2014’te dövizden sakınmakta fayda vardır
Ben 2014’ün eldekini kollama dönemi olduğunu düşünüyorum. Bu yıl dövizden özellikle sakınmakta fayda vardır. Gelin bakın nasıl ve neden?
Dünyada ortalamanın üzerinde büyüyen ekonomileri ikiye ayırmak mümkün: Cari işlemler fazlası verenler ve cari işlemler açığı verenler. Çin, Almanya, Kore ve İsveç cari işlemler fazlası veriyorlar. Cari işlemler açığı verenler listesinde ise Türkiye ve Uruguay var. Evet, Uruguay. Geçenlerde “Uruguay kadar bile olamadık” dedim diye manasız laflar işittim.Demek ki anlatamamışım. Bir daha anlatayım, müsaadenizle. Türkiye de, Çin de 2010 ve 2011’de benzer oranlarda büyüdü. Kore 2010’da yüzde 6’larda kalmıştı. Biz ondan bir yüzde 30 daha hızlı büyüdük. Uruguay ise 2010 ve 2011’de yüzde 8,9 ve yüzde 6,5 büyüdü. Türkiye kadar olmasa da, Kore’den daha iyi bir performans sergiledi.
Nedir? Çin ve Kore cari işlemler fazlası ile büyüdüler. Türkiye ve Uruguay ise cari işlemler açığı ile hızlı bir biçimde büyüdüler. Yalnız aralarında bir farklılık var: 2009-2013 arasında Türkiye’nin büyüme volatilitesi Uruguay’ın iki katı kadar oldu. Demek ki neymiş, cari işlemler açığı veren ülkeler de ikiye ayrılırlarmış: Büyüme volatilitesi yüksek, büyüme süreci istikrarsız olanlar ile büyüme volatilitesi düşük, büyüme süreci istikrarlı olanlar. Türkiye istikrarsız. Uruguay ise istikrarlı. Bir daha söyleyeyim: Uruguay’da da büyüme aynı Türkiye’de olduğu gibi bu son beş yılda bir düştü, bir çıktı. Aynı Kore’de de olduğu gibi. Ama sonunda öyle oldu ki, Uruguay’da büyümenin değişkenliği Kore ile eş çıktı. İkisi de Türkiye’ye oranla yarı yarıya daha az değişken oldu. Büyüme daha yukarı çıktığında, Türkiye de daha yükseğe çıktı. Aşağıya doğru indiğinde ise daha aşağıya indi.
Şimdi şöyle bir düşünün, hangisi daha iyi? Yatırımcısınız, yatırım yapacak ülke arıyorsunuz, büyümenin oranının yıldan yıla bir Çin’e sonra bir de Yunanistan’a benzediği bir ülke mi istersiniz? Yoksa daha istikrarlı bir ülkeyi mi tercih edersiniz? Beş yıl ortalamasına bakarsanız, Türkiye ortalamada daha hızlı büyüdü. Uruguay’dan bir yüzde 50 daha hızlı gitti. Ama büyümenin volatilitesi de bir yüzde 100 daha fazla oldu. Buna ne denir? Türkiye’ye yatırım yapmak sanki biraz bahis oynamaya benzetilebilir. Mesele galiba tam da burada: Ülkeye yatırım yapmak bu kadar fazla riskli ise, size yalnızca kısa vadede memleketi hızla terk edebilecek yabancılar gelir. Kendi geleceğini Türkiye’de arayanlar değil, kısa vadede voliyi vurmak isteyenler gelir. Sıcak para yani. İlk nokta bu.
Şimdi geleyim ikinci noktaya. Türkiye, 2010 ve 2011’de Çin gibi biraz kontrolsüz bir biçimde büyüdü. Herkes hızla borçlanabilirken, Uruguay kendisini tuttu. Bizim cari işlemler açığı tarihsel bir rekora imza attı. Yüzde 100 büyüdü. Yüzde 5, yüzde 6 cari işlemler açığına alışmış bir ülkede bu oran birden yüzde 10’a yükseldi. Arada seçimleri başarılı bir biçimde kazanıldıktan sonra, “Aman bir maraza çıkmasın” ekibi devreye girdi ve büyümenin kaynağı olan iç talebi kısacak tedbirler almaya başladık. Başta Uruguay gibi öngörülü bir tacir gibi davranmadık, yüksek hıza çıktık, sonra riski görünce tedbirli olmaya karar verdik. Baştan tedbirli olsaydık bugün böyle olmazdı. Olmuş ile ölmüşe çare olmadığına göre geleyim bugüne isterseniz. 2012 ve 2013 yılları bize şunu gösterdi: Büyüme oranımız yüzde 70 ufalarak, yüzde 3,5’lara gerilerken, cari işlemler açığımız şöyle bir dörtte bir puan küçülerek yüzde 7’lere takıldı kaldı. Şimdi bana sorarsanız, Türkiye’nin temel handikapı bu yüksek dış tasarruf ihtiyacını yüzde 3 gibi parlak olmayan bir büyüme performansıyla nasıl kapatabileceğidir.
Aslında, küresel parasal genişleme süreci devam etse, yüzde 3,5 büyüme ile yüzde 7 cari işlemler açığını yine de birlikte götürebilirdik. Ama Fed Başkanı Bernanke’nin “Bugünlerin yarınları da var” açıklaması, herkesin aklına “genişlemenin, yerini sıkılaştırmaya bırakacağı” fikrini yerleştirdi. Şimdi herkes gün sayıyor. Bernanke’den önce Sayın Erdem Başçı’nın “3 x 5” dünyasındaydık. Hatırlıyor musunuz? Hani cari işlemler açığı, büyüme ve enflasyon hep yüzde 5 olacaktı? Hatta Sayın Kemal Derviş “yetmez, esasen “3 x 6” da olur” demişti.Bernanke sonrası bunlar artık bitti. Kimse hazirandan sonra bu iddiaları bir daha duydu mu? Bitti. Yeni bir döneme girdik. Senaryosu dışarıda yazılan, yalnızca seyircisi olduğumuz bir yeni dönem bu.
Şimdi soru şudur? Küresel parasal sıkılaştırma dünyasında, küresel fonlar eve dönüş hasreti ile yanmaya başlamışken, Türkiye gibi, büyüme volatilitesi cari işlemler açığı veren diğer ülkelerin iki katı olan bir ülkenin, yüzde 3’lerde büyürken, yüzde 7’lerde bir cari işlemler açığını sorunsuz finanse edebilmesi mümkün müdür? Ben zor olur diyorum. Sonunda nasıl olsa döviz kuru intibak eder. Bir yeni denge durumu oluşur. Bugün oluşan değerin güçlü bir taban olduğunu herhalde herkes görüyor. Onun için diyorum: 2014’te dövizden sakınmakta fayda vardır. Eldekini büyütme değil, kollama dönemindeyiz. Not edeyim. Türkiye’nin 2010 ve 2011’de yaptığı gibi risk almayın.