2016 sonu itibariyle dünya ve Türkiye
Beşeri sermaye ülkelerin gelişmişliklerine bağlı olarak ağırlığı gittikçe artan yaratıcı sermayedir. Aslında fiziki sermayeyi de yaratan , doğal zenginliklerin verimli kullanımının yolunu açan beşeri sermayedir.Tarihsel olarak gözlemlenmektedir ki özgür rekabetçi düşüncenin dolayısıyla felsefenin toplumsal teşvik şartları ne kadar ileri gitmişse o toplumlarda ortaya çıkan yaratıcılık, katma değer ve inovasyon; bilimden, teknoloji, sanat, kültür ve politikaya kadar diğer toplumlara karşı çok ciddi beşeri avantaj sağlamıştır. Bu konuda dünyaya öncülük eden Batı toplumları ve onlardan hiç te aşağı kalmayan Uzakdoğu merkezli doğu toplumlarının beşeri yaratıcılıkları bugün fethedilmeye çalışılan Mars’taki keşif robotu Curiosity ile sembolleşmiş durumdadır.
Gelişmiş ülkeler bugün Mars’ın kendileri adına sömürgeleştirilmesi sonrası hangi kural ve statüler çerçevesinde aralarında paylaşılacağını tartışır duruma gelmiştir. Türkiye’de ise OECD’nin beşeri sermayenin değerlendirilmesinde önemli bir eğitim ve yaratıcılık kriteri olan PİSA sonuçlarında maalesef son sıralarda yer alması gündeme oturmuş bulunmaktadır. Bu durum ülkemizdeki eğitim sisteminin gelişmiş ülkelerin tekamül seviyeleri olan bilgi ve hatta sonrası olan bilinç toplumu doğrultusunda gerçekçi, hurafelerden uzak ve kendimizi daha fazla kandırmadan yeniden şekillendirilme zaruretini açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır.
Devletler de insan gibi canlı organizma özellikleri taşımakta ve beşeri sermaye temeline dayanan kurumsal kapasite ve zekası ülke savunmasında ve uluslararası başarısında önemli rol oynamaktadır. 2016 senesinde dünyada Suriye krizi ve ABD’deki başkanlık seçimleri siyasi gündemi teşkil etmiştir. Özellikle Suriye konusu büyük devletler arasında satranç misali hem taktiksel hem de stratejik oyun alanı haline gelmiş bulunmaktadır. Bu ülkeler beşeri birikim ve kapasitelerini karşılıklı sınarken maalesef yaşanan insanlık dramı geri planda kalmış durumdadır.
Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi Türkiye’de başta turizm olmak üzere sadece ekonomik kayıplara yol açmamış, askeri, stratejik kayıplara ve en önemlisi onu bir süre oyun alanı dışına çıkaran zaman kaybına yol açmıştır. Bu süreç zarfında BOP kapsamında Büyük Kürdistan Projesinin ikinci aşaması olan ve Kuzey Suriye’de (Batı Kürdistan) Akdeniz’e doğru bir koridorun oluşumu başlamıştır. Bu oluşuma Çobanbey - El Bab arası Türkiye set çekmeye çalışmaktadır.
2016’da global piyasalarda ise ana gündem FED ve Avrupa merkez bankasının para politikalarına ilişkin konular teşkil ederken , Trump’un başkanlık döneminde ortaya çıkacak ekonomi politikalar ise şekillenmeye başlamıştır. Şimdiye kadar “şirket yöneticiliği ve iş adamlığı” ile öne çıkan Trump’un 80’li yıllarda Reagan ve Teatcher tarafından hayata geçirilen “arz yönlü iktisat” modeline yöneleceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kamu harcamaları ve vergi indirimleri yoluyla toplam talebi, yatırımları, üretimi, arzı teşvik yoluyla fiyatları aşağı çekmek ve işsizliği düşürmek , toplam istihdamı artırmak hedeflenmektedir..
Ancak o dönemin hatalarından ders çıkarılması gerektiği inancıyla neoliberal politikaların aksine ticarette korumacı politikaların ön plana çıkacağı, serbest ticaret anlaşmalarının ve Çin ile ilişkilerin tekrar gözden geçirileceği anlaşılmaktadır. ABD’de yerli üretim için oluşturulacak teşvikler FED’in faiz artırımlarıyla bir araya gelince ABD dolarının değerlenme sürecinin başlaması söz konusu olacaktır.
Ekim 2016 itibariyle Türkiye’nin yaklaşık 400 milyar dolar olan yatırım açık pozisyonunun vatandaşlara dolar bozdurmakla karşılanamayacak kadar büyük olduğu açıkça görülmektedir. Yıl sonu itibarıyla kısa vadeli yükümlülük yaklaşık 160 milyar USD olup, buna yaklaşık 40 milyar dolarlık cari açık ve muhtemel FED faiz artırımları eklendiğinde kur üzerine baskı giderek artmaktadır. Buna iç politikadaki anlamsız gerilimler, başkanlık tartışmaları, başta adalet ve eğitim olmak üzere yapısal reformların gecikmesi ve terör eklendiğinde kur üzerine baskı çok daha artmaktadır.
Sonuç :
Trump döneminde aşırı değerlenecek doların ABD dış ticaretindeki olumsuz etkileri ise vergi indirimleri ve kamu giderlerinde alınacak önlemler yoluyla dengelenmeye çalışılması söz konusu olacaktır. Kamu giderlerinin ve özellikle askeri savunma giderlerinin kısılması için ise Rusya ile ilişkilerin yumuşatılması muhtemeldir. Rusya ile ilişkiler yumuşarken, üretimin ABD’ye çekilmesine dayalı olarak ekonomik bazda Çin ile ilişkilerin gerilimli geçmesi beklenmektedir.
Çin global sistemin 21.yüzyıl sürecinde üzerinde Rusya’dan daha fazla kafa yorduğu ülke konumundadır. Hong Kong’daki yaşanmakta olan olayların işaret ettiği üzere Çin’deki komünist iktidar ile kapitalist ekonomi arasında gittikçe keskinleşecek olan çelişki “ henüz kaşınmamış” durumdadır. Trump döneminde atılacak adımlar belki de Çin’de de Arap baharı tipi gerilimlerin yaşanması adına yeni bir sürecin başlatılması olarak ta yorumlanabilir. Dolayısıyla yüzde 60 pazarı AB olan , Batı ile ittifak ve NATO üyesi olan Türkiye’de Şangay beşlisi tartışmalarının ne derece gerçekçi olduğunu sınamak için yaşanan süreçler duygulardan uzak dikkatle izlenmelidir.
Türkiye’de enflasyon, yatırım, işsizlik ve dış borçları olumsuz etkileyen kur üzerindeki baskıyı dengelemek için sıcak para girişine olan ihtiyaç oldukça artmış olup, buda hükümet baskılarına rağmen TCMB’nın faiz artırımını zorunlu kılmaktadır.