2016’da da tünelin ucunda pek bir ışık yok!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Açık söylemek gerekirse, belki de ilk defa ekonomik gidişat konusunda olumlu bir şeyler söylemek için bu kadar zorlandığımı hatırlıyorum. Her şeyi bırakalım, çevremizde (ve hatta bizzat içimizde) cereyan eden siyasi ve askeri meseleleri görmezden gelerek bir ekonomik analiz yapmak devekuşuculuktan başka bir şey olmaz. 

Haydi, diyelim bunları görmezden geldik. Beni (uzun zamandır) rahatsız eden önemli bir nokta rejimin hâlâ yerleşik büyük sermayedarlarla ve müteşebbis kesimle bu kadar kopuk bir ilişki içinde olması. Bugün Çin gibi komünist bir rejim bile son 20 yıldaki hızlı kalkınmasını yarattığı sermayedar kesim ve onlarla ortak geliştirdiği kalkınma politikalarına borçlu. Daha öncesinde hızla kalkınarak orta gelir tuzağından kurtulan Japonya ve Güney Kore’yi saymıyorum bile. Bu ülkeler büyüme modellerini tamamen devlet ile özel sektör arasındaki yakın ilişkiye ve ortak planlamaya dayandırmışlardı ve hâlâ da öyle. Bizde ise AKP’nin iktidara gelmesinin üzerinden 3 meclis dönemi ve tam 13 yıl geçti. 4. Dönemde hâlâ ve hâlâ neden bu ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturmadığını, doğru dürüst bir kalkınma politikası geliştirilmediğini, hükümette bu ilişkileri geliştirecek tecrübe ve bilgi birikimi olan kadroların öne çıkmadığını anlayabilmiş değilim. 

Denilebilir ki, son 13 yılda ekonomimiz (küresel krizi saymazsak) ciddi bir krize girmedi, giderek yavaşlasa da büyümeye devam etti, dış ticaret hacmimizde belirgin bir artış sağlandı, gelir eşitsizliği az da olsa düzeldi, işgücüne katılım oranı artmasına rağmen işsizlik oranı korunabildi ve enfl asyon tek haneli düzeylerde kaldı. Doğru, ancak bütün bu konularda artık ciddi bir tıkanma noktasına da gelmiş bulunuyoruz. 

Milli gelirden başlarsak. 2015’de kişi başına düşen milli gelirimiz 9.200 dolar civarında gerçekleşmiş olacak. Bu (2009 kriz yılını saymazsak) bu sene 2007 yılının da gerisinde kaldığımızı gösteriyor. Bu gelişmede TL’nin değer kaybının da bir miktar etkisi olduğu iddia edilebilir. Ancak, kim döviz kurunun gerçek değerinin bugünkü seviyeler olmadığını söyleyebilir ki? 

2015’te altın hariç ihracat gelirimiz 133.4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu rakam 7 sene önce (2008’de) 126.6 milyar dolardı. Yani, 7 sene az gitmiş, uz gitmiş ve pek de bir yere varamamışız. Üstelik önümüzdeki dönemde Rusya ile sorunlarımızı çözemezsek ve Orta-Doğu’daki kaotik yapı devam ederse, bu rakam 2015’den de geriye gidecek. 2012 Haziran’ında yüzde 8’e kadar gerilemiş olan işsizlik oranı ise, o günden beri (tam da büyüme oranının yüzde 3’lere gerilemesiyle birlikte) tekrar bir artış eğilimi içerisinde. Elimizdeki son rakam (Eylül 2015) yüzde 10.4. yüzde 8.8’lik enfl asyonun (özellikle diğer ekonomilerde rekor düşük seviyeler görülürken) başarı hanesine yazılamayacağı ise muhakkak. Kaldı ki, 2016 için de beklentiler enfl asyonun yüksek kalacağı yönünde. 

Ekonominin 3 konuda hâlâ güçlü kalmaya devam ettiği, bu durumun da Türkiye’nin darboğaza girmesini önlediği iddia edilebilir. Bunlar: sıkı maliye politikası, finans kesiminin sağlamlığı ve azalmakta olan cari açık. Ancak yakından bakıldığında bu 3 nokta da göründüğü kadar güçlü olmayabilir. Kamu harcamaları enflasyonun üzerinde seyretmeye devam ediyor. 2015’de durumu kurtaran ise vergi gelirlerinde görülen artış oldu. Ancak, bu sene özellikle önemli bir vergi kalemi olan enerji ÖTV’lerinde geçen seneki (döviz kurundaki artıştan kaynaklanan) artışları göremeyeceğiz. Buna karşın kamu giderleri üzerine gelen ek yükler (asgari ücret artışının kamuya yansıyan kısmı, emekli maaşları, asayiş harcamaları vs.) var. 

Finansal kesimin ise döviz borçlarının ve dolayısıyla kredi-mevduat oranının yüksekliği zaten herkesin bildiği konular. 2015’de kârlılık ve sermaye yeterlilik oranları gerilerken, bu sene yabancı kaynak girişinde azalışlar ve bunların maliyetinde ise artışlar yaşanmaya devam edecek. Son dönemde kredi hacminde de dikkat çekici bir duraklama görülüyor. Henüz TGA’lara yansımasa da, bazı sektörlere ilişkin kredi portföylerinin kalitesinde de bir zayıfl ama söz konusu olabilir. Her ay 2 milyar doların üzerinde azalan cari açık ise bizi bir nebze rahatlatmakla birlikte, bu durum döviz dengemizin sağlam olduğu anlamına gelmiyor. Nitekim son 2 haftada döviz rezervlerimiz 5 milyar dolar daha gerilemiş vaziyette. Böylece 2015’deki rezerv azalışı da 15 milyar doları geçti. Bütün bu sorunlar yetmezmiş gibi, anlaşılan bir de bu seneyi “Başkanlık Sistemi” tartışmalarıyla harcayacağız. Böyle karışık bir ortamda ekonomi konusunda Hükümetten uzak görüşlü bir program ve sağlıklı bir icraat beklemek oldukça zor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019