2015 yılının öncelikli sorunları
Türkiye’de seçim sathı sürecinde kısır bir gündemle de olsa, ülkemizin ekonomik ve sosyal sorunları tartışmaya açıldı. Böylece sorunlar hükümetin, akademisyenlerin, ulusal ve uluslararası kurumların hakimiyetinden çıkıp, halka ulaşmış oldu.
Aslında Türk halkının ekonomik ve toplumsal öncelikleri ile diğer ülkelerin öncelikleri arasında önemli ölçüde paralellik var. Adını son yirmi yıldır daha çok duyduğumuz Davos toplantılarını düzenleyicisi, 1971 yılında kurulan “The World Economic Forum”, 2015 yılının öncelikli sorunlarına yönelik yaptıkları anket sonuçlarını “Outlook on the Global Agenda 2015” başlığı ile yayınladılar.
Raporda küresel ölçekte 2015 yılının öncelikli sorunları sıralanıyor. Listenin ilk üçünde;
• Gelir dağılımının bozulması,
• Kalıcı istihdam yaratmayan büyüme ve
• Liderlerin yetersizliği var.
Bu öncelikli sorunların başında yer alan gelir dağılımı bozukluğu seçim sürecinde tüm partilerimiz tarafından da öne çıkartılıyor. Partilerin soruna çözüm olarak önerdikleri politika ise, sosyal yardımların artırılması. AKP iktidarı bunu yaptı. Üstelikte kurumsal hale getirdi. Ancak sorun ağırlaşarak devam ediyor.
Gelir dağılımını bozan en önemli olgu işsizliğin artması. Küresel dünyada işsizlik oranı ortalaması %6.5 dolayında. Türkiye’de 2015’in Şubat dönemi itibari ile işsizlik oranı %11.2, genç işsizlik oranı %20’ye ulaştı. İşsiz demek yoksul demek, işsiz demek GSYH pastasından pay alamamak demek. Dolayısıyla istihdamı artıran büyüme politikalarına ağırlık verilse idi, işsizlik azaldığı gibi gelir dağılımı da düzelecekti. Yardımlarla sorun ötelendi. Bugüne kadar gelir dağılımını sosyal yardımları artırarak sürekli bir eşitlik sağlayan ülke olmadı gerçeği görülmedi.
Hiç şüphesiz bu da ülkedeki ekonomik ve siyasi yapılanma ile ilgili. Yardımların ne işe yaradığına ilişkin daha önce yazdığım iki örneği yeniden aktarmak istiyorum.
İlk örnek Etopya ile ilgili. Etopyalı çiftçi şöyle diyor: “Birleşmiş Milletler Etopya’da ücretsiz yiyecek dağıtana kadar bir şeyler üretiyordum. Bir kısmını tüketiyor, bir kısmını da satıyordum. Şimdi ücretsiz yiyecek olunca kimse mal almaz oldu, üretim yapamaz oldum, sonuçta ben de artık yiyecek kuyruğundayım”.
İkinci örnek Türkiye’den. Yanılmıyor isem 2006 yılında şöyle bir haber gazetelerde yer aldı:
Amasya’da Belediye ramazan ayında ücretsiz iftar çadırları kurdu. Amasyalı lokanta sahipleri bir süre sonra bu çadırlara isyan ettiler. Neden mi? Lokantacı yanıtı veriyor. “Amasya muhafazakar bir yer. Ramazan ayında sabah ve öğle yemek satamıyoruz. Satış yapacağımız bir iftar vakti vardı. Şimdi belediye ücretsiz iftar yemeği dağıtınca ondan da olduk. Böyle giderse lokantalar kapanacak, biz de bedava yemek kuyruğuna gireceğiz.”
Şimdi gelelim üçüncü soruna, güçlü liderlerin yokluğu. Eğer güçlü liderler olsa idi, bu iki sorunu palyatif çözümlerle aşmaya çalışmak yerine, kalıcı çözümler üretirlerdi. Oyun devam ediyor.