2016 yılında küresel ekonomi

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

2016 yılını bitirdik sayılır. Yeni yıla başlarken giden yıla ilişkin değerlendirmeler yapmak adettendir. Ben de iki yazı ile bu adete uyacağım. Dünyayı ve Türkiye ekonomisini değerlendireceğim. Dünya ekonomisinin görece daha sakin, sorunsuz, geçirdiği yıllar olmuştur kuşkusuz. 2016 yılının böyle bir yıl olduğunu söylemek zor. Tersine, 2016 neredeyse sorunların içine doğdu, hemen hiç birisini net bir sonuca bağlamadan da bitti. Sorunların bir kısmı önceki yıllardan devralınmıştı. Bir kısım sorun da 2016 yılının içinde devreye girdi. Önceki yıllardan devralınmış en önemli üç sorunun altının çizilmesi gerekiyor. Bunlardan birisi zaman içinde genelleşen büyüyememe sorunu, bir büyüme zafiyeti olarak tanımlanabilir. Büyüyemeye karşı izlenen politikaların yarattığı sonuçlar ve bu bağlamda özellikle FED’in politika etkinliği ikinci bir sorun olarak sayılabilir. Önceki yıllardan devredilen üçüncü sorun ise sıcak savaşı da içeren uluslararası terördür.

2008 kriziyle başlayan durgunluk sürecinin 2016 yılında da tam anlamıyla aşılamadığı biliniyor. Kürenin özellikle doğu yakasındaki ülkelerde de tempo kaybı olmasına rağmen büyüme sürdü. Ancak batıdaki ekonomiler 2016 yılında da büyüme zorluğu çekmeye devam ettiler. Bunların başında Avrupa ülkeleri geliyor. Özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyüme zafiyeti neredeyse kronik bir hastalığa dönüştü. Demografik büyüklüğü ve ticari etkinliği göz önüne alınırsa bu ölçekte bir iktisadi bölgenin yaşadığı zafiyet öteki ülkeleri de olumsuz etkiledi. Büyümedeki yavaş tempo küresel talebi törpülerken ülkeler arası ticaretin de yavaş kalmasına yol açtı. Genelinde bu sürecin 2017’de aşılacağını söylemek zor. Ancak yılın ikinci yarısından itibaren ABD’nin iktisadi verilerinin olumluya dönmesi, özellikle büyüme temposunun hızlanması beklentilerin daha iyimser yöne kaymasına neden olmuş gibi görünüyor. Bu eğilim 2017 yılında büyüyememe sorununun en azından eski etkinliğini kaybedebileceği izlenimi yarattı.

Merkez bankalarının sürecin başından beri bu büyüyememe sorunu çözmekte yetersiz kaldığı biliniyor. Bu bağlamda başı çeken ABD Merkez Bankası’nın (FED) 2016 yılı başında yaptığı faiz artırımından sonra yılın sonuna kadar hareketsiz kalması beklentilerde ve risk algısında dalgalanmalar yarattı. Sonuçta döviz kurlarında oynaklık arttı, küresel fon akışında kaymalar oldu ve istikrarsızlık büyüdü. Yıl biterken faizin yükseltilmesi ve 2017 politikasının ana hatlarının belirlenmesi bu iklimi kısmen düzeltse de tedbirli beklentilerin devam ettiği söylenebilir. Bu süreç ABD parasının güçlenmesine, başta Euro olmak üzere öteki paraların değer kaybetmesine neden olacaktır. İleriye dönük beklentilerin hala baskılı olmasının en önemli nedeni de Orta Doğu’da büyük ülkelerin de katılımıyla genişleyen sıcak çatışma ve bundan kaynaklanan uluslararası terördür. Bu dinamik güven kaybı ve harcamalarda kısıtlı davranmanın temel nedenlerinden birisidir ve büyüme zafiyetinin sürmesine ciddi katkı yapmaktadır.

2016 yılı içinde üç de yeni sorunun ortaya çıktığı gözlenmektedir. Bunlardan birisi Avrupa Birliği bağlamında ortaya çıkan Brexit sorunudur. İngiltere’nin AB den ayrılmasını öngören Brexit hem birlik çerçevesinde hem de küresel ölçekte çok önemli belirsizlikler ve çatışma olasılıkları taşımaktadır. 2016’nın ilk ayrısı sonlanırken gündem gelen Brexit bağlamında henüz somut bir adım atılmamıştır. Bu nedenle 2016 yılında, hafif gerilmeler dışında, bir etki yarattığı söylenemez. Ancak 2017 yılının mart ayında başlayacak müzakerelerin gerilimi büyüteceği ve bunun da beklentilerde dönmeler yaratacağı söylenebilir. Benzer bir yeni sorun da ABD’de Başkan seçiminin sonucudur. Yıl biterken Trump, sürpriz sayılabilecek bir sonuçla, yeni ABD başkanlığı koltuğuna oturma hakkını kazandı. İlk bakışta bunun sürpriz bir sonuç olmasının dışında önemli bir etkisinin olmayacağı beklenir. Ancak Trump’ın seçilme sürecinde ve sonraki hazırlık döneminde benimsediği görüş ve tavırlar ve yaptığı seçişler ABD’de pek çok şeyin değiştirilebileceğini ima etmektedir. Bu tabii belirsizliği beslediği ölçüde risk algısını da olumsuz alana doğru iten dolayısıyla gerginlik üreten bir gelişmedir. Trump’ın koltuğa oturduktan sonra söylem ve eylemini yumuşatacağı beklentisi şimdilik önde gitmektedir. Ama sonuç 20 Ocak sonrasında yaşanacak süreçte ortaya çıkacaktır. Yılın ikinci yarısından itibaren somut bir “Trump etkisi”nin ortaya çıkması ve bunun biçimlendirici olmasının beklendiği söylenebilir.

2017 yılında hem zihinleri işgal edecek hem de eyleme dönüşme hevesini körükleyecek üçüncü sorun Trump’ın dünya genelinde daha şimdiden yandaş bulduğu “korumacılık” bağlamındaki yaklaşımıdır. Trump’ın ABD’nin ticari ilişkilerinden hoşnutsuz olduğu ve bunu değiştirmeye adeta söz verdiği biliniyor. Daha çok gelişmekte olan ülkeleri tehdit eden bu söylem ve yaklaşımın ciddi rahatsızlık verdiği anlaşılıyor. ABD’yi bir koruma duvarının arkasına çekmek daha önce yapılmayan bir deney değil. Sonucunun pek hoş olmadığı da biliniyor. Mevcut konjonktürde dünya ekonomisindeki büyüyememe sıkıntısını daha da pekiştirecek böyle bir düzenleme belki de önümüzdeki dönemim en büyük riskidir diye düşünüyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018