2012'nin gelişinin, 2011'den belli
Serhan Yenigün / Finansinvest
2011, Türkiye'de %8'in üzerinde ekonomik büyüme, ancak %20'nin üzerinde TL ve İMKB'de kayıp yılı oldu. Bu güçlü ekonomi - zayıf piyasa ikileminin ilk bacağı olan "güçlü ekonomi" görünümünün 2012'de korunması ise son derece zor görünüyor. Bu zorluğu, artan dış finansman ihtiyacı ve buna karşılık azalan finansman kaynakları ile açıklamaya çalışalım. Son açıklanan Ekim ayı rakamlarına göre, geride bırakılan on iki ayda 78 milyar dolar cari açığa katlanarak yüksek büyüme kaydeden Türkiye ekonomisi, aynı dönemde yaklaşık 175 milyar dolar dış finansman sağladı. Bu dönemde ağırlıklı olarak özel sektör kanalıyla 100 milyar dolar civarında da dış borç ödemesi gerçekleştirildi. TCMB verilerine göre, önümüzdeki on iki ayda ise Türkiye'nin ödemesi gereken dış borç yükümlülüğü 137 milyar dolara yükselecek. Ancak, aynı dönemde Avrupa'da mali kurumlar üzerinde "bilanço küçültme ve risk azaltma" baskısı sürerken dış finansman sağlama konusunda Türk şirketlerinin her çaldığı kapının eskisi kadar açılmayacağını görüyoruz. 100 milyar dolardan 137 milyar dolara çıkacak olan dış yükümlülüğü, buna karşılık azalması muhtemel kredi kaynakları Türkiye'nin 2012'de finanse edebileceği cari açığın aynı düzeyde finansman sağlansa dahi 40 - 50 milyar dolar arasına gerilemesini gerektirecek. Bu açık rakamı, ek finansman sağlama potansiyeli düşük görülen 2012'de Türkiye ekonomisinin belirgin ölçüde yavaşlamasını da gerektiriyor. Nitekim, son dönemde 2012 yılına dair GSYİH büyüme beklentilerinin %1'lere ve hatta altına doğru revize edildiğini görüyoruz. 2012'nin ilk aylarında işlerin beklenenden de olumsuz gitmesi, Avrupa'da krizin derinleşmesi, çözüm sürecinin politik nedenlerle tıkanması veya uzaması bütün yıla dair büyüme öngörülerinin negatif değerlere çekilmesine dahi neden olabilir.
Piyasa tarafında ise, Avrupa başta olmak üzere küresel faktörler, ilk ayların yüklü itfalarının nasıl atlatılacağı ve 2013'e ilişkin beklentilerin sene ortasından itibaren ne yönde şekilleneceğinin ve fiyatlanacağının belirsizliği görüş mesafesini son derece kısıtlıyor. Özellikle İtalya, İspanya gibi Avrupa'nın mali açıdan sorunlu ülkelerinin Ocak - Mart döneminde sergileyecekleri borç çevirme performansları yakından izlenecektir. Bir yandan da Avrupa'da borç krizine çözüm arayışlarının süreceği bu dönemde volatilitenin artacağı, tedirginliğin süreceği bir dönem bekleniyor. Türkiye piyasaları açısından ise, 2011'in "güçlü büyüme - zayıf piyasa" ikileminin 2012'de "zayıf büyüme - güçlü piyasalar" şeklinde evrimleşmesini beklemek ancak ve ancak 2013'e uzanan iyileşme umutlarının makro gelişmelerle de desteklenmesi halinde mümkün olacak.