2013'e girerken (1)
2013'e girmemize az kaldı. Birkaç yazı 2013'e ilişkin değerlendirmelerime yer vereceğim. Ekonomik faaliyet hacmini 2012'de etkileyen faktörlerin 2013'te de belirleyici olacaklarını düşünüyorum. Bu nedenle, bu yazıda önce 2012'de büyüme oranımızın yüzde 3'ün biraz altında kalmasına yol açan bu belirleyici unsurları kısaca hatırlatıyorum.
2012'ye damgasını vuran ilk unsur, ekonomimizin geleceği hakkındaki bekleyişler oldu. Uluslararası koşullarda bir miktar iyileşme olsa da, ileriye ilişkin hala çok sayıda belirsizlik var. Özellikle özel sektör yatırımları bu ortamdan olumsuz etkileniyor. Bu çerçevede, şirketler kesiminin Türkiye ekonomisi hakkındaki görüşleri, yatırım harcamalarının ve bu yolla da büyüme oranının gelecekte alabileceği değerleri saptamak açısından çok önemli. Hatırlarsanız, bu görüşleri ölçmeye çalışan Merkez Bankası'nın yayınladığı 'reel kesim güven endeksi'ndeki son gelişmeleri son yazımda değerlendirmiştim. Bir yıl öncesine kıyasla uzun bir süredir daha düşük değerler alıyordu endeks. Yılın ilk yarısında zaten bir yıl öncesine göre özel yatırım harcamaları azalmıştı. Muhtemelen yılın ikinci yarısında da benzer bir gelişme yaşandı. Şirketler kesiminin bekleyişleri 2013'te de belirleyici olacak. Bu nedenle, Merkez Bankası'nın reel kesim güven endeksini hep yakından izlemek gerekecek.
Ekonomideki faaliyet hacminin mevcut koşullar altındaki ikinci temel belirleyicisini yurtiçi kredi gelişmeleri oluşturuyor. 2012 boyunca yıllık kredi artış hızı, 2011'in ilk üç çeyreğine kıyasla belirgin bir biçimde düşük düzeyde gerçekleşti. Büyüme oranımızın yüzde 3'e düşmesinde bu gelişme de önemli bir rol oynadı. Merkez Bankası ve daha genel olarak ekonomi yönetimi, 2013'te de benzer düzeyde bir kredi artış oranı görmek istiyor. Dolayısıyla, 2013'te olacak biteceği sağlıklı değerlendirebilmek için kredi gelişmelerine odaklanmak gerekecek.
2012'de büyüme oranımızın üçüncü temel belirleyicisi dış talep oldu. Dünya ekonomisi, 2012'de bir bütün olarak bir yıl öncesine kıyasla daha düşük bir oranda büyüyor. Üstelik yıl içinde büyüme tahminleri sürekli olarak aşağıya doğru güncellendi. En büyük ihracat pazarımız olan Avrupa için bu olumsuz gelişme daha da belirgin; Avrupa ekonomisi küçüldü. İhracat yaptığımız pazarları artırma ve sattığımız mal ve hizmetleri çeşitlendirme çabalarının olumlu etkilerine karşın, mevcut dış koşullar, ihracatımızın istenilen performansı göstermesini engelliyor. Bu durum Tablo 1'den net biçimde görülebiliyor. Krizin derinleştiği 2009 yılı bir tarafa bırakıldığında, altın dışı ihracatımızdaki ortalama yıllık artış oranları çok yüksek. Oysa 2012'nin ilk on ayında durum böyle değil. Dış talepteki gelişmeleri ve bunun sonucunda oluşacak ihracat dalgalanmalarını da yakından izlemeye devam etmek gerekiyor.
Gelecek yazımda 2013'teki olası dış koşullara ilişkin temel varsayımlarımı vererek 2013 değerlendirmesine devam edeceğim.