2014’de yolumuzu aydınlatacak Japonya deneyimleri

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

Japonya’nın dördüncü çeyrek GSYIH büyümesi bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 1 artışla sonuçlanıyor. Bu sonuç, piyasa tahminindeki yüzde 2.8 konsensüsünden çok uzaklara düşüyor. Japonya ve 1991’den bu yana yaşadıkları dünya ekonomisi için oldukça değerli tecrübeler barındırıyordur. Yüzde birlik büyümenin kırılımına eğilirsek özel yatırımların yüzde 1.3, tüketici harcamalarının yüzde 0.5, ihracatın yüzde 0.5 ve ithalatın yüzde 3.5 artışlarının katkısından söz edebiliyoruz. İç tüketimi büyümeye motor edebilmek için Abe’nin hedefleri arasında enflasyonun üzerinde bir personel zammı içeriyor. Bu artışla harcanabilir gelirleri artırılıp tasarruflardan bir parça da olsa tüketime pay ayrılması öngörülüyor. Dünya Japonya dışında krizlerde yaşamıştı elbette. Eylül 2008 Lehman Brothers sonrası küresel ekonomi krizine ışık tutar niteliktelerdir. Japonya, krizi Büyük Buhran döneminde dünyanın yaşamış olduğundan daha uzun süredir yaşamaktadır. 1991 yılında konut sektörüyle başlayan kriz, uzun sürecek bir bunalıma dönüşmekte çok geç kalmamıştı. Finans sektörüne duyulan güvenin çok hızlı erozyona uğrayabildiğini çok iyi biliyoruz. Yaşananlara kulak tıkayan bir Japon ekonomi yönetiminin sorunları nasıl da derinleştirebildiğine bir kez de Asya bölgesi içinde tanık oluyorduk. 

Güney Kore’de 2000 yılına girişi iyi karşılayamamış olanlardandı. Güney Kore krizini diğer benzer krizlerden ayırabildiğimiz 3 temel dinamik öne çıkmaktaydı. 1.Krizin boyutlarını, ekonominin kırılganlıklarını çok önceden okuyabilmiş olmak, ardından öncül kriz önlemi adımlarını getirmişti. 2. Krizi önleyici teşvikler GSYIH’nın yüzde 13üne kadar artırabilmişti. 3. Denetimsizlikleri ortadan kaldıran sıkı tedbirler ve yasal düzenlemeler getirebilmişlerdi. Ödemeler dengesizliği (cari açık) ve finans sistemi (bankacılık sektörü) sorunları aynı anda yaşanırken, ortaya çıkan ikiz kriz için bir anlamda iki ayrı koldan önlem alınıyordu. Hem cari açığı kapatmak hem de finans sistemini yeniden yapılandırmaktan çekinilmiyordu. Böylece Güney Kore Japonya’ya kıyasla deflasyon sürecini çok daha kısa süreli yaşamış ve sonlandırabilmiştir. 

Japonya’da Abe politikalarının başarılı olması sadece kriz gerçeğinde bir kazanım olmaktan öte, onun selefi Merkel politikalarına karşı da bir üstünlük niteliği barındırmaktadır. Büyümenin sürdürülebilirliği küresel dengesizlikler çerçevesinde geziniyor. Ülke gruplaşması bu krizin ortaya çıkardığı en yeni finansal terminolojidir. Gelişmiş, gelişmekte olan, gelişen ülke grupları birbirlerinden çok farklı ekonomik sorunlarla küresel sistemik krizin içinde rol üstleniyorlar. Bu nedenle krizi erken okumak, öncül davranıp çok daha ilerisini görebilmiş politikaları alabilmek, krizden bir an önce çıkabilmeyi de kolaylaştırıyor. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar