikle bakınca kaçırılan iki önemli nokta göze çarpıyor. Türkiye 2008 yılından bu yana sürdürdüğü katma değerli ürün üretme politikasının yanına yeniden tekstili de mi ekledi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu benim tam çözemediğim ilk nokta, zira bu değişiklikler, yerli üretimi destekleyici türde, elbette yerli üretim artsın, bu mutluluk verici. Ancak hep söylediğimiz katma değerli ürün, kar marjı yüksek ürün, teknolojik ürün üretim ve ihracatını arttırma hedefine çok da uygun bir sektör değil tekstil sektörü. Hele ki güçlü markalar yaratmaz isek, bu durum daha da endişe verici hal alabilir. Aslında hazırgiyimde son zamanlarda, yurtdışında mağaza açma trendi hepimizin dikkatini çekiyor ve bizleri gururlandırıyor. Bilinir markalarımız da olmaya başladı. Fakat ikinci çekincem olan konu şu ki, bu vergi artışları bu tarz markalara da zarar verebilir. Diyeceksiniz ki, transit göndermek var iken, ürünleri neden ithal etsinler ki. Elbette öyle olacak, ancak şu bir gerçek ki, yurtdışında mağazalar açma başarısını elde edebilen markalarımızın asıl en önemli güçlerinden bir tanesi, yukarıda bahsettiğim ülkelerde ürettirdikleri bu ürünlerdeki rekabetçi satın alma başarısı. Üretimin Türkiye’de ve yüksek girdi ile yapılacak olması, acaba yurtdışı mağazalarındaki ürün fiyatlarını yüzde kaç oranında arttıracak ve ihracatımızı negatif mi etkileyecek sorusu iyi düşünülmeli.
Türkiye, büyük bir ekonomi, büyük olduğu kadar da güçlü bir ekonomi demek mümkün. Ancak yıllardır mücadele ettiğimiz dış ticaret açığımız konusunda bu yıl da çok başarılı olduğumuz söylenemez. Aralık verileri 2016 yılında ihracatın geçen yıla göre yüzde 0.84 azalarak 142 milyar 610 milyon dolara indiğini ortaya koydu. İthalat ise yine 2015’e göre yüzde 4.17 azalarak 198 milyar 577 milyon dolara geriledi. 2015’te yüzde 69.4 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 71.8’e yükseldi, bu ise sevindirici tarafı. Ancak, halen yapmamız gereken çok ihracat, gitmemiz gereken çok yol var. Haydi hayırlısı.