2015 gerçekleşmeleri ve 2016 tahminleri
İlk olarak büyüme rakamlarını ele alırsak, bu sene büyümenin tahminlerin üzerinde seyrettiğini söyleyebiliriz. Dış siyasi ve ekonomik koşulların giderek kötüleştiği, içeride ise özellikle haziran seçimlerinden sonra siyasi belirsizliklerin ve terör olaylarının had safhada arttığı bir ortamda yüzde 3 civarında bir büyümenin gerçekleşecek olması çok da kötü sayılmaz. İlk 6 aydaki yüzde 3.1’lik milli hasıla artışında hanehalkları tüketimindeki yüzde 5.1 artışın büyük payı vardı. Ancak seçim sonrasındaki aylarda tüketici güven endeksinde sert düşüşler görülmeye başlandı. Reel sektör güven endekslerinde de daha az ölçekte de olsa düşüşler söz konusu. Buna karşılık, sanayi üretimi rakamları beklenenden daha iyi gelmekte. Bu noktada Orta Doğu ve BDT pazarlarındaki sıkıntılara rağmen, ihracatın bir miktar pozitif etkisi söz konusu. Gerek dış ticaretin son 2 çeyrekte milli gelire pozitif katkı verecek olması, gerekse de geçen senenin aynı çeyreklerindeki düşük büyüme oranlarının yaratacağı baz etkisiyle, 2. yarıyılda ilk yarı yıla göre daha düşük de olsa yüzde 3’e yakın bir büyüme görebiliriz. (3. çeyrek daha yüksek, 4. çeyrekte ise hayli düşük bir büyüme oranı söz konusu olacaktır.) Önümüzdeki sene için şimdiden bir şey söylemek zor olsa da, stabil bir hükümet kurulduğu takdirde artık trend büyüme oranımız sayılacak yüzde 3-4’ü, yok gene belirsiz bir ortama girildiği takdirde ise yüzde 1 ve hatta sıfıra yakın büyüme oranlarını görebiliriz.
Dış ticaretin 2. yarıyılda milli gelire pozitif etki sağlayacak olması ihracat artışından değil, ithalattaki azalışın ihracattaki azalıştan daha fazla olmasından kaynaklanıyor. Gümrük Bakanlığı verilerine göre Eylül’de ihracatımız yüzde 13 azalmış bulunuyor. Önemli kalemlerden sadece otomotivde düşük bir azalış söz konusu. AB ülkelerine olan ihracatımızda bir miktar toparlanma göze çarparken Orta Doğu ve BDT pazarlarındaki kayıplar devam etmekte. Diğer ve daha önemli gelişme ise bu ay ithalatımızın yüzde 25 gerilemiş olması. Böylece dış ticaret açığımız da Ağustos’tan sonra Eylül ayında da geçen senenin aynı ayına göre 3.3 milyar dolar gerilemiş bulunuyor. Eylül itibariyle 12 aylık cari açığımız 40 milyar dolara kadar gerilemiş olacak. Sonraki aylarda daralma yavaşlasa bile, bu seneyi 37 milyar dolar civarında ve milli gelire oranı yüzde 5.2 olan bir açıkla kapatacağız. Hâlâ yüksek bir oran ancak 2005’ten beri de (2009 kriz yılı hariç) en düşük oran. Önümüzdeki sene ise AB’deki toparlanmanın devam etmesi, petrol fiyatlarının düşük seyretmesi ve jeopolitik risklerin azalması durumunda cari açığın bu seviyelerde kalması mümkün gözüküyor.
Bu seneki trend-altı büyümeye rağmen mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranında kayda değer bir değişiklik yaşanmadı. Temmuz 2015 itibariyle yüzde 10.4 seviyesinde gerçekleşen bu oran geçen sene de aynı seviyelerdeydi. Ancak son 12 ayda istihdamın yüzde 3.6 oranında arttığı görülüyor. Aynı dönemde milli hasıla büyüme ortalaması ise yüzde 2.6 oldu. Kısacası, işgücü verimliliği azalmakta. Bu son zamanların bir trendi de değil. Türkiye’nin düşük büyüme kulvarına girdiği 2012 yılından beri durum aşağı yukarı böyle. (2012 başından 2015 ortasına kadar kümülatif büyüme yüzde 11, istihdam artışı ise yüzde 13.5 oldu.) Daha katma değerli ve sermaye ağırlıklı sektörlere yönelmediğimiz takdirde işgücü verimliliği düşük kalmaya devam edecektir.
Bütçe ve kamu borcuna gelirsek. Bilindiği gibi bunlar Türkiye ekonomisinin kalan en önemli çıpaları. İlk 9 aydaki bütçe performansı (seçimler ve trend-altı büyümeye rağmen) oldukça iyi sayılabilir. Bütçe açığı geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 12.8 artmış durumda. Son ayda harcamalarda görülen yüzde 19 oranındaki artış ise dikkat çekici. Ancak, son 3 ayda harcamalardaki bu yüksek artış trendi devam etse bile, sene sonunda açığın milli gelire oranı yüzde 1.6 seviyesini geçmeyecektir. Önümüzdeki sene de büyüme bugünkü seviyelerinin altına düşmediği takdirde bu seviyelerde bir bütçe açığı görebiliriz. Enflasyonu tek hanelere çektiğimiz 2004 yılından beri gelişmiş ekonomilerde normal sayılan seviyelere düşürmeyi bir türlü başaramadık. Bu konuda her sene bir veya birden fazla mazaretimiz oldu: Gıda fiyatları, enerji ve emtia fiyatları, kamu zamları, ekonomide fazla ısınma, kurlardaki artış vs. Bu sene de mazaretler farklı değil: Gıda fiyatları ve kur artışları. Eylül itibarıyle gıda fiyatları senelik olarak yüzde 10.73 artmış vaziyette. Kurlardaki artışı ise farklı şekillerde hesaplamak mümkün. Ben son 12 ayın sepet kur ortalamasını, bir önceki 12 ayın sepet kur ortalamasına bölüyorum. Eğer kurlar sene sonuna kadar bugünkü seviyelerinde kalırsa, bu hesaplamayla kurlardaki artış yüzde 13 civarında olacak. Bu yüksek, ama aşırı da yüksek olmayan bir devaluasyon. Geçen hafta açıklanan Beklenti Anketi’ne göre ise enflasyon beklentisi bu sene sonu için yüzde 8.25’e, 12 ay sonrası için ise yüzde 7.34’e yükselmiş durumda. Benim bu sene için tahminim ise yüzde 8.7. Seneye ise (kalıcı bir hükümet kurulduğu takdirde) TL üzerindeki baskıların biraz daha azalması ve dolayısıyla enflasyonun yüzde 6-7 bandına gerilemesi mümkün gözüküyor.